Advertisement
GÜNCEL / SİYASET ABONE OL

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye'den son günlerde gelen ve sosyal medyada yer alan bazı şiddet içerikli görüntülere dair, "Bu görüntüleri kim yapmışsa, hangi gerekçeyle yapmışsa, bunların hiçbirini tasvip etmek mümkün değil" değerlendirmesinde bulundu.

Davutoğlu, bir televizyon kanalında katıldığı bir programda gündeme dair soruları yanıtladı.

Davutoğlu, Türkiye'nin muhatap aldığı Suriye muhalefetinin, Suriye Ulusal Koalisyonu olduğunu belirtirken, bunların hepsinin Suriye'de rejimden öyle veya böyle baskı sebebiyle yurt dışına kaçmış, tecrübeli, profesyonel ve saygın isimler olduğuna işaret etti. Yeni başkan Ahmed Tuma'nın çok saygın bir isim olduğunu, rejimin baskısı altında yıllarca hapis yattığını kaydeden Davutoğlu, Tuma'nın 2011'de ancak ülke dışına çıkabildiğini ve en ufak bir şiddet faaliyeti içinde olmadığını dile getirdi. George Sabra'nın da çok saygın bir entellektüel ve Hristiyan olduğunu anımsatan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Mustafa Sabbah, Suriye'nin en önemli işadamlarından biridir. Bahsettiğimiz bu isimlerin hepsi ki Türkiye'nin muhatap aldığı isimlerdir bunlar, Suriye halkının tanıdığı ve Suriye rejiminin baskısı nedeniyle ülkeyi terk etmek zorunda kalan isimlerdir. Askeri kanat itibariyle bakıldığında da General Selim İdris, Suriye ordusunun generalidir. Bugün Hür Suriye Ordusu denen yapı, kendisini gerçek Suriye ordusu olarak tanımlıyor ,çünkü hepsi Suriye ordusunun profesyonel generalleridir. Bu baskı ve zulüm olmamış olsaydı, şu anda Suriye ordusu içinde hizmet edecek generallerdi, dışarıdan gelmiş değiller. Başka bir ülkenin askeri ya da herhangi başka bir ülkeye ait terör grubu değiller. Bunlar, kendi ülkesini düşünen milliyetçi, vatanperver Suriye subayları."

-Suriye'den gelen şiddet görüntüleri-

Davutoğlu, son dönemde sosyal medyada yer alan ve Suriye'den gelen şiddet görüntülerine yönelik ise "Muhalefet olarak tanımladığımız bu kesim ile, Suriye rejiminin de bir kısmı desteğiyle, Suriye hapishanelerinden salıverilmiş, son olarak da Ebu Greyb hapishanesi, Bağdat'ta baskın esnasında oradan birkaç bin mahkum kaçtı, onların da Suriye içine girmesiyle oluşmuş bazı şiddet gruplarının aynı kefeye konması doğru değil" değerlendirmesinde bulundu.

Söz konusu şiddet manzaralarını, Suriye muhalefeti temsilcileri ile yapılan görüşmelerde sorduğunu anımsatan Davutoğlu, muhalefetin hiçbir şekilde kendilerini o gruplarla özdeşleştirmediklerini ifade etti.

Davutoğlu, kafa kesme görüntülerinin gayet vahşi görüntüler olduğunu, muhalefetin de bu görüntüleri lanetlediğini kaydederken, bu çekimlerin yeri ve konumu itibariyle, en az bir sene önce olduğunun düşünüldüğünü dile getirdi. Görüntülerin bugünlerde ortaya çıkmasının nedeni olaraksa Davutoğlu, şu değerlendirmede bulundu:

"Bugünlerde çıkmasının sebebi, sanki kimyasal saldırının oluşturduğu vahşete mütenasip bir vahşet de öbür taraf yapıyor gibi bir kanaat uyandırmak, bu bir propaganda. Ama Türkiye olarak, ben defaatle söyledim, Suriye muhalefeti de söyledi, yani meşru ve o anlamda bu tür vahşete karşı olan muhalefet, bunların hepsini lanetliyoruz. Bu görüntüleri kim yapmışsa, hangi gerekçeyle yapmışsa, bunların hiçbirini tasvip etmek mümkün değil. Hepsine karşı, Suriye meşru muhalefeti de her türlü tedbiri almak için kararlı olduklarını ifade ettiler. Çünkü bunlar gerçekten Suriye muhalefetine ve Suriye halkının verdiği o gerçekten övgüye layık onurlu mücadeleye zarar veriyor."

-Suriye muhalefetinin durumu-

Suriye muhalefetinin dağınıklığı konusundaki bir soruya ise Davutoğlu, bunun oluşturulmaya çalışılan bir imaj olduğunu kaydetti. Suriye'de 30-40 yıl tek bir muhalif yapılanmaya bile izin verilmediğini anımsatan Davutoğlu, en ufak bir dernek örgütlenmesine bile izin verilmediğini ve baskı altında tutulan muhalefetin, dağınık olarak örgütlendiğini ifade etti. Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Her bir şehir kendi yapısını kurmaya çalıştı, her bir şehir baskıyla karşı karşıya kaldıkça kendi yerel komitelerini kurdu. Yurt dışında olanlar da bir araya gelerek önce SUK'u, sonra sürekli genişleyerek herkesi içselleştiren, herkesi içine alan bir yapıya dönüşmeye çalıştı ve hala çalışıyor. Son toplantı, genel kongre yapıldı, malum birkaç gün önce. Bu kongrenin en önemli özelliklerinden biri PYD dışındaki Kürt gruplarla bir anlaşma, mutabakat sağlandı. Mutabakat SUK Genel Kongresi tarafından da onaylandı. PYD, aslında bir takım temasa geçme teşebbüsleri var ulusal koalisyonda, bizimle de oluşan bir kanal var. Ancak maalesef bütün bunlara rağmen, bazen rejimle işbirliği yaptığı görüntüsü veriyor."

-PYD'nin durumu-

Suriye'deki muhalif koalisyon içinde yer almanın öncelikli şartının, rejime karşı net bir tutum sergilemek olduğuna işaret eden Davutoğlu, PYD'nin inişli çıkışlı bir tutum sergilediğini ve koalisyon içinde bunun getirdiği bir kaygının olduğunu kaydetti. PYD dışındaki Kürt gruplarla anlaşma sağlandığını ve belli temel ilkeler etrafında da bir mutabakata varıldığını belirten Davutoğlu, bunun olumlu bir gelişme olduğunu ve muhalefetin bu şekilde derlenip toparlanacağını ifade etti.

Bu kapsamda Suriye muhalefetinin bir devlet olmadığını söyleyen Davutoğlu, "Çok zor şartlarda, çoğu, hemen hemen tümü, hapishaneden çıkmış gelmiş insanlardı, hapishaneden kastım, suçlu oldukları için değil, tanınmış bir aydın Şam Deklarasyonu'nun Genel Sekreteridir Ahmed Tuma. Bir deklarasyon yayınladığı için 2005'de hapse girmiş, daha sonra çıkmış ve muhalefete katılmış bir aydın, Hayatında belki silah görmemiş insanlar bunlar" dedi.

-Suriye sınırına sivil uçuşların durumu-

Suriye sınırına yakın Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay gibi merkezlere yapılan sivil uçuşlara yönelik bir önlem ya da kısıtlamanın söz konusu olup olmadığının sorulması üzerine ise Davutoğlu, "Hayır, söz konusu değil, bir kere bütün vatandaşlarımızın bu konuda son derece rahat olmalarını bekleriz. Etrafımızda bir ateş çeberi var, herkes görüyor, sadece Suriye'de değil, tüm bölgede, fakat devletin aldığı tedbirlerle Türkiye içinde barış, huzur, sükun var ve ekonomik kalkınma da devam ediyor. Bunda istikrarlı bir hükümetin, kararlı bir hükümetin iş başında olmasının büyük payı vardır" değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye'nin hiçbir zaman herhangi bir şekilde güvenliğinden fedakarlık etmeyeceğini ve ihmal göstermeyeceğini ifade eden Davutoğlu, alınabilecek her türlü tedbirin alındığını, dün gösterildiği gibi, herhangi bir tehlike daha yaklaşmadan, önce uyarılacağını ve sonra da gerekli müdahalenin yapılacağının kaydetti.

Davutoğlu, Türkiye içinde bu anlamda olağanüstü tedbiri gerektiren hiçbir durumun söz konusu olmadığını söylerken, "Vatandaşlarımızın rahat ve huzur içinde olmaları gerektiğini düşünüyoruz. Hiçbir şekilde özel bir tedbire mahal yoktur. Alınması gereken tedbirler, devlet birimlerimiz tarafından alınmaktadır. Bu konuda sivil uçuşlarla ilgili herhangibir düzenleme düşünülmüyor" dedi.

-Irak'la ilişkiler-

Türkiye-Irak arasındaki ilişkilerde gelinen son noktaya da değinen Davutoğlu, "Türkiye ile Irak arasındaki, Irak derken, merkezi hükümet arasındaki, merkezi hükümet derken de bu hükümetin bir kanadı arasındaki şu anki görünen soğukluk, ilişkilerdeki durağanlık, her zaman söyledim ben, konjonktürel bir durumdur, asli bir durum değildir" dedi.

İki ülke ilişkilerinin coğrafyanın, tarihin ve halklar arasındaki ilişkilerin doğasının gereği olarak derin ve konjonktürel unsurların ötesinde kalıcı niteliklere sahip olduğunu belirten Davutoğlu, krizin Türkiye'nin iradesiyle ortaya çıkmadığını vurguladı.

Davutoğlu, Türkiye'nin her zaman Irak'taki bütün gruplara eşit mesafede olmaya ve hepsini bir arada tutmak için her türlü çabayı göstermeye dayalı bir politika takip ettiği söylerken, 2009'da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Irak Başbakanı Nuri el-Maliki'nin davetlisi olarak Irak'a yaptığı ziyareti anımsattı. Bu ziyarette iki ülke arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi'nin kurulduğunu ve böyle bir oluşumun ilk defa da Irak'la yapıldığını kaydeden Davutoğlu, o dönemde taraflar arasında 48 anlaşma imzalandığını belirtti. Bu yapının ilk defa Irak'la kurulmasının sembolik bir önemi olduğuna işaret eden Davutoğlu, şunları söyledi:

"Maalesef Irak içindeki gelişmeler ve bazı gerilimler, bu gerilimlere dönük olarak Türkiye'nin, bütün unsurların hükümette yer alması gerektiği konusundaki tutumu sebebiyle, belli konjonktürel bir iniş-çıkış yaşandı. Son dönemde bu konularda olumlu mesajlar alıyoruz. Irak Meclis Başkanı'nın ziyaretinde de bu konular gündeme geldi. Biz Irak'ı bütün kesimleriyle dost ve kardeş görüyoruz. Irak'tan gelen her mesaj bizim için önem taşır. Bu konuda Türkiye'nin hiçbir önyargısı yoktur. Irak'ta görmek istediğimiz, hiçbir kesimin dışlanmaması, hiçbir Iraklı siyasi lidere karşı dışlayıcı ya da baskıya dair bir tutumun olmaması, Irak'ın huzuru, bütün istediğimiz bu."

Irak Dışişleri Bakanı Hoşyer Zebari'nin Türkiye ziyaretinin söz konusu olabileceğini ifade eden Davutoğlu, bu konjonktürel durumun aşılmasını ve Türkiye'nin hep arzu ettiği karşılıklı saygıya dayalı ilişkilerin, sağlam temeller üzerinde yükselmesini ümit ettiğini belirtti. Davutoğlu, Türkiye'nin tüm çabasının bu olduğunu ve bu yönde olumlu sinyaller bulunduğunu kaydederken, "Bunun Kuzey Irak Bölgesi Yönetimiyle geliştirdiğimiz ilişkilerle, herhangi bir şekilde birbirine alternatif değildir. O ilişkiler zaten kendi doğası içinde, son derece iyi bir biçimde gelişiyor. Irak içinde huzur yerleştikçe, Türkiye ile Irak arasında da hiçbir sıkıntı olmaz. Burada Türkiye'nin tutumu açık ve nettir. Hiçbir yerde, hiçbir kardeşimizi diğer kardeşimize tercih etmedik, ta ki Suriye örneğinde olduğu gibi büyük bir zulüm yaşanmamış olsun" dedi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dün Paris'te düzenlenen P3+1 dışişleri bakanları toplantısının ilk kez uygulanan bir format olduğunu ve ihtiyaç duyulması halinde bu tür toplantıların tekrarlanacağını belirterek, "Bu, şu açıdan önemlidir; bizim haberimiz olmadan, bizimle danışılmadan herhangi bir BM Güvenlik Konseyi kararı hazırlığı ve çıkması söz konusu değil" dedi.

Batı medyasının "savaş çığırtkanlığı yapıldığı" yönündeki eleştirilerine ilişkin soru üzerine Davutoğlu, sadece Batı medyasının değil, muhalefet partisinin de Suriye'deki kimyasal saldırıdan sonra dahi Suriye rejimini suçlamak yerine Türk hükümetini savaş çığırtkanlığıyla suçladığını söyledi.

"Bir ülkede 100 bin insan öldüyse 2 milyon insan mülteci durumundaysa milyonlarca insan yaralanmışsa bunun adı savaş değil de nedir?" sorusunu yönelten Davutoğlu, sanki Suriye'de bir barış ortamı varmış ve Türkiye bu ortamı bozmak istiyormuş gibi bir hava yaratılmaya çalışıldığını ifade etti. Savaşı durdurma çağrısında bulunanları savaş çığırtkanlığıyla suçlayanların aslında Esed'le suç ortaklığı yaptığını belirten Davutoğlu, savaş çığırtkanlığını da bu çevrelerin ve Türkiye'deki ana muhalefet partisinin yaptığını vurguladı.

- "Türkiye'nin özel konumunu herkes görüyor"-

Dün Paris'te gerçekleştirilen P3+1 dışişleri bakanları toplantısına değinen Davutoğlu, ilk kez bu formatta bir toplantı yapıldığını yineleyerek, Türkiye'nin Suriye'ye komşu tek NATO üyesi olduğunu, Rusya ve İran'la komşuluğu itibariyle de Suriye krizine geçmişte bu ülkelerle beraber çözüm bulmak için çaba sarf ettiğini kaydetti. "Türkiye'nin çok özel bir konumu olduğunu herkes görüyor" ifadesini kullanan Davutoğlu, Türkiye'nin yalnız kalmasının söz konusu olmadığını vurguladı.

Davutoğlu, P3+1 toplantısı öncesinde de mevkidaşlarıyla sürekli temas halinde olduğunu belirterek, hafta sonu Fransa ve ABD dışişleri bakanlarıyla yaptığı görüşmelerin ardından P3+1 şeklinde oturup konuyu bütün detayıyla inceleme ihtiyacının ortaya çıktığını anlattı. Davutoğlu, "Bu, şu açıdan önemlidir; bizim haberimiz olmadan, bizimle danışılmadan herhangi bir BM Güvenlik Konseyi kararı hazırlığı ve çıkması söz konusu değil. Eskiden de istişare edilirdi ama şimdi daha kurumsal hale geldi" dedi.

Benzer toplantıların ihtiyaç olduğunda tekrarlanacağını dile getiren Davutoğlu, New York ziyareti sırasında Suriye Halkının Dostları Grubu'nun genişletilmiş ya da çekirdek grup toplantısının yapılmasının kararlaştırıldığını da aktardı.

- "NATO sınırı ihlal edilmiştir"-

Sınır ihlali yapan Suriye helikopterinin düşürülmesine ilişkin ABD ve Rusya'dan tepki gelip gelmediğinin sorulması üzerine Davutoğlu, söz konusu ülkelerden henüz tepki gelmediğini ancak dün olaya ilişkin haberi aldığında bir arada bulunduğu İngiliz ve Fransız mevkidaşlarının Türkiye'ye tam destek beyan ettiğini belirtti. Bugün ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile bir telefon görüşmesi yapmayı planladığını ifade eden Davutoğlu, kendisine hem ABD'deki gelişmelerle ilgili taziyelerini sunacağını hem de bu konuları istişare edeceğini söyledi.

Paris'te bir araya geldiği Suudi ve Katarlı mevkidaşlarının da konuya ilişkin olarak Türkiye'ye destek beyan ettiğini kaydeden Davutoğlu, "Bu sınır aynı zamanda NATO sınırı, NATO sınırı ihlal edilmiştir ve Türkiye uluslararası hukuktan kaynaklanan, ulusal güvenliği anlamında kendi bağımsız kararını alarak savunmasının gereğini yapmıştır ama NATO dayanışması zaten bütün bu konularda işbirliği gerektirir" ifadesini kullandı.

- "Geçmişe dönük suçların mazur gösterilmemesi lazım"-

BM'nin kimyasal silahlara ilişkin raporuna da değinen Davutoğlu, hiç kimsenin kimyasal saldırının mahiyeti konusunda şüphesi bulunmadığını, raporla bunun daha da teyit edildiğini söyledi. "Bunu ancak ve ancak Suriye rejimi kullanmış olabilir" diyen Davutoğlu, raporda "Suriye rejimi" ifadesinin kullanılmadığının hatırlatılması üzerine, bir akademisyen olan inceleme heyeti başkanı Ake Sellström'ün siyasal yorum yapmak gibi bir görev ve yetkiye sahip olmadığının altını çizdi.

Davutoğlu, saldırıda kullanılan kimyasal maddenin mahiyetinin ve yerden yere saldırı yapıldığının BM raporunda açıkça ortaya konduğunu ifade ederek, "Yerden yere füze kapasitesine muhalefetin sahip olmadığı belli" dedi. Türkiye'nin milli istihbarat kaynaklarından gelen bilgilerin, atım yeri ve kimyasal maddenin mahiyeti itibariyle zaten şüphe bırakmadığını, diğer ülkelerden gelen istihbaratın da bunu teyit ettiğini anımsatan Davutoğlu, "Ama BM'nin teyit etmesi çok önemlidir. Yani bu konuda artık şek ve şüphe kalmamıştır" diye konuştu.

"Kimyasal silahların teslimi ve tasfiyesiyle ilgili her anlaşma bizi memnun eder. Bu, bugün için değil, geleceğe dönük de insanlığın ve bölgemizin huzuru bakımından olmazsa olmaz bir şarttır" diyen Davutoğlu, birkaç hususun ise tamamlanması gerektiğini belirterek, şöyle konuştu:

"Geleceğe dönük bu tasfiye yapılırken geçmişe dönük suçların teczi edilmemesi lazım. Yani onların bir şekilde mazur gösterilmemesi lazım. Onların mutlaka bir şekilde muhakeme edilmesi lazım. Bu muhakeme, dünkü rapor da gösterdi ki bu açık, artık belli delilleri olan bir olaydır. Bunun üzerine gitmek lazım. Yoksa kötü bir örnek teşkil eder."

Kimyasal silahların teslimine ilişkin olarak uzun bir süreç öngörüldüğünü dile getiren Davutoğlu, "Bu, rejime 2014'ün ortasına kadar kimyasal silah kullanmadan katliam yapma, başka silahlarla masum insanları öldürme yetkisi vermemelidir" dedi.

- "Baskı devam etseydi.."-

Suriye'deki ölümler ve Türkiye'deki mülteci sayısında zaman içinde yaşanan artışa ilişkin bilgiler paylaşan Davutoğlu, 2011 yılında 7 bin 500 olan Türkiye'deki mülteci sayısının, şu anda 500 bine ulaştığına dikkati çekerek, bu yükselişin kullanılan yöntemlerdeki şiddet artışını da gösterdiğini ifade etti. Bu trendin sürmesi durumunda mülteci sayısının ve ölümlerin ulaşacağı rakamlara değinen Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Eğer bir anlaşma yapılırken sanki bütün mesele kimyasal silahmış gibi tanımlanırsa geri kalan araçlarla şimdiye kadar bu katliamlar yapıldığı için o sayının iki üç misli artması söz konusu olduğunda, Allah muhafaza inşallah olmaz, ateşkes yapılır ama toplam ölü sayısı takriben 700 bin ila 1 milyon arasına çıkabilir bir sene içinde. Kullanılan yöntemin artması dolayısıyla. Toplam dışarıdaki mülteci sayısı 5 ila 7 milyon arasına. Bunlar BM'nin de projeksiyonları bazıları. Evinden edilenlerin sayısı 10 milyonu aşabilir."

Davutoğlu, 21 Ağustos saldırısının ardından Suriye rejiminin müeyyide uygulanacağı tehdidini görünce psikolojik olarak etkilendiğini ve saldırılarda azalma olduğunu belirterek, "Ama cumartesi günü bu anlaşma ilan edildikten 2 gün sonra aynı rejim, Türkiye Cumhuriyeti devletinin sınırlarını ihlal etme cüretini gösterecek cesareti buluyorsa işte savaş nerede olur, ortaya çıkıyor. Savaşı tetikleyen şey, mücrimin ve mütecavizin üzerindeki caydırıcılık baskınızın ortadan kalkmasıdır. Bir suçlu ve bir mütecaviz ancak caydırıcılıkla durdurulabilir".

Uluslararası toplumun Suriye rejimi üzerindeki baskısını sürdürmesinin önemine işaret eden Davutoğlu, "Suriye baskısı devam etseydi, kimyasal silah dolayısıyla bir müeyyide uygulanacağı, uluslararası toplumun onu cezalandıracağı korkusu devam etseydi, dün Türkiye sınırına 20-30 km ötede varil bombası attıktan sonra Türkiye sınırını ihlal etme cesaretini gösterebilir miydi? İşte savaş burada başlar. Eğer caydırıcı değilseniz ancak o zaman savaşa zemin hazırlarsınız" dedi.

- 70-75 bin rakamı kesin değil-

Davutoğlu'na, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü Genel Direktörü Ahmet Üzümcü'nün, kimyasal silahların 2014 yarısına kadar tasfiyesini "iddialı bir süreç" olarak nitelendiren açıklaması ile süreçte 70 ila 75 bin askerin rol almasının öngörüldüğüne ilişkin haberler de hatırlatıldı.

Bu rakamların, üzerinde konuşulmuş ve teknik olarak kendilerine aktarılmış rakamlar olmadığını belirten Davutoğlu, "70-75 bin asker, ihtiyaç gerçekten hissedecek mi hissetmeyecek mi bu konuda bize resmi kanallardan gelmiş bir bilgi yok" ifadesini kullandı.

"Kimyasal silahların tasfiyesi konusunda ne gerekiyorsa Türkiye elinden gelen katkıyı yapar" diye konuşan Davutoğlu, "Bizi kaygılandıran sadece kimyasal silahlar değil, diğer konvansiyonel silahların yaptığı büyük tahribattır" dedi.

AA