Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

Avrupa bankacılık sektöründe, küresel krizin etkisiyle yaşanan panik havası büyük bankaların piyasa değerlerinde kayıplara yol açarken, bu durumun kalıcı olmayacağı belirtiliyor.

Geçen yılın başlarında Avrupa'da yatırımcılar açısından ekonomik büyüme ve enflasyonun hedeflenen seviyeye geleceği gibi beklentiler nedeniyle en güvenilir yatırım araçlarından biri olarak kabul edilen bankalar, küresel ekonomideki yavaşlamaya ilişkin endişeler nedeniyle şu an zor bir durumla karşı karşıya.

Avrupa bankacılık sektörü, son yıllarda küresel krizin etkisiyle en kötü performansı sergilerken, Avrupa bankacılık hisselerinde ciddi kayıplar yaşanıyor.

Bu son gelişmelerin ardından, Almanya'nın en büyük bankası Deutsche Bank, İtalya'nın en büyük bankalarından UniCredit ve İsviçre'nin önemli bankalarından Credit Suisse gibi bankaların piyasa değerleri ciddi oranda azaldı. Bu bankaların yanı sıra Commerzbank, Eurobank, Banco Bilbao Vizcaya Argentaria (BBVA) ve Sberbank gibi bankalarda da kayıplar yaşandı.

2015 yılında yaklaşık 6,8 milyar avro zarar eden Deutsche Bank, bu zor durumun en belirgin görüldüğü bankalardan biri konumunda bulunuyor.

"CoCo" tahvilleri

 Kriz döneminde zararları artan ve sermaye yeterliliklerini kaybeden bankalar, sermaye artırımında oldukça zorluklar yaşamış ve bunun sonucunda da bankalar devlet müdahalesiyle kurtarılabilmişti.

Finansal krizlerin ardından "şartlı dönüştürülebilir" (CoCo) şeklinde adlandırılan ve bankaların sermaye yeterlilik oranlarının kritik seviyeye düştüğünde otomatik olarak hisse senedine dönüştürülebilen tahviller kullanılmaya başlandı. Deutsche Bankın zor duruma düşmesinin ardından ise bu tahviller tekrar gündeme geldi.

Deutsche Banktan pazartesi günü yapılan açıklamada, şartlı dönüştürülebilir tahvil kuponlarının ödenmesine ilişkin 2016 yılının Nisan ayında 1 milyar avro ve 2017 için de 4,3 milyar avro kaynak ayrıldığı, ödemeler için yeterli fona sahip olunduğu vurgulandı.

Deutsche Bankın, son dört yıldan bu yana riskli borç kuponlarını ödemek için yeterli fona sahip olduğu konusunda yatırımcılarına ve çalışanlarına güvence vermek zorunda kalan en büyük banka olması da piyasaların üzerinde durduğu konular arasında başı çekti. Yatırımcıların, bankanın kupon faizlerini ödeyemeyeceği ve böylece tahvil sahiplerinin banka sermayesine ortak olması ihtimalinin ortaya çıkacağı endişesiyle satış seçeneğini kullandığı düşünülüyor.

"Mevcut durumu kritik olarak değerlendirmiyorum"

Avrupa bankacılık sektöründe meydana gelen son gelişmelere ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Frankfurt Finans ve Yönetim Okulu Ekonomi Profesörü Grigory Vilkov, piyasalarda yaşanan durumun ilginç olduğunu ve banka hisselerinin bu yıl en iyi performansını göstermediğini dile getirdi.

Pazartesi günü Deutsche Bankın yaklaşık yüzde 10'luk ve 2016 başından bu yana da yaklaşık yüzde 40'lık kaybının ardından piyasaların biraz sakinleştiğini aktaran Vilkov, "Piyasalar güvene karşı hassas ve şu an endişe seviyeleri oldukça yüksek. Öyle ki Deutsche Bankın CoCo hisselerinin dönüştürülmeye başlanması ya da böyle bir değişiklikle ilgili söylentiler, piyasalarda ekstra satışı tetikledi. Sonunda durum istikrara kavuşabilir ve mevcut durumu kritik olarak değerlendirmiyorum" ifadelerini kullandı.

Vilkov, son gelişmelere Avrupa Merkez Bankasının (ECB) müdahalesinin gerekip gerekmediği yönünde bir soruya ilişkin de "Bankalarda yeterli likidite var gibi görünüyor ve ECB’nin müdahale etmesine ve daha fazla likidite sağlamasına gerek yok. ECB'nin yapmış olması gereken şey; durum hakkında görüşünü bildirmek ve Avrupa bankalarının güçlü ve istikrarlı olduğunu öne sürmekti. Bunun, piyasalarda önemli bir dengeleyici etkisi olabilirdi" değerlendirmesinde bulundu.

Deutsche Bankın 2017 yılına ilişkin "CoCo"’ tahvil kuponlarını ödeyebileceği yönündeki açıklamaya inandığını vurgulayan Vilkov, ancak hala bazı bilinmeyenler olmasından dolayı piyasanın bunu kendi kendine anlamaya çalıştığını anlattı.

"Sermaye piyasalarındaki belirsizlikler, dünya genelinde bankacılık sektörünü baskı altına aldı"

DekaBank Başekonomisti Ulrich Kater ise sermaye piyasalarındaki mevcut belirsizliklerin, dünya genelinde büyük ölçüde bankacılık sektörünü baskı altına aldığını dile getirdi.

Özellikle kefaletlere ilişkin yeni düzenlemelerin henüz test edilmediğine dikkati çeken Kater, "Bu tür streslere karşı nihai bir silah, merkez bankaları aracılığıyla özel sektör tahvilleri ve hatta banka tahvili satın almak olacaktır. Ancak bu yalnızca son çare olarak kabul edilmelidir" dedi.

"Gelişmeler psikolojik temelli ve güvende geriye dönüş her an mümkün"

HSH Nordbank Avro Bölgesi ve Gelişen Piyasalar Başekonomisti Cyrus de la Rubia da genel olarak hisse senedi piyasalarının petrol piyasasındaki kargaşa ve Çin'deki durum gibi nedenlerle baskı altında kaldığını belirtti.

Ayrıca gelişen piyasaların dolar borcu, ABD ekonomisindeki ve faiz artışıyla ilgili belirsizlik gibi sorunların da yatırımcıların endişe duyduğu konular arasında yer aldığını aktaran Rubia, "Bankalar, bu risklerin bir çoğuna maruz kalıyor. Aynı zamanda bankalar, düzenleyicilerin artan incelemeleri altındalar. Bunların ışığında, hisse senetlerindeki tüm gelişme, çok büyük oranda psikolojik temelli ve güvende geriye dönüş her an mümkün" görüşünü de paylaştı.