Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

Japonya, İngiltere ve ABD merkez bankaları bu hafta para politikası kararı almak üzere toplanacak. Sistematik olarak önemli bu üç kurum yeni politika adımları atmaya yatkınlar, ancak alacakları kararlar birbirinden farklı olacaktır. Öte yandan, her üç banka da politika duruşlarını olduğu gibi koruyabilir. Merkez bankalarının bireysel ve kolektif olarak yaşadıkları çelişkiler küresel ekonominin karşı karşıya kaldığı siyasi korkuyu olduğu kadar 3 kıtada pivot görevi alacak makroekonomik politikaya olan acil ihtiyacı gösteriyor.

İngiltere Merkez Bankası (BOE) bu hafta açıklanacak çeyreklik enflasyon raporunda, Brexit'in büyüme, ticaret ve yatırımlar üzerindeki olası etkileri hakkındaki endişelerini yineleyebilir. BOE, daha önceki açıklamalarını yinelerse, İngiltere hükümetinin Avrupa Birliği'nden ayrılmak için anlaşılır bir planının da olmadığını dikkate alırsak, faiz indirimi ve yeni bilanço operasyonları gibi ilave politika kararları almaya yatkın olabilir.

Ancak BOE şunu da kabul etmeli ki İngiltere ekonomik büyümesi, sterlindeki sert değer kaybına bağlı olarak enflasyon yükselirken dahi son dönemde beklentilerden iyi gerçekleşti. Özellikle Brexit taraftarlarınca BOE ve Carney'e yönelik oldukça talihsiz siyasi baskıların artmasıyla, artan stagflasyon riski BOE yetkililerinin şimdilik politika adımı atmamasına neden olabilir.

Japonya Merkez Bankası (BOJ) da benzer siyasi ikilemlerle karşı karşıya bulunuyor.

BOJ'un, sürpriz biçimde negatif politika faizi gibi geleneksel olmayan politikalar benimseme kararının ardından, büyümeyi destekleyici olmaya devam etmesi ve enflasyon beklentilerini yükseltmesi bekleniyor. Ancak BOJ'un bu yöndeki hamleleri şimdilik ters etki yaratmasa da etkisiz oldu. Japonya hükümeti yapısal reformların uygulanması konusunda geride kalırken, ilave siyasi müdahalelerin başarılı olacağını ileri sürmek artık daha zor.

Fed, en azından kağıt üzerinde, ekonomik ve finansal hesaplamalar göz önüne alındığında, 3 merkez bankası arasında en kolay göreve sahip. Ancak, bu hesapta oldukça sıradışı bir seçim öncesindeki garip tartışmalar yer almıyordu.

ABD 3. çeyrek ekonomik büyümesi geçtiğimiz hafta yüzde 2.9 gerçekleşerek beklentileri aşmıştı. Aynı zamanda, finansal piyasalar tarafından değerlendirilen enflasyon göstergeleri yükselirken, işgücü piyasası göstergeleri de görece güçlü seyretti. Fed yetkilileri arasında gelecekte finansal istikrarsızlık riskinin artabileceğinin geniş kabul görmesi de göz önüne alınırsa, bu faktörler nedeniyle FOMC'nin bu haftaki toplantısında faiz artırmaya yatkın olabileceği söylenebilir.

Ancak FOMC politika kararını oldukça çekişmeli başkanlık seçimlerinin günler öncesinde alacak. Başkanlık seçimlerine bir çok iniş çıkış damga vururken, Fed'in bağımsızlığı ve kurumun apolitik duruşu ve Başkan Janet Yellen'in görevini korumasına yönelik soru işaretleri dahi tartışıldı. Bu bağlamda, Fed politikalarının yanlış yorumlanması olasılığı söz konusu olabilir ki bu durumda Fed'i "kaybet-kaybet" durumuna itebilir. Bu durum FOMC'nin daha az riskli bir politika yolu seçmesine neden olabilir: politika kararını seçimlerin sonrasına ertelemek.

Bu hafta yaşanacak gelişmelere kurumsal ve siyasi faktörlerin neden olduğu alışılmadık belirsizlik damga vurabilir. Merkez bankası toplantılarından çıkacak sonuçlar, şimdiye kadar büyük bir politik ağırlık altında kalan bu kurumların, şimdi daha zorlu bir döneme girdiğini gösterebilir.