Advertisement
KÜRESEL PİYASALAR ABONE OL

Düşük büyüme ve deflasyonla mücadele için başvurulan negatif faizler, ekonominin çarklarını bozabilecek riskleri de beraberinde getiriyor.

Son yıllarda Avrupa, Japonya, Danimarka, İsviçre ve İsveç merkez bankaları tarafından uygulanan negatif faiz oranlarının yararları ve maliyetleri tartışma konusu olmaya devam ediyor.

Para politikasının "olağan dışı" araçlarından biri olarak tanımlanan negatif faizler, bankaların merkez bankalarında tuttuğu rezervler için faiz alması yerine faiz ödemesi anlamına geliyor.

Avro Bölgesi'nde faaliyet gösteren bir banka, Avrupa Merkez Bankasında (ECB) tuttuğu her 1000 avro için yılda yaklaşık 4 avro faiz ödemek zorunda kalıyor.

Amaç kredi talebini ve enflasyonu artırmak

Bankaların rezervlerini merkez bankasında tutmak yerine kredi vermesi için kullanmaya teşvik eden negatif faizler, aynı zamanda borçlanma maliyetini düşürerek kredi talebini artırmayı amaçlıyor.

Para ekonomisi teorisi, banka kredilerindeki artışın "para çarpanı" sayesinde para arzını yükselterek, enflasyonu yukarı iteceğini öngörüyor. Ancak, kitaptaki hesap her zaman gerçek hayata uymadığı gibi negatif faizler başta bankacılık sektörü olmak üzere ekonomi için risk teşkil edebiliyor.

"Fiyat mekanizmasını bozuyor"

AA muhabirinin konuya ilişkin sorularını yanıtlayan John Hopkins Üniversitesi Ekonomi Profesörü Steve Hanke, sıfırın altındaki faiz oranlarının piyasalardaki fiyat mekanizmasını bozduğunu belirterek, "Merkez bankalarının, denge faiz oranından uzaklaşması, ekonomide her zaman fiyat bozulmalarına yol açar çünkü en büyük fiyatlardan biri politika faiz oranıdır." dedi.

Özellikle tasarruf ve yatırım eğilimlerinin bu durumdan büyük zarar gördüğünü anlatan Hanke, negatif faiz dolayısıyla tasarruf yapılamadığını vurgulayarak, "İnsanlar tasarruflarından pozitif getiri elde elde etmenin yollarını arıyorlar ancak bu, negatif faiz rejimiyle çok zor. Bu yüzden normalden çok daha fazla risk alıyorlar." diye konuştu.

''Bankacılık sektörünü zora sokuyor''

Hanke, negatif faizlerin, tüketicilerin bankalardaki paralarını çekmesine ve ödeyebileceğinden çok daha fazla borç almasına neden olabileceğine işaret ederek, bankaların bu nedenle negatif faizleri müşterilerine yansıtmamaya çalıştığını dile getirdi.

Bu durumun, bankaların halihazırda düşük karlılık oranlarını daha aşağı çektiğine dikkati çeken Hanke, özellikle bankacılık sektörünün, negatif faiz politikası devam ettikçe toparlanmasının zor olacağını da kaydetti.

"Avrupa'daki bankaların en büyük sorunu negatif faiz"

Dünyanın en büyük danışmanlık şirketlerinden Ernst&Young tarafından hazırlanan "Avrupa Bankacılık Barometresi" başlıklı araştırma raporu da Avrupa'daki bankaların en büyük sorununun negatif faiz olduğunu ortaya koyuyor. Araştırma kapsamında yapılan ankete katılan bankaların yüzde 86'sının, "Organizasyonunuz için en büyük zorluk nedir?" sorusuna, "negatif faiz oranları" yanıtını vermesi dikkati çekiyor.

Avrupa bankalarının özsermaye karlılığının hızla düştüğüne işaret eden araştırmaya göre, Alman bankalarının bu seneki ortalama karlılık oranı yüzde eksi 0,5 olacak. Bu oran, Polonya bankaları için yüzde eksi 1, Hollanda bankaları için yüzde eksi 0,25. Avrupa ortalaması ise yüzde 1,6 seviyesinde bulunuyor.

Başta Alman bankalarının, sigorta ve yatırım şirketlerinin yetkilileri olmak üzere Avrupalı finans kuruluşlarının yöneticileri, negatif faiz oranlarının, karlarını düşürmesinden uzun süredir şikayet ediyor.

Avrupa bankalarına ait hisse senetlerinde yılın ilk aylarında yaşanan yüzde 30-40 seviyesindeki değer kaybında, düşük faiz oranlarının özsermaye karlılığını hızla aşağı çekmesinin önemli rol oynadığı belirtiliyor.

ECB yetkililerinin, bu gelişmelerin farkında olmalarına rağmen faiz indirimine devam edilmesi ise ilginç bir tablo oluşturuyor. Bankanın, Kasım 2015'te yayımlanan Avro Bölgesi Finansal İstikrar Raporu'nda, ''Düşük faiz ortamı bankaların net karlılık oranlarının azalmasına neden oldu.'' tespitine yer verilmişti.

ECB, buna karşın faiz oranlarını Aralık 2015 ve Mart 2016 toplantılarında onar baz puan daha düşürdü. ECB Başkanı Mario Draghi de nisan toplantısının ardından yaptığı açıklamada, faizlerin daha da düşürülebileceğinin sinyalini verdi.

Döviz kurlarını ve sermaye akışlarını da etkiliyor

Merkez bankalarının uyguladıkları faiz oranları arasındaki fark, döviz kurları için belirleyici olduğundan, negatif faizler küresel döviz piyasaları açısından da önemli rol oynuyor. Genel olarak merkez bankasının politika faizini düşürmesi, o ülkenin ya da bölgenin para biriminin diğer para birimleri karşısında değer kaybetmesine yol açıyor.

ECB, 5 Haziran 2014'te negatif faiz uygulamasını başlatmadan önce avro/dolar paritesi 1,36 seviyelerinde seyrediyordu. Söz konusu parite ABD Merkez Bankası (Fed), Aralık 2015'te faiz artışına gittiğinde 1,08'e kadar gerilemişti.

Daha sonra avro, Fed'in faiz artışını ötelemesiyle bir miktar değer kazandı ve avro/dolar bugünlerde 1,12 seviyelerinde denge arıyor. Buna göre avro, dolar karşısında yaklaşık 2 senede yüzde 17,5'in üstünde değer kaybetti.

Zayıf talep, kur kaynaklı ihracat artışını kısıtlıyor

Aslında, döviz kurundaki değer kaybının olumlu etkileri de olabiliyor. Ekonomik teori, diğer faktörler sabit tutulduğunda, para birimi zayıflayan ülkelerin ihracatının artacağını öngörüyor.

Diğer bir deyişle avrodaki değer kaybının, Avrupa menşeli ürünleri diğer para birimleri cinsinden ucuzlatarak, bu ürünlere talebi artırması bekleniyor.

Buna karşın, dünya ekonomisinin içinde bulunduğu durum ve zayıf küresel talep, bu olumlu etkinin boyutunu küçültüyor.

Öte yandan, negatif faiz oranları sermaye akışlarını da olumsuz etkileyebiliyor. Portföyleri için yüksek getiri arayışındaki küresel yatırımcıların sıcak para olarak adlandırılan yatırımlarını, faiz oranı daha yüksek ülkelere yönlendirmesi, ekonomik durgunlukla mücadele eden ve yatırıma ihtiyaç duyan Avrupa ve Japonya için önemli bir risk teşkil ediyor.

Dolayısıyla uzmanlar, merkez bankalarının son dönemde deflasyon ve vasat büyümeyle mücadele için tercih ettiği silah olan negatif faizlerin ters yöne ateş alma tehlikesini göz ardı etmemek gerektiğini DE vurguluyor.