Advertisement
GÜNCEL / SİYASET ABONE OL

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ürdün Kralı 2. Abdullah ile baş başa ve heyetler arası görüşmesinin ardından, seyahatinde aralarında Gazete Habertürk Ankara Temsilcisi Bülent Aydemir'in de bulunduğu gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Ürdün yönetimi ile Körfez krizi, Filistin’de El Fetih ile HAMAS arasında birliğin sağlanması gibi konularda hemfikir olduklarının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları şöyle:

BÖLGESEL KONULAR:

Çatışmasızlık bölgeleri de dahil bütün konuları ele aldık. Telafer’in bölünmesi, Haşdi Şabi’nin oradan Suriye’ye girmesi, Ürdün’ü de ciddi manada rahatsız ediyor. ‘Böyle bir şeye tahammül etmemiz mümkün değil’ diyorlar. Deyrizor’un güneyinde Suriye geçiş bölgesi olarak Haşdi Şabi’nin düşündüğü bölgeyi, bunların askeri üssü olması sebebiyle böyle bir şeye müsaade etmeyeceklerini açık net şekilde söylüyorlar.

İRAN’LA İŞBİRLİĞİ:

Terörle ortak mücadele, İran Genelkurmay Başkanı Bakıri’nin ziyareti esnasında konuşuldu. Afrin, aslında PYD’nin şu anda Akdeniz’e açılma projesidir. Suriye’nin kuzeyinde Akdeniz’e açılacak bir terör koridoruna müsaade etmeyiz. Bedeli ne olursa olsun, gereken müdahaleyi yaparız. Şimdi İdlib konusunda da görüşmelerimiz, müzakerelerimiz devam ediyor. Kararlılığımız da, planlarımız da belirlendiği şekilde yürüyor. Bu olumlu gelişmelerle, olumsuz bazı hesaplar peşinde olanların oyunu da şu anda inşallah bozulmuş durumda.

AFRİN PLANI:

Afrin’de Türkiye’ye müzahir olan Kürtler var, PYD ile beraber olan Kürtler de var. Aslında Kürt ifadesini kullanırken üzülüyorum. Zira bizim Kürt kardeşlerimizle herhangi bir meselemiz yok. Ülkemde, bizimle beraber, bizlerle hemhal olan Kürt kardeşlerim var. Kürtleri tamamen PKK safında gibi görmeyi nasıl doğru bulmuyorsak, aynı şey Afrin’deki durum için de geçerli. Orada terörle arasına mesafe koyan, bizimle beraber hareket eden Kürt kardeşlerimiz de var. Bizlerle beraber hareket edebilecek aşiretler var. Oralarda terörün baskın çıkma ihtimali olursa, gözümüzü karartırız. Afrin o bakımdan çok önemli bir bölge. Bir taraftan Hatay Türkiye sınırları, öbür taraftan İdlib’e geçiş. Buralarda en ufak bir esnememiz söz konusu olamaz.

PYD’YE VERİLEN SİLAHLAR:

ABD’nin Irak sınırından geçerek kuzey Suriye’ye silah sevkıyatı yaptığı biliniyor. Yapılan sevkıyat 1000 TIR’ı geçti. Bunların içinde zırhlı araç, bol miktarda mühimmat vesaire var ama detay bilmiyoruz. ABD’liler bize, ‘Hepsinin seri numaraları mevcut. Rakka operasyonunu bittikten sonra bunları geri alacağız’ diyorlar. Ben G20’de Trump’a, o generallere şunu söyledim: ‘Kuzey Irak’ta da yine aynı şekilde söz vermiştiniz. Şu anda Kuzey Irak’ta PKK’dan, şuradan buradan bizim elimize geçen silahlarda ABD’yi görüyoruz, Rusya’yı görüyoruz. Yarın burada da aynı şey olacak.’ Ama onların yaptıkları yanlışlıklar, bizim de artık belli yerlerde işimizi öğrenmeye başlamamıza vesile oldu. Bizi iş sahibi, bilgi sahibi yaptılar. Üretme kabiliyetine kavuşmamızı sağladılar.

OPERASYON:

Şu anda PJAK, İran’ı rahatsız ediyor. Her ne kadar İran’la uyum noktasında bazı sıkıntılar olsa da dayanışma içerisinde, ‘Teröre karşı mücadeleyi beraber verelim’ diyorlar. Bu Kandil’de de olur, Sincar’da da olur. Sincar’da derken Haşdi Şabi’yi ima ediyorlar. Dışişleri, istihbarat, yetkililerimiz görüşürler; gelişmeler doğrultusunda gerekli değerlendirmeleri yaparız.

ALMANYA VE BATI:

Demek ki biz sırat-ı müstakim üzereyiz. Bu fakire bu kadar saldırıyorlarsa, demek ki iyi şeyler yapıyoruz. Almanya’da seçime kadar bu şekilde giderler. Seçimden sonra ya Türkiye ile yine güzel işler yapmanın yolunu ararlar ya da 2019’u beklemeye koyulurlar.

REFERANDUM:

MİT Müsteşarı’mı gönderdim. Hem Bağdat’a, hem Erbil’e gitti; görüşmeler yaptı. Mevlüt Bey çarşamba günü Bağdat’a, ardından Erbil’e geçecek. Bu referandum Irak'ı bölmek demektir. Referandum yerine, yerel yönetim olarak o bölgeyi başarılı şekilde yönetmeye odaklanmaları daha isabetli olur. olur. Bu referandumu dünyada bir çok gelişmiş ülke doğru bulmuyor. İslam ülkeleri doğru bulmuyor. Dolayısıyla o tür bir adım atılması, yalnızlığa adım atmak demektir. Merkezi yönetimin, federal parlamentonun onaylamadığı bir referandum, avara kasnak gibidir. (Barzani’nin pazarlığı) Eğer dediğiniz gibiyse, pazarlığın kiminle yapıldığı da önemli. Bunu Talabani ile yaptılarsa, o da ayrı bir sıkıntı. ‘Yaptım oldu’ denilebilecek bir şey değil bu.

GÜMRÜK BİRLİĞİ-GERİ KABUL:

Bunlar farklı şeyler. Gümrük Birliği noktasında, şu anda Almanya, diğer Avrupa ülkeleri yeniden bu sürecin devamı için adım atmadıkları takdirde, bizim kaybedeceğimiz bir şey yok. Geri kabul konusunda üzerimize düşeni yaptık ama AB taahhütlerini yerine getirmedi. AB, vize serbestisi konusundaki sözünü hâlâ tutmadı. Şu anda onların adım atması lazım. Mülteciler konusunda vaat ettikleri ödemeyi de halen tamamlamış değiller. Ne yazık ki AB üyesi ülkelerin bazıları Türkiye konusunda düzgün davranmıyor ama önemli değil. Önemli olan, Türkiye’nin dimdik ayakta, sağlam durmayı başarmasıdır. Kılıçdaroğlu gibi durmamak lazım. Onlar zaten Türkiye’nin aleyhine çalışıyor, onların kimlerle ortak hareket ettiği belli.

ATATÜRK’ÜN KOLTUĞU:

(Atatürk’ün partisi CHP’nin başında, Atatürk’ün koltuğunda oturuyor...) Doğru bir tanımlama değil. Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal’dan aldığı koltukta oturuyor. Onun Atatürk’ün koltuğu ile ne alakası var? O Atatürk’ün oturduğu koltukları görmemiştir bile ama ben gördüm; Çankaya’da gördüm.

AK PARTİ’DE YENİLENME:

2019 seçimlerinde göreceğiz. Şu anda ne söylenirse boş. An itibarıyla peşrev çekiyoruz. Arkadaşlarıma hep söylüyorum: Yalan yanlışa, suiistimallere, yolsuzluklara, şunlara bunlara karışmış kişiler asla olmayacak. Bunları bulup ayıklayacaksınız. Parti içinde heyecan var. Gittiğim yerlerde bu heyecanı gördüm.

ERKEN SEÇİM:

(AK Parti erken seçim startı verdi diyenler de var. Erken seçim olacak mı?) İşimize bakalım. Erken seçim yaparsak, bu israf olur. İşimize bakmamız lazım.

ÜRDÜN TEMASLARI

İkili münasebetlerimizin 70. yılında, Cumhurbaşkanlığı görevimde Ürdün’e bu ilk ziyaretim, bölgenin hassas olduğu, sıkıntıların yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşti. Özel bir konuma sahip olan Ürdün’ün de farklı sıkıntıları var. Mesela, Türkiye gibi bir ülke için 3 milyon mülteciyi belki eritmek farklıdır, nispeten daha rahattır ama 10 milyonluk Ürdün’ün neredeyse yarısı Filistinlilerden oluşuyor. Bunun yanında 1 milyon 300 bin civarında Suriyeli mülteci var. Libyalı, Lübnanlı, Yemenli var. Kendi ifadeleriyle, bu durumun elbette ekonomik sıkıntıları da oluyor.

Kral Abdullah, Kudüs’teki Harem-i Şerif’in de koruyucusu durumunda. Tüm bu hususlarda, bütün imkânlarımızla, gücümüzle Ürdün’ün yanında olduğumuzu ifade ettik. Harem-i Şerif, Müslümanların ilk kıblesi. Bu konudaki hassasiyetimizi muhafaza edeceğiz.

Ürdün, FETÖ ile mücadele konusunda hiç tereddüt etmedi. Hemen FETÖ’yü dışarı attılar. Ürdün’de eğitim alanında bazı çalışmalarımız var. 130 kadar Ürdünlü öğrenci Türkiye’de tahsil görüyor. Ürdün’de bir Türk okulu ve yurt açmak; öğrencilerimizi dönüşümlü olarak oraya göndermek istiyoruz. Bir meslek okulu inşa edelim istiyoruz. Amman’da büyükelçilik binası inşa etmek istiyoruz.

Kral Abdullah’la eylül ayında BM’de tekrar bir arada olacağız. İnşallah bu yıl çıkmadan Türkiye’ye iade-i ziyaret yapacaklar. Ürdün’le ekonomik ilişkilerde 2014’te 1 milyar doları yakalamıştık. 2016’da maalesef 813 milyon dolara düştü. Bunun, yeniden bir toparlanma eğilimine gireceğini tahmin ediyoruz. Ben bazı tekliflerde bulundum: Metrobüs hattı inşa etme hususunda yardımcı olabiliriz. Anamur-KKTC hattındaki denizaltı su projemizi anlattım. Ürdün’ün de Nil-Kızıldeniz hattında, denizin altından bir su projesi söz konusu. Müteahhit firmalarımız bu projeye ilgilenecek olurlarsa, böyle bir ihaleyi alma şansları doğabilir. Savunma sanayiinde de müşterek bazı adımlar atabileceğimizi belirttik.

ORTAK BİLDİRİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Ürdün Kralı 2. Abdullah’ın görüşmesinin ardından ortak bildiri yayımlandı. Bildiride, “İki lider, Suriye ihtilafına Suriye halkının beklentilerini karşılayan, Suriye’nin birliğini ve toprak bütünlüğünü muhafaza eden, kan dökülmesini ve şiddeti durduran, mültecilerin geri dönüşüne imkân tanıyan bir siyasi çözüme Cenevre süreci marifetiyle ulaşılmasının önemi üzerinde mutabık kalmışlardır” denildi.