Advertisement
GÜNCEL / SİYASET ABONE OL

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 13 Aralık Cuma akşamından dün akşama kadar halka açık şirketlerin değerinin 270 milyar 906 milyon dolardan 210 milyar 654 milyon dolara düştüğünü, kaybın 60 milyar 252 milyon dolar olduğunu bildirdi.

Babacan, bir TV kanalında katıldığı programda, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Merkez Bankası'nın en son faiz artırım kararının sorulması üzerine Babacan, geçen yılın mayıs ayından bu yana uluslararası finans piyasalarında çok ciddi dalgalanmalar yaşandığını ve bu dalgalanmalardan Türkiye'nin de etkilendiğini söyledi.

Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda, Türkiye'dekine benzer piyasa hareketlerinin görüldüğüne işaret eden Babacan, "hisse senedi fiyatlarında ciddi düşüşler var, piyasa faizlerinde yükseliş var, aynı zamanda gelişmekte olan pek çok ülkenin para birimi dolar ve avro karşısında değer kaybetmiş durumda" diye konuştu.

Buna karşın, Türkiye'nin hem cari açığının oluşu hem de içinde yaşadığı bazı gelişmelerin, Türkiye'nin daha çok etkilenen ülkeler arasına girmesine sebep olduğunu belirten Babacan, şunları kaydetti:

"Kuşkusuz bizim, hükümetimizin, partimizin karşı karşıya kaldığı bu komployla olan mücadelede ortaya koyduğu kararlılık, dirayet, şu anda durumu önemli miktarda kontrol altına almış durumda. Aksi halde o acil adımlar atılmasaydı, bir an önce durumu kontrol altına almak için gerekenler yapılmasaydı, bugün bizim piyasalarımız çok daha kötü durumda olabilirdi. Çünkü devletin başıboş kaldığı, yönetim boşluğu olan bir ülkede siyasi istikrardan artık söz edilemez. Dolayısıyla aslında bu yapılanlar, siyasi istikrarı da hedef alan çalışmalardı ve Türkiye'ye bu işin maliyeti oldukça yüksek oldu."

-"Halka açık şirketlerimizin değer kaybı 60 milyar 252 milyon dolar"

Söz konusu gelişmelerin Türkiye'ye maliyetinin sorulması üzerine de Babacan, her gün piyasa göstergeleri değiştiği için her saat hatta her dakika maliyet hesaplarının da yenilenmesi gerektiğini bildirdi.

Özellikle halka açık şirketlerin piyasa değerine baktıklarına dikkati çeken Babacan, şöyle devam etti:

"Orada çünkü çok somut olarak bir değer kaybı söz konusu. Hisse senedi fiyatları düştü bu süreç içerisinde ve kur arttı. Dolayısıyla halka açık şirketlerimizin dolar cinsinden değerini hesap ettiğimizde orada ciddi bir değer kaybı söz konusu. 13 Aralık Cuma akşamından dün akşama kadar halka açık şirketlerimizin değeri 270 milyar 906 milyon dolardan 210 milyar 654 milyon dolara düştü. Kayıp 60 milyar 252 milyon dolar. Yabancı yatırımcıların hisse senedi piyasasındaki alış satışına baktığımızda net anlamda Türkiye'den sermaye çıkışı çok çok sınırlı. Dolayısıyla alanlar kadar satanlar da var. Yerliler açısından da öyle. Yoğun bir alışveriş var hisse senedi piyasasında ama net anlamda Türkiye'den çıkış son derece sınırlı ama ne oluyor, bu alışverişlerde fiyatlar oluşuyor ve bu fiyatlar maalesef 7-8 hafta öncesinin fiyatlarına göre bayağı düşmüş durumda. Bu tabii Türkiye'nin kaybıdır."

Ali Babacan, bu dönemde bir de faiz artışının getirdiği ilave maliyetlerin olduğunu ve kur artışının reel sektörün üzerine getirdiği yükün hesap edilebileceğini belirterek, tüm bunlar alt alta yazıldığı zaman çok daha yüksek maliyetlerin söz konusu olduğunu ifade etti.

- "17 Aralık'tan bu yana olan süreçte piyasada oluşan faizler zaten yükselmişti"-

Merkez Bankasının bağımsız olduğunu vurgulayan Babacan, Banka'nın herkesin görüşünü dinlediğini ancak karar verme aşamasında Para Politikası Kurulu'nun toplanarak bağımsız bir şekilde karar aldığını söyledi.

"Dolayısıyla teknik açıdan bakıldığında, Para Politikası Kurulu, bu adımın gerekli olduğunu düşünmüş ki böyle bir adım atıldı" diyen Babacan, şu konuya ise dikkat edilmesi gerektiğini kaydetti:

"Bizim zaten 22 Mayıs'tan bu yana olan süreçte, aynı zamanda 17 Aralık'tan bu yana olan süreçte piyasada oluşan faizler zaten yükselmişti. Hazine'nin borçlanma faizlerine baktığınızda, Hazine kağıtlarının ikinci el piyasasındaki faizlere baktığınızda zaten faizler yüzde 11'ler seviyesine çıkmıştı. Bankaların mevduat faizi zaten yüzde 10'ları bulmuştu. Bankaların kredi faizi zaten yüzde 14, 15, 16, 17 gibi rakamlara ulaşmıştı. Yani Merkez Bankası aslında piyasanın oldukça gerisindeydi, piyasada zaten yüksek faizler oluşmuştu. Ancak şöyle bir durum oluşuyordu; Merkez Bankası ağırlıklı ortalama yüzde 7,3 ile piyasayı fonluyordu. Yüzde 7,3 ile bankalar, Merkez Bankasından likiditeyi sağlayıp yüzde 13,14,15 ile piyasaya hatta yüzde 11 ile Hazine'ye tekrar finansman sağlama gibi bir imkana sahipti. Dolayısıyla Merkez Bankası aslında piyasada zaten yüksek noktada olan faizlere biraz geriden de olsa uyum sağlamış oldu. Bunu böyle okumakta da fayda var."

-"Faizlerin artması elbette iyi bir şey değil ama..."-

Faizlerin artmasının elbette iyi bir şey olmadığını, hükümet açısından bunu hiç bir zaman hoş karşılayamayacaklarını belirten Babacan, buna karşın faizlerin büyük ölçüde piyasada oluştuğunu da görmek gerektiğini ifade etti.

Başbakan Yardımcısı Babacan, Merkez Bankasının "ara toplantı" yapma kararının sorulması üzerine de bir önceki olağan Para Politikası Kurulu toplandıktan 2 gün sonra dünya piyasalarında çok şiddetli hareketlenmelerin başladığını söyledi.

Bunun üzerine de pek çok ülkenin para biriminin çok hızlı değer kaybetmeye başladığına işaret eden Babacan, "Örneğin Arjantin pesosu 1 günde yüzde 10 değer kaybetti. Rus rublesi her gün değer kaybederek gitti o günlerdi. Dolayısıyla Merkez Bankasının olağan Para Politikası Kurulu'ndan sonraki 1 hafta içerisindeki küresel şartlar çok değişti. Böyle olunca Merkez Bankası artık piyasa faizleri ile kendi faizleri arasındaki farkı kapatma gereği hissetti ki bu adımlar atıldı. Tabii ki aslında bunların açıklamasını Merkez Bankası'ndan dinlemek lazım. Bizimki aslında dışarıdan izleyip, Bankanın yaptıklarıyla ilgili yorum. Böyle okumakta fayda var" diye konuştu.

Merkez Bankası'nın analiz kabiliyetinin çok yüksek olduğunu belirten Babacan, Bankada dünyanın en iyi okullarından ve finans kuruluşlarından gelen çok iyi bir ekibin olduğunu söyledi. Babacan, "Şu anda bizim ekonomi konusunda, finans konusundaki insan kaynağı yapımız, tüm kamu kuruluşları içinde en yüksek Merkez Bankası'nda ve oradaki analistlere değer verilmesi gerektiğine inanıyorum" dedi.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye'nin sermaye hareketlerine kapatıldığında ülkenin büyümesi diye bir şeyin söz konusu olamayacağını belirterek, "Sermaye hareketleriyle ilgili herhangi bir kısıtlama Türkiye ekonomisi için intihardır" dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın faizlerle ilgili açıklamaları ve bu konudaki B,C,D planlarına ilişkin sorularını yanıtlayan Babacan, ekonomi ve finans yönetiminin her zaman, her senaryoya karşı alternatiflere sahip olduğunu vurguladı.

Babacan, ekonominin karşılaşabileceği risk alanlarını 2010'da masaya yatırdıklarını anımsatarak, "Çaresizlik kesinlikle söz konusu değil. Her zaman, karşınıza çıkan her durumun bir çaresi, reçetesi var. Ekonomi yönetiminde çok iyi bir tecrübe, kurumlarımızda iyi bir insan kaynağı söz konusu. Hem dünyada yaşanan krizleri hem de Türkiye'nin kendi içindeki krizleri gayet iyi bilen, okuyan, tecrübeli bir ekip işbaşında" dedi.

Türkiye'nin sermaye hareketlerine karşı sınırlama getirmesinin söz konusu olmadığını kaydeden Babacan, ülkenin ekonomik yapı olarak kendi tasarruflarının kendi büyümesine yeterli olmadığına dikkati çekti. Babacan, geçen sene tasarruf oranlarının yüzde 12,5'e gerilediğini belirterek, söz konusu rakamın gelişmekte olan ülkelerin gerisinde olduğuna işaret etti.

Türkiye'nin bu sebeple dışarıdan sermaye girişine ihtiyacı olduğunu söyleyen Babacan, "Türkiye'yi sermaye hareketlerine kapattığınız anda ülkenin büyümesi diye bir şey söz konusu değil, tam tersi daralan küçülen bir ekonomi oluruz. Dolayısıyla sermaye hareketleriyle ilgili herhangi bir kısıtlama Türkiye ekonomisi için intihardır" diye konuştu.

Babacan, 11 yıllık geçmişlerinde 40-50 tane Serbest Ticaret Anlaşması ve vize kaldırma anlaşması yaptıklarını hatırlatarak, kendilerinin insanların, ürünlerin, enerjinin ve sermayenin serbest dolaşmasına inandıklarını kaydetti.

Hükümetin böyle bir adımı düşünmesinin bile mümkün olmadığını ifade eden Babacan, kendisinin bundan 2 hafta önce yatırımcı konferansı yaptığını, bu sorunun kendisine sorulduğunda, böyle bir şeyin lügatlarında olmadığını söylediğini belirtti.

Babacan, Türkiye'nin açık bir ekonomi olduğunun altını çizerek, böyle bir ekonominin piyasa kuralları içinde çalışması gerektiğini dile getirdi. Kapalı bir ekonominin başarıya ulaşmasının mümkün olmadığını kaydeden Babacan, yaptıkları her şeyin açık bir ekonomik sisteme uygun olması gerektiğini söyledi.

Babacan, son 11 yıllık başarının temelinde açıklık olduğunu kaydederek, "Bu ekonominin daha verimli çalışması için rekabet önemlidir. Biz kurallı piyasa ekonomisinden yanayız" diye konuştu.

-Sermaye hareketleri bağımsız MB ile mümkün-

Babacan, Merkez Bankasının bağımsızlığının esas olduğunu belirterek, bunun değişmesi sonucu ülkeye ciddi bir öngörülemezlik geleceğini, bu durumun da yatırımcıyı ciddi şekilde caydıracağını dile getirdi. Kendilerinin bunu parti programının bir parçası yaptıklarını anımsatan Babacan, "Sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ekonomi ancak bağımsız bir Merkez Bankası ile bütünleşebilir. Bunun dışında bir adım atıldığı zaman, bu bizim siyasi taahhütlerimizin hepsini bozmamız, verdiğimiz sözleri inkar etmemiz demektir" değerlendirmesinde bulundu.

Bankanın bağımsızlığının gündeme getirilmesinin dahi Merkez Bankası bağımsızlığı ile ters düşeceğini kaydeden Babacan, bu durumda sözünü bozan bir parti duruma düşebileceklerini söyledi.

Babacan, AK Parti gibi bir partide dönem dönem insanların aklına ferdi fikirler gelebileceğini ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bizim ekonomi politikalarımızın geçmişinin nereden geldiğini iyi bilmeyen, anlamamış, kavramamış, sonradan gelmiş arkadaşlarımız da çok. Dönem dönem farklı fikirler ortaya çıkabilir. 11 yıllık başarının ardında yatanları bilmeden ferdi görüşler her zaman olabilir, bunların hiçbir değeri yoktur. Bizim resmi politikamız yazılı politikalardır. AK Parti'nin kuruluşunda taahhütler vardır, bunları bozmak kendi kendimizi inkar olur."

-30 Mart'tan sonraki piyasa göstergeleri önemli-

Enflasyon tahminine ilişkin soruları da yanıtlayan Babacan, bu konudaki en önemli konularının kur olacağını belirtti.

Babacan, gelişmekte olan pek çok ülkenin para biriminde hareketlilik olduğunu kaydederek, şöyle konuştu:

"Bugün itibariyle Orta Vadeli Programımızın hedeflerini, beklentilerini revize etmiş değiliz. Ancak Mart ayının sonu gelir, ilk çeyreği görürüz. Buradaki ekonomik verileri alırız, seçimler geçer. Seçimler de siyasi olayların en önemli sebebi. Yoksa siz 3 yıldır dosyaları biriktir biriktir de böyle 3 ay kala ortalığa dağıt, burada iyi niyet aramak zor. 'Bu iddiaların tamamı yalandır, yanlıştır' demiyorum. Ama zamanlaması ve operasyonların yapılış şekli çok manidar. Dolayısıyla 30 Mart'a kadar ki dönemde siyasi hareketlilik olabilir. 30 Mart'ın sonu gelir, biz o günkü piyasa göstergelerin bakarız ve ancak o gün resmi hedeflerimiz üzerinde gerekirse bir revizyon olabilir."

Babacan, ayrıca güvenilir, iyi anketlerin bugün seçim olsa AK Parti'nin yüzde 47,48, 49 gibi bir oy oranıyla birinci parti olacağını gösterdiğini ifade etti.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Merkez Bankasının son adımları bir haftalık sonuçlara bakacak olursak, piyasalar tarafından oldukça olumlu karşılandı. Bir miktar sükunet getirmiş durumda" dedi.

Babacan, seçimlerde ne olacağına ilişkin kati ifadeler kullanılmasının güç olduğunu ancak güvenilir anketlere bakıldığında halkın desteğinin çok çok iyi olduğunu ifade etti.

Seçimlerde halkın desteğini ortaya koymasıyla kötü ve art niyetlerinin, gündemi, farklı hedefleri olanların büyük ölçüde zayıflayacaklarını belirten Babacan, "(Tamam siz bu kadar gürültü yaptınız ama halk da böyle düşünüyor) deyip yolunuza daha rahat devam edebilirsiniz. Arkadan bizim Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Cumhurbaşkanlığı seçimi de o dönem bir miktar heyecan oluşturabilir. Onları da doğal karşılamak lazım. Biz söyledik 2014-2015 ortasına kadar Türkiye'de 3 tane seçim var ve 3 tane seçimin olduğu dönemde siyaset hareketli olur. Bir miktar siyasi gürültü olur, bu her ülkede olur, Türkiye'de de olabilir. Ama biz bu tür bir hareket açıkçası beklemiyorduk. Ummadığımız bir noktada, ummadığımız açıdan geldi. Ama bu işler oluyor" diye konuştu.

Kur tahmini konusunda da Babacan, bunun için erken olduğunu söyledi. Merkez Bankası'nın son kararını da değerlendiren Babacan, "Merkez Bankasının son adımları bir haftalık sonuçlara bakacak olursak, piyasalar tarafından oldukça olumlu karşılandı. Bir miktar sükunet getirmiş durumda" değerlendirmesinde bulundu.

-"Kriz paketi beklentisine kesinlikle girmemek lazım"-

Merkez Bankasının çok geniş hareket alanı bulunduğunu ve gerekti zaman gereken adımları atacağını vurgulayan Babacan, "Uzun vadede, ilelebet aynı çizgide Merkez Bankası yürüyecek diye bir şey de yoktur" ifadesini kullandı.

Babacan, döviz kurlarındaki artışın enerjide zamları gündeme getirip getirmeyeceği yönündeki bir soru üzerine, enerjide alımların dövizle yapıldığını, bu güne kadar kur artışlarını bu sektördeki fiyatlara yansıtmadıklarını söyledi. Doğal gaz fiyat farkını BOTAŞ'ın kendi kaynaklarından karşıladığını dile getiren Babacan, kur seviyesinin nerede stabilize olacağının öngörülemediğini ifade etti.

Kur seviyesine ilişkin tahmininin sorulması üzerine Babacan, "Kurun seviyesi konusunda 11 yıldır hiç yorum yapmadım. (Bu kur olması gereken yüksek ya da olması gerekenden düşük, daha düşük olmalı, daha yüksek olmalı, şu seviyede olmalı) diye. Serbest kur rejiminde, dalgalı kur rejiminde bu tamamen kumardır. Kumardan farkı yok. Burada dinlenilmesi gereken en önemli kurumumuz Merkez Bankası. Kurla ilgili, kurdaki hareketlilikle ilgili mesajlar, asıl elinde en önemli enstrümanların olduğu kurum Merkez Bankası. Dolayısıyla kurla ilgili dinlenilmesi gereken tek önemli kurum Merkez Bankası. Onun haricindeki kişisel görüşler" diye konuştu.

Merkez Bankasının son adımının etkili olduğunu dile getiren Babacan, ekonomik ve sosyal ilişkilere yönelik paket hazırlandığına yönelik haberleri gazetelerde okuduğunu ancak böyle bir çalışma yapmadıklarını bildirdi. Reel sektörle toplantılar yaparak görüşlerini aldıklarını ve çözüm ürettiklerini ifade eden Babacan, paketlerin, krizi çözmek için hazırlandığını ancak Türkiye'de herhangi bir kriz olmadığını, siyaset cephesinde hareketlenme yaşandığını vurguladı. "Böyle bir kriz paketi beklentisine kesinlikle girmemek lazım" diyen Babacan, günün şartlarına uygun çalışmalar yaptıklarını, rehavete kapılmadıklarını belirtti.

-"Ekonomide her şeyin temeli güven"-

Ali Babacan, başka bir soru üzerine de Avrupa Merkez Bankasının piyasaya sağladığı likiditenin takılıp kaldığını, bu nedenle bankanın para politikasını biraz daha gevşeterek mekanizmaları hareketlendirmeye çalıştığını söyledi. Avrupa'da elinde likidite olan bankaların bile birbirlerine kredi açmakta çekimser davrandıklarını anlatan Babacan, ekonomide her şeyin temelinin güven olduğunu ifade etti.

Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şu son olaylar maalesef iş dünyamızın da kafasını biraz karıştırdı. Devlet içerisinde böyle farklı bir yapılanma gerçekten iş dünyası için ürkütücü. Çünkü bu farklı yapılanma öngörülemezlik demektir. Ne zaman başına ne geleceğini insanların bilmemesi demektir. Biz bir hukuk devletiyiz. Hukuk devletini tam anlamıyla çalıştırmadıktan sonra gerçek anlamda bir hukuk devleti olduğumuzu ortaya koymadıktan sonra iş dünyamızda da güven konusunda kuşkusuz endişeler olacaktır. Dolayısıyla bu sorunları bir yandan pratikte atlatmamız gerekiyor, bir yandan da Türkiye'nin kurallı bir piyasa ekonomisi olduğunu, gerçek anlamda bir hukuk devleti olduğunu mutlaka ortaya koymamız lazım."

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 17 Aralık 2013 tarihindeki İstanbul merkezli operasyonun ekonomiye etkileri ile ilgili olarak, "Eğer İçişleri ve Adalet bakanlıklarımız 17 Aralık'tan hemen sonraki birkaç hafta içerisinde hızlı adımlar atmasaydı, Allah korusun bugün çok daha kötü durumda olabilirdik" dedi.

Babacan, kredi derecelendirme kuruluşu Moody's'in cari açıkla ilgili değerlendirmelerin de yer aldığı raporunun hatırlatılması üzerine, cari açığın bir ülkenin ekonomik durumu açısından tek gösterge olmadığını söyledi.

Türkiye'nin kamu borç stokuğunun milli gelire oranının yüzde 35 seviyelerinde bulunduğunu belirten Babacan, bunun dünya geneli değerlendirildiğinde çok düşük bir oran olduğunu dile getirdi.

2013 yılı itibarıyla bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 1,1 düzeyinde gerçekleştiğine işaret eden Babacan, "Bir ülke için en önemli tehlikelerden bir tanesi hem bütçe açığı hem cari açığın aynı anda olmasıdır. Dolayısıyla bizde bütçe açığı çok çok düşük. Cari açığımızda enerji ithalatımız sebebiyle yüksek" diye konuştu. Babacan, Türkiye'nin kendine yetecek kadar petrol ve doğal gazı olması halinde cari fazla vereceğini kaydetti.

-"Tablo yazıldığı kadar kötü değil"-

Başka ülkelerden farklı olarak Türkiye'de bankacılık sisteminin de güçlü olduğunu anlatan Babacan, 2001 krizinden sonra yapılan reformların bankacılık sistemini güçlendirdiğini dile getirdi.

Türkiye'nin makro ihtiyadi tedbirleri de çok etkili kullandığını ifade eden Babacan, bankacılık sisteminin kredilendirme işlevine yönelik düzenlemelerin ülkeyi olası şoklardan koruduğuna dikkati çekti.

Moody's'in raporunu kendisinin de okuduğunu belirten Babacan, raporun ilk paragrafında kredi notu verilirken Türkiye'deki siyasi risklerin zaten hesap edildiğine dair ifadelerin yer aldığını söyledi.

Son dönemde gerek uluslararası basının gerekse bazı ulusal basın kuruluşlarının "negatif haber yazma iştahına sahip olduğunu" kaydeden Babacan, "Bazı dönemlerde tersini de yaşadık. Hatta herkesin 'Türkiye çok iyi' dediği dönemlerde risklere dikkati çektik ve tabloyu gerçekçi bir şekilde ortaya koyduk. Nasıl o günlerde gerçek tablo şişirildiği kadar iyi değilse bugün de gerçek tablo yazılıp çizildiği kadar kötü değil" ifadesini kullandı.

Bugün gelişmekte olan ülkelerin durumuna bakıldığında 1990'lardaki Asya Krizi'nden çok daha farklı konumda bulunduklarını belirten Babacan, akıllı yatırımcıların gelişmekte olan ülkelere yatırım yapmayı sürdürdüklerini dile getirdi. Babacan, "Türkiye'yi iyi anlayan, derinlemesine okuyabilen yatırımcıların bugünlerde yatırım yaptığını görüyoruz" değerlendirmesinde bulundu.

-"Hızlı adımlar atılmasaydı çok daha kötü durumda olabilirdik"-

17 Aralık 2013 tarihindeki İstanbul merkezli operasyonun küresel gelişmelerin ekonomi üzerindeki etkisini daha da artırıp artırmadığına ilişkin bir soru üzerine Babacan, şöyle konuştu:

"Eğer İçişleri ve Adalet bakanlıklarımız 17 Aralık'tan hemen sonraki birkaç hafta içerisinde hızlı adımlar atmasaydı, Allah korusun bugün çok daha kötü durumda olabilirdik. Zamanında atılan adımlar hamdolsun dünyaya şu mesajı önemli ölçüde verdi: 'Türkiye'de güçlü bir hükümet var, işinin başında ve hukuk dışı uygulamalara, devlet içerisindeki bazı yapılanmalara artık izin vermez.' Bu mesajı vermemiz çok çok önemliydi."

17 Aralık sonrasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanlığında ve ilgili bakanların katılımıyla defalarca toplandıklarını anımsatan Babacan, yargı ve emniyet içindeki yapılanmanın atacağı yanlış adımlara engel olmayı temel öncelik olarak belirlediklerini kaydetti.

Operasyonun ekonomi üzerindeki hasarı daha da artırdığını dile getiren Babacan, buna karşın alınan tedbirlerin hasarın çok daha büyük olmasının önüne geçtiğini dile getirdi.

-"Yargının, bağımsızlık alanını kendi amaçları için kullanması engellenmeliydi"-

Türkiye gibi bir ülkede bunların yaşanıyor olmasının yatırımcılar açısından ciddi bir endişe kaynağı olduğuna işaret eden Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Düşünün ki tek bir savcı, tek bir hakim ve 5 tane polis. Bu 7 kişilik ekiple Türkiye'de yapamayacağınız operasyon yok. Farklı yerlerden alınan talimatlarla iş adamları gözaltına alınabiliyor, milyarlarca dolarlık mal varlıkları dondurulabiliyor. Bunun bir kontrol sistemi yok. Bu çalışmanın kalitesi ne kadar iyidir? Onun bir kontrol sistemi yok. Dolayısıyla yargının, bağımsızlık alanını kendi amaçları için kullanmaya engel olunması gerekiyordu. Bunun da önemli ölçüde gerçekleştirildiğini düşünüyorum."

Sıhhatli bir din ve İslam anlayışına sahip ve pozitif bilimler anlamında da iyi yetişmiş insanların kamu ve özel sektörde daha çok görev almasını kendilerinin de tercih ettiğini ifade eden Babacan, buna karşın bazı insanların farklı bir emir-komuta zinciri altında kullanılmasına izin verilemeyeceğini söyledi.

-"Yolsuzluklar konusunda duruşumuz açık"-

"Hükümet olarak yolsuzluklar konusunda duruşlarının çok açık olduğunu" vurgulayan Babacan, "Yolsuzlukların üstü asla örtülmez, asla göz yumulmaz" dedi.

Şeffaflığın olduğu bir devlet yapısında yanlışlığın önemli ölçüde önlendiğine dikkati çeken Babacan, kamunun hesap verebilir olmasının da önemini vurguladı.

İçişleri ve Adalet bakanlıklarının 17 Aralık'tan sonra attığı adımların yargıya müdahale anlamı taşıyıp taşımadığına ilişkin değerlendirmelere de değinen Babacan, ne yapılırsa yapılsın öncelikle evrensel hukuku referans aldıklarını kaydetti.

Bu anlamda Avrupa Konseyi ve AB normlarının önemli olduğunu belirten Babacan, bu açıdan Başbakan Erdoğan'ın yakın zamanda gerçekleşen Brüksel ziyaretini çok önemli bulduğunu söyledi.

Babacan, şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele konusunda hazırladıkları ve önümüzdeki dönemde Başbakan Erdoğan tarafından açıklanması beklenen paketin Türkiye'ye ilişkin yanlış algıların bertaraf edilmesi noktasında çok önemli olduğunu sözlerine ekledi.

AA