Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Suriye odaklı gelişmeler konusunda, "Bizim için bu konuların direkt maliyetleri, ekonomi üzerindeki etkileri sınırlıdır. Ama endirekt maliyetlere dikkat etmek gerekir. Petrol fiyatları kanalıyla ve güven kanalıyla olan etkilerine dikkat etmek gerekiyor ama bunların hepsine çalışıyoruz, bakıyoruz, sürekli izliyoruz" dedi.


Babacan, özel bir televizyon kanalında gündemdeki konulara ilişkin açıklamalarda bulundu.


Mısır ve Suriye'deki gelişmelerin yansıması dolayısıyla "ekonomide bir kriz bekliyor musunuz" sorusuna Babacan, içinde bulunulan siyasi ve ekonomik konjonktür değerlendirilirken gelişmekte olan ülkeleri etkileyen bir küresel dalgalanma olduğunun hatırlanması gerektiğini söyledi.


Babacan, "Türkiye'de ekonomi ve finansal piyasalar üzerinde etkili olan en önemli konu bugün itibariyle hala küresel dalgalanmalar. Ama kuşkusuz bölgemizdeki gelişmelerinde dönem dönem ekonomimiz üzerinde çok sınırlı da olsa etkisi oldu bugüne kadar. Bundan sonraki dönemde olayların seyrine göre, gelişmelere göre belli oranlarda etkisi olabilir ama bu etkinin şöyle ya da böyle ölçülebilir ve sınırlı olacağına inanıyoruz" diye konuştu.


Suriye'de yaşananlara öncelikle insani perspektifle bakmak gerektiğini vurgulayan Babacan, ekonomik etkileri ve senaryoları sürekli değerlendirdiklerini ama bir trajedi yaşanırken, bir insanlık suçu işlenirken, 100 binin üzerinde sivil, kadın, çocuk öldürülmüşken, kimyasal silah kullanılarak bu cinayetler devam ederken, uluslararası toplumun ne gerekiyorsa yapması gerektiğini söyledi. Babacan, "Biz Suriye konusunda ekonomik kaygılarla hareket etmeyiz, gereği neyse yaparız. Öte yandan da olası ekonomik etkileri konusunda hazırlıklarımızı yaparız" dedi.


Suriye'ye olası müdahalenin etkilerinin neler olabileceğine yönelik soruya Babacan, Türkiye'nin Suriye konusunda kendisine 2 önemli ilke belirlediğini dile getirdi. Bunlardan ilkinin Suriye'yle ilgili ne yapılıyorsa bunun uluslararası zemine dayanması olduğunu ifade eden Babacan, atılan her adımın uluslararası hukuk karşısında tam bir meşruiyete sahip olduğunu, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da buna dikkat edeceklerini söyledi.


Babacan, ikinci önemli ilkenin ise Suriye ile ilgili hiçbir konuyu ikili mesele haline getirmemek olduğunu belirtti. Güvenlik açısından bakıldığında konunun bölgesel bir problem olduğunu, sivillerin hayatını kaybetmesi açısından da küresel boyut kazandığını dile getiren Babacan, "Gelişmeler, Türkiye ile Suriye arasında bugüne kadar ikili bir mesele halini almadı. Bundan sonraki dönemde biz ne yaparsak dostlarımızla, müttefiklerimizle beraber yaparız. Bölge ülkeleri olsun, bazı temel ideal ve değerler konusunda hassasiyeti olan Batı ülkeleri olsun, bütün bu ülkelerle diyalog ve istişare içerisinde hareket ederiz" diye konuştu.


Ali Babacan, Suriye konusunda bugüne kadar izlenen bu iki ilkeyi aynı dikkatle sürdürecekleri belirtti.


Bu tür olayların güvenlikle ilgili bütçeye yansıyan harcaması olabildiğini ama bunun konunun küçük bir boyutunu oluşturduğunu vurgulayan Babacan, şunları kaydetti:


"Bütçeden şu kadar güvenlikle ilgili ilave harcamalar, alınan tedbirler, şunlar bunlar... Bunun yanında petrol fiyatlarını etkileyebiliyor. Bölgesel bir nitelik kazanırsa konu Körfezden olan petrol ihracatı üzerine olumsuz etkisi olabilir diye hesaplar yapılıyor. Petrol arzında bir sıkıntı olduğunda fiyatlar artabilir diye hesaplar yapılıyor. Bunun yanında halkın, piyasaların moralini güvenini dikkate almak gerekiyor kuşkusuz bütün bu konularda. Bizim için bu konuların direkt maliyetleri, ekonomi üzerindeki etkileri sınırlıdır. Ama endirekt maliyetlere dikkat etmek gerekir. Petrol fiyatları kanalıyla ve güven kanalıyla olan etkilerine dikkat etmek gerekiyor ama bunların hepsine çalışıyoruz, bakıyoruz, sürekli izliyoruz. Öncelik oradaki problemlerin biran önce çözülmesi ve Suriye halkının barışa, huzura erişmesi. Buradaki temel öncelik bu."


- Petrol fiyatları


Babacan, petrol fiyatlarına ilişkin beklentileri ve artışın devam etmesi durumunda yapılacaklara ilişkin soruyu yanıtlarken, petrol fiyatlarında genel olarak orta vade düşüş trendi beklendiğini ifade etti.


Babacan, şunları kaydetti:


"Petrol arzıyla ilgili jeopolitik sebeplerle ortaya çıkabilecek sorunlar geçici olarak petrol fiyatlarının yükselmesine vesile olabilir. Petrol fiyatlarındaki 10 dolarlık bir artış 2012 yılı rakamlarıyla cari açığımızı 4,7 milyar dolar artırıyor. Her 10 dolarlık düşüş de o kadar düşürüyor kuşkusuz. Önümüzdeki dönem bakacağız, izleyeceğiz. Geçici yükselmeler olabilir ama olayların seyrine, operasyonun süresine, yoğunluğuna, kapsamına, bölgesel nitelik kazanıp kazanmayacağına göre farklı senaryolarla çalışılabilir. Bugün itibariyle bakıldığında ağırlıklı senaryo operasyonun daha lokal kalacağı, Suriye sınırları içerisinde nispeten kısa süreli bir operasyon olacağı şeklinde. Her ülkede durum, şartlar değişiyor, her ülkenin kendi iç karar mekanizması farklı işleyebiliyor."


NATO üyesi olmanın verdiği ilave bir güvence olduğunu belirten Babacan, NATO'nun Türkiye'ye yönelik açıklamalarına ilişkin, NATO'nun Türkiye'nin güvenliğine ilişkin hatırlatmalar yapmasının doğal ve faydalı olduğunu söyledi.

Babacan, kurdaki hareketlenmeye rağmen enflasyonun düştüğünü belirterek, "Bu, beklentilerle paralel. Yıl sonu ile ilgili tahminlerimizi, beklentilerimizi değiştirmemizi gerektirecek bir gelişme değil" dedi.



Enflasyon rakamlarını değerlendiren Babacan, ağustos ayının enflasyonunun negatif çıktığını hatırlattı. Kurdaki hareketlenmeye rağmen enflasyonun düştüğüne dikkati çeken Babacan, bu rakamın beklentilerle paralel olduğunu ve yıl sonu ile ilgili tahminlerini, beklentilerini değiştirmeyi gerektirecek bir gelişme olmadığını söyledi.


Babacan, enflasyon tahminine ilişkin Merkez Bankasının yıl sonunda yüzde 6,3 gibi bir rakam beklediğini hatırlatarak, bankanın kurdaki geçen bir iki aylık dönemdeki artışın bir süre sonra gevşeyeceği ve yıl sonuna doğru daha düşük bir seviyeye ineceği varsayımıyla bu beklentiyi açıkladığını ifade etti.


Kurun serbest piyasada oluştuğuna dikkati çeken Babacan, 2 Mayıs'tan bugüne kadarki dönemde pek çok gelişmekte olan ülkede hareketlenmeler ve dalgalanmalar yaşandığını vurguladı.


Babacan, Türkiye'de de bu şekilde etkilerin görüldüğüne işaret ederek, şöyel devam etti:


"Bu etkilerin, olması gerekenden biraz daha fazla olduğunu düşünüyoruz. Temellerden biraz kopuk bir piyasa hareketi olduğunu düşünüyoruz. Biraz daha taşlar yerine oturunca piyasa göstergelerinin daha makul düzeylerde oluşacağına inanıyoruz. Bundan sonraki dönemlerde Amerika Merkez Bankasının atacağı adımlar son derece önemli olacak. 17 Eylül'de Amerika Merkez Bankasının kendi para politikası kurulu var. Onlar toplanacaklar, ne karar alacaklar, bir adım atacaklar mı, atmayacaklar mı? Buna bağlı olarak da gelişmekte olan ülkelerin piyasa göstergeleri hareketlenebilir."


Şu anda gelişmekte olan ülkelerle, gelişmiş ülkeler arasında yatırımcıların portföy kararlarını aldığı bir dönemde bulunulduğunu ifade eden Babacan, onların her bir kararının da tahvil piyasasını, borsa, hisse senedi fiyatlarını ve döviz kurunu etkilediğini belirtti.


- "Piyasalarda yeni şartlara göre yeni bir denge arayışı var"


"Öyle bir dönemdeyiz ki şu anda piyasalarda yeni şartlara göre yeni bir denge arayışı var" diyen Babacan, eski dengeden yeni dengeye ulaşıncaya kadar da ciddi bir arayışın süreceğini, bu dalgalanmanın bir süre daha devam edebileceğini söyledi.


Babacan, daha önce de dalğalanmalar yaşandığını belirterek, geçici bir süre bu dalgalanmaların yaşandığını, ancak bu sefer Amerika Merkez Bankasının ne yapacağı ile alakalı bir yol haritası olmaması ve Para Politikası Kurulu üyelerinin her birinin ayrı ayrı açıklamalar yapması nedeniyle bu dalgalanmaların biraz daha uzun sürebileceğini bildirdi.


Uzunca bir süredir neredeyse 5 yıldır olağan üstü yüksek miktarda likiditenin piyasaya verildiği bir dönemden gelindiğine dikkati çeken Babacan, bu likiditenin piyasaya veriliş hızının azalacağını, sonra duracağını ve likiditenin geri çekilmesine başlanacağını bildirdi.


Babacan, bu adımlar atıldıkça piyasalar üzerinde olumlu ya da olumsuz etkisinin olabileceğini vurguladı.


- "Merkez Bankamızın da kendi hesabı var"


Ali Babacan, Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın dolar kurunun yıl sonunda 1,92 veya altında olursa şaşırılmaması gerektiğine ilişkin sözlerinin sorulması üzerine de şöyle konuştu:


"Türkiye'de serbest kur rejimi uyguluyoruz. Kur Merkez Bankası için neden önemlidir? Çünkü kurdan enflasyona bir geçişkenlik söz konusu. Şu anda bu geçişgenlik yüzde 15 civarında. Bu şu demek, kur yüzde 10 arttığında bizim enflasyonumuzu yüzde 1,5 artırıyor. Ama bunu hemen etkilemiyor, toplam 1,5 yıllık bir zamana yayarak etkiliyor. Dolayısıyla Merkez Bankamızın kur ile ilgili yönlendirici açıklamalarını enflasyon cephesinden okumak lazım. Tabii ki doğru kur ne olmalının bir sürü hesabı var. 100 iktisatçıyı çağırın size 100 ayrı hesap getirirler. Bunlardan nobel ödüllülerini çağırın 10 tane nobel ödülü size 10 tane ayrı kur hesap eder. Merkez Bankamızın da kendi hesabı var. Geçmişten gelen trendlere göre doğru kur ne olmalıdırın artı eksi limitler içerisinde bir hesabı var. Merkez Bankası da diyor ki, 'benim hesabıma göre kur şimdi biraz yüksek, bu kurun düşmesi lazım er geç' diyor. Bizim hükümet olarak kur politikamız kesinlikle serbest kur rejimi. Merkez Bankamızın kuru yönlendirebilecek elinde çok ciddi ve güçlü enstrümanları var. Faiz enstrümanlarından tutun da müdahalelere kadar ya da Merkez Bankası Başkanımızın sürpriz diye nitelediği pek çok imkanı var. Gerektiğinde gerekli adımları da her zaman atabilirler."


-"Türk Lirası yüzde 9,1 değer kaybetti"


Döviz kuru dalgalanmalarının Türkiye'ye özgü bir durum olmadığını ifade eden Babacan, 22 Mayıs'tan bu yana para birimlerinin Brezilya'da yüzde 15, Güney Afrika Cumhuriyeti'nde yüzde 6,87, Rusya'da yüzde 6,6 değer kaybettiğini dile getirdi.


Babacan Türk Lirası'nın da bu dönemde yüzde 9,1 değer kaybettiğini belirterek, gelişmekte olan ülkelerin tamamında para birimlerinin değer kaybettiğini kaydetti.


Türkiye'nin ticaret ve sermaye hareketleri açısından dışa açık olmasını istediklerinin altını çizen Babacan, bu kadar dışa açık bir ülkenin dışarıda olan dalgalanmalardan etkilenmemesinin mümkün olmadığını söyledi.


Babacan, bir gemiyle yolculuğa çıkıldığında denizin her zaman sütlüman, havanın her zaman günlük güneşlik olamayacağını ifade ederek, "Geminiz sağlamsa, işinin ehli bir ekip varsa bu konularda bir endişemiz yok" dedi.


Dalgalanmalarda ana etkinin dış dalgalar olduğunu, gezi olaylarının da bu dalgalanmalara ilave bir etkisinin olduğunu dile getiren Babacan, "Dışarıda zaten fırtına vardı, içeride de biraz sallayanlar oldu" ifadesini kullandı.


"Gezi olayları hiç olmasaydı yine ciddi dalgalanmalar Türkiye'de aynı dönemde yaşanacaktı" diyen Babacan, ancak bir miktar artı etkisinin de olduğunu söyledi.


- "Kamunun döviz borçluluğu artık söz konusu değil"


Devletin net borcunun milli gelire oranının yüzde 17'ye düştüğünü ifade eden Babacan, böyle rakamların dünyada çok az olduğunu, kamu borçluluğu ve bankacılık sistemi açısından Türkiye'nin şu anda çok sağlam bir pozisyonda bulunduğunu bildirdi.


Babacan, Türkiye'yi olumsuz ayrıştıran bir konunun cari açık olduğuna dikkati çekerek, son dönemde cari açığı bulunan gelişmekte olan ülkelerde dalgalanmaların daha fazla olduğunu kaydetti.


Bankaların bilançolarına bakıldığında döviz dengesinin bulunduğuna dikkati çeken Babacan, "Kamunun döviz borçluluğu artık söz konusu değil. Tam tersine kamu şu anda döviz fazlasına sahip. Mart sonu itibariyle net rakamlara baktığımızda kamu sektörünün döviz varlıklarında 34 milyar dolar fazlası var" şeklinde konuştu.


Babacan, özel sektörün dış borcunun eleştirildiğine işaret ederek, özel sektörün dış borcunun büyüyen ve yatırım yapan bir ülkede kaçınılmaz bir gerçek olduğunu belirtti.

Ali Babacan, 2008 yılından bu yana geçen dönemin dünya ekonomisinde daha önce hiç yaşanmadığını, dünyayı ve çok sayıda finansal kuruluşu etkileyen bir kriz görülmediğini söyledi. 1929 Buhranı'nın Amerika'da etkili olduğunu anımsatan Babacan, bu dönemde merkez bankalarının da şimdiye kadar hiç uygulanmayan metodlar kullandığını vurguladı.


Amerika Merkez Bankasının bankaların batık alacakları için fon kurduğunu, bunun için karşılıksız para bastığını anlatan Babacan, bu durumun nasıl normale döneceğinin bilinmediğini ifade etti. Bu dönemde dikkatli olunması, ne yersiz bir endişeye kapılma ne de bir şey yokmuş gibi davranma eğilimine girilmemesi gerektiğine dikkat çeken Babacan, şunları kaydetti:


"Ciddi bir problem var, böyle bir dönemden geçiyoruz. Problemler büyük ama ne yaptığımızı biliyoruz. Ortaya çıkabilecek farklı senaryolara karşı hazırız. 'Hazırdık da niye bu kadar dalgalanıyor?' Fırtına çıkıyorsa deniz dalgalıysa gemide sallanma olacak. 'Biz yerimizde duralım'. O zaman hiç yola çıkmamak lazım, bu işe hiç girmemek lazım. Madem 'Türkiye ekonomisini büyüteceğiz' deyip 2023 hedefleri koyuyoruz, hedefe doğru gittiğimiz yolculukta bunların hepsi olacak."


- "Öngörülebilirlik arttıkça reel faizler makul seviyelere inecek"


Başbakan Yardımcısı Babacan, Merkez Bankasının birinci önceliğinin fiyat istikrarı olduğunu anımsatarak, "O fiyat istikrarı hedefi ile çelişmemek kaydıyla Merkez Bankası, büyüme ve istihdam politikalarını da destekler. Bu da kanununda çok açık yazar. Bazen bu konuda da kafa karışıklığı oluyor. Aslında herkes zahmet edip o kanunun iki üç maddesini okusa Merkez Bankasının görevini iyi anlayacak. Merkez Bankası kanunla tanımlanmış görevini en iyi şekilde yapıyor" diye konuştu.


Babacan, faizlerdeki yükselişin devam edip etmeyeceğine yönelik bir soruyu yanıtlarken, bu durumun son dönemde birçok ülkede görüldüğüne dikkat çekti. Amerikan Hazinesinin kendi borçlanma faizinin yılbaşından bu yana 1,77'den 2,7'ye yükseldiğini, Brezilya'nın borçlanma faizlerinde yüzde 2,2, Rusya'da yüzde 1,7 artış yaşandığını, Türkiye'nin 10 yıllık borçlanma faizlerinde ise yüzde 2,47 artış görüldüğünü kaydeden Babacan, şöyle devam etti:


"Bugün itibarıyla bizim 10 yıllık TL borçlanmamız yüzde 10 civarında. 2 yıllık faizlerimizde yüzde 9,5 civarında. Bakıyorsunuz enflasyon da yüzde 8 bugün. 'Belki düşecek' diyoruz. Eskiye göre çok daha düşük reel faizler. Biz ilk devraldığımızda, 2002 yılında Hazinenin borçlanma faizi yüzde 66'ydı, enflasyon da yüzde 29'du. 66 ile 29 arasındaki fark reel faizdi. Bugün reel faizi nereden hesap ettiğinize bağlı ama 2, 3, 4 puan gibi rakamlarda görüyoruz."


Gelecek dönemde öngörülebilirlik arttıkça reel faizlerin makul seviyelere ineceğine inandığını vurgulayan Babacan, bunun, Türkiye'nin büyümesi üzerinde bugüne kadar bir etkisi olmadığını söyledi.


Satın alma yöneticilerinin beklentisi endeksinin ağustos ayında açıklandığını anımsatan Babacan, "Bugün itibarıyla baktığımızda, yıl sonu itibariyle büyümenin yine de yüzde 3'ün üzerinde bir büyüme olacağını öngörüyoruz. Bunca belki heyecan, bunca iniş çıkış, Gezi olayları, dış konjonktür, bölgesel gelişmeler, Suriye, Mısır... Biz zaten 4 diyorduk yılbaşında ama o zaman bunların hiçbirisi ortada yoktu. Ne küresel dalgalanma vardı ne Suriye konusu bu kadar savaşın eşiğine gelmişti ne Gezi olayı, hiçbir şey yokken 4 diyorduk, şimdi de 3 küsur büyüme" değerlendirmesinde bulundu.


- "Olumsuz beklenti şu anda söz konusu değil"


Başbakan Yardımcısı Babacan, istihdama bakıldığında son 4 yılda 5 milyon, son 1 yılda 1 milyon artış yaşandığını, ekonominin hedefleri doğrultusunda gittiğini ifade etti.


Türkiye'nin notunda bir gerileme beklenip beklenmediği yönünde bir soru üzerine de Babacan, kredi derecelendirme kuruluşlarının son dönemde arka arkaya bir açıklama yaparak "gerek küresel ekonomik konjonktürün gerekse bizim içimizdeki bu sosyal hareketliliğin kredi notu üzerinde bir etkisi olmayacağını" söylediklerini anımsattı. Babacan, "Bugün yaptıkları açıklamalara bakarsanız herhangi bir olumsuz beklenti şu anda söz konusu değil" dedi.


Ali Babacan, Ortadoğu ülkelerinden Türkiye'ye giren sermayenin durumuna ilişkin soru üzerine, 10 yıllık dönemde Körfez ülkeleriyle olan ilişkilerin yakınlığı ile fiili olarak Türkiye'ye gelen sermaye arasında bir orantısızlık olduğunu, bu ülkelerden Türkiye'yi tatmin edici düzeyde sermaye girişi yaşanmadığını söyledi. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Kuveyt'in gelecek dönemde, elinde para olan tüm ülkeler gibi, güven ve getiri olan ülkelere gireceğine inandığını vurgulayan Babacan, Türkiye'nin getiri ve güveni sağladığı takdirde korkmaması gerektiğine işaret etti.


Babacan, Türkiye'ye doğrudan sermaye girişinin yüzde 70'inin son 10 yıldır Avrupa'dan olduğunu belirterek, finansman kaynağında Avrupa'nın birinci, Amerika'nın ikinci, Asya'nın üçüncü ve Ortadoğu ülkelerinin ise dördüncü sırada yer aldığını kaydetti. Ali Babacan, "Bu ülkelerin parasını yönetenler aslında profesyonel yöneticiler. Körfez ülkelerine 'kim yönetiyor bu parayı' diye baktığınızda karşınıza sarışın, renkli gözlü insanlar çıkıyor. Batılı insanlar..." diye konuştu.


Türkiye ekonomisini etkileyen ve dikkatli olunması gereken 5 nokta olduğunu belirten Babacan, bunları "dış ekonomik konjonktür, bölgesel gelişmeler, iç sosyal ve siyasi gelişmeler, iç yapısal resmimiz, Merkez Bankası ile ilgili piyasa beklentileri" olarak sıraladı.


Piyasa hareketliliği olduğu zaman toplantı beklentisi oluştuğunu dile getiren Babacan, sık sık toplantılar yaptıklarını ancak bunları sessiz şekilde ve duyurmadan gerçekleştirdiklerini vurguladı. BDDK'nın kredi kartlarıyla ilgili taslaklarının, daha önce Finansal İstikrar Komitesi'nde konuşulduğunun da altını çizen Babacan, önemli olanın mutfakta iyi işler yapılması olduğunu söyledi.

 

AA