Advertisement
TÜRKİYE EKONOMİSİ ABONE OL

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Finansal İstikrar Raporu'nda, bir önceki rapor dönemine göre yurt içi finansal koşullarda sıkılaşma gözlendiği belirtilerek, "Dış talep gücünü korurken, iç talep daha ılımlı bir eğilim sergilemektedir. TCMB, sahip olduğu politika araçlarını fiyat istikrarını ve finansal istikrarı destekleyici biçimde kullanmaya devam edecektir." ifadesi kullanıldı.

TCMB tarafından Mayıs 2018 dönemine ilişkin Finansal İstikrar Raporu, bankanın internet sitesinde yayımlandı.

Raporda, küresel büyümenin, artan korumacılık eğilimleri ve jeopolitik risklere rağmen olumlu seyrini sürdürdüğü belirtilerek, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için gelecek döneme ilişkin büyüme tahminlerinin yukarı yönlü güncellendiği kaydedildi.

Gelişmiş ülke para politikalarında normalleşme beklentilerinin öne çıktığına işaret edilen raporda, bazı gelişmekte olan ülkelerde ise 2019 için sıkılaşma eğiliminin öngörüldüğü bildirildi.

Raporda, küresel iktisadi politika belirsizliğinde Ocak 2017'den bu yana görülen azalışın, ABD kaynaklı gelişmeler ve küresel ticaret politikalarındaki değişimlerin etkisiyle yerini son dönemde artışa bıraktığı vurgulandı.

Gelişmiş ülkeler arasında iktisadi politika görünümünde farklılaşma bulunduğu aktarılan raporda, "Nitekim, korumacı ticaret politikalarına yönelik belirsizlikler ve diğer genişleyici maliye politikası beklentileri ile ABD'de iktisadi politika öngörülebilirliği azalış göstermiştir. Öte yandan, seçim süreçlerinin tamamlanması nedeniyle siyasi belirsizliklerin sona ermesi ve Brexit sürecinin netleşmesi sonucu İngiltere ve AB’de söz konusu belirsizlik kısmen azalmıştır." denildi.

Raporda, küresel iktisadi faaliyette ivmelenmenin yanı sıra gelişmekte olan ülkelerdeki olumlu büyüme görünümü ve 2018'in ilk
çeyreğinde artan küresel risk iştahı nedeniyle gelişmekte olan ülkelere yönelik portföy akımlarında söz konusu dönemde
artış yaşandığı belirtilerek, şunlar kaydedildi:

"Ancak Nisan 2018'den bu yana küresel finansal koşullardaki sıkılaşma ve risk iştahındaki azalışa bağlı olarak, gelişmekte olan ülkelere yönelik net portföy hareketlerinde zayıflama gözlenmiştir. Yurt içi iktisadi faaliyet ise alınan ek tedbirler ve kamu kaynaklı artan yurt içi nihai talep ile güçlü seyrini korumaktadır. Sanayi üretimi ve istihdam gelişmeleri, iktisadi faaliyetteki olumlu görünümün 2018 yılında da devam edeceğine işaret etmektedir. Başta Kredi Garanti Fonu (KGF) kefaleti olmak üzere, 2017 yılında getirilen tedbir ve teşviklerin etkisiyle firma teminatlarının güçlenmesi ve devamında gelen hızlı kredi genişlemesi iktisadi faaliyetin normalleşmesiyle dengelenmekte ve uzun dönem patikasına yakınsamaktadır."

- "Reel sektör kur riskinin yönetilmesi ekonominin şoklara direncini artıracak"

Finansal İstikrar Raporu'nda, reel kesimin finansal kaldıraç oranının 2017 başından itibaren yüzde 60 seviyesine yakın yatay bir patikada hareket ettiğinin altı çizilerek, "Geçen yıl KGF kefaleti desteğiyle Türk lirası (TL) kredi hacmi önemli ölçüde artmış olsa da iktisadi faaliyetteki benzer büyüme neticesinde reel kesimin TL finansal borç/GSYH oranı yatay seyretmektedir. Kur seviyesi ve oynaklığındaki artışla kur riskinin yönetilmesine yönelik oluşturulan piyasa farkındalığı neticesinde reel kesimin yabancı para (YP) cinsi finansal borçlarının GSYH içindeki payı 2017'de azalmıştır. Diğer taraftan, hanehalkı borcu/GSYH
oranı 2017 sonu itibarıyla yüzde 18 seviyesinde olup benzer gelişmekte olan ülkelerin yüzde 30 olan ortalamasının altında seyretmektedir. Tüketici kredisi ve kredi kartı kullanımına ilişkin alınan ihtiyati önlemlerle borçluluk göstergelerinin olumlu görünümünü koruduğu anlaşılmaktadır." ifadeleri kullanıldı.

Reel sektör YP açık pozisyonunda uzun süredir gözlenen artış eğiliminin geçen yıl bir miktar yavaşladığı belirtilen raporda, son veri itibarıyla açık pozisyon tutarının 221 milyar dolar olduğu anımsatıldı.

Raporda, yüksek miktardaki YP borcunun, YP gelir ve varlığı yeterli seviyede olmayan veya vade uyumsuzluğu taşıyan firmaların
kur şoklarına karşı kırılganlığını artırabildiği, belirsizliğin yükseldiği dönemlerde firmaları, borcun geri ödemesindeki kur riskini azaltmak için yüksek montanlı Döviz alımlarına yöneltebildiği kaydedildi. Bu nedenle YP geliri olmayan firmaların YP borç yükünün azaltılmasına yönelik tedbirlerin, hem firmaların bilanço sağlamlığı hem de ülke ekonomisinin finansal istikrarı açısından önem arz ettiği vurgulanan raporda, şu değerlendirmelere yer verildi:

"Reel sektörün kur riskinin yönetilmesi amacıyla uygulanan makroihtiyati politika çerçevesi ekonominin şoklara direncini artıracaktır. Bu bağlamda, yapılan değişiklikle döviz geliri olmayan firmalara getirilen YP borç düzenlemesi, dövize endeksli kredi kullanımına son verilmesi ve TCMB nezdinde kur riskinin yönetilmesine ilişkin başlatılan Sistemik Risk Veri Takip Sistemi'ni (SRVTS) esas alan çalışmaların finansal istikrara yapısal katkısının olacağı değerlendirilmektedir.

2016'nın son çeyreği itibarıyla başlatılan tedbir ve teşviklerin etkisi 2017 son çeyreğiyle azalmış, kredi büyümeleri arz ve talep taraflı saikler ve baz etkisiyle tarihsel ortalamalarına yakınsayarak dengelenme sürecine girmiştir. Bu dönemde artan fonlama maliyetlerinin kredi faizlerine yansımasıyla kredi-mevduat faiz farkları açılmış, finansal koşullar sıkılaşmaya başlamıştır.

Kredi büyümesindeki dengelenmede, konut ve ticari kredi büyüme oranlarında yaşanan ivme kaybı ve kur gelişmeleri neticesinde düşük seviyelerde seyreden YP kredi büyümesi etkili olmuştur. İhtiyaç kredileri bireysel talebi destekleyici mali teşvik politikalarının sonlanmasına ve faiz gelişmelerine rağmen artan istihdam olanakları ve uzayan vade imkânlarıyla yüksek büyüme oranlarını korumuştur. Tüm bu gelişmeler neticesinde kredilerin GSYH’ye oranı yatay bir seyir izlemiş ve orandaki yıllık fark daralma göstermiştir. Kredi büyümesindeki ılımlı yavaşlamanın devam edeceği öngörülmektedir."

- "Bankacılık sektörü aktif kalitesindeki istikrarlı görünümün korunmaktadır"

Raporda, bankacılık sektörünün aktif kalitesindeki istikrarlı görünümün korunduğu belirtilerek, son dönemde tahsili gecikmiş
alacak (TGA) ilavelerindeki sınırlı artışa karşın bu tahsilatlardaki olumlu görünümün devam etmesinin toplam bakiyede sınırlı artışa neden olduğu bildirildi.

Bu gelişmeler neticesinde TGA oranının yüzde 3'ün altına gerilediğine işaret edilen raporda, bu yıl yakın izlemedeki kredilerde görülen artışın, finansal raporlama standardındaki değişiklikle açıklandığı aktarıldı.

Raporda, bu artışta Türk bankalarının yılbaşından itibaren finansal raporlamalarda Türkiye Finansal Raporlama Standardı'nı (TFRS-9) kullanmaları ve sınıflandırmalarda banka içi kredi modellerini dikkate almalarının etkili olduğu belirtilerek, "Büyük şirketlerin kredilerinde yeniden yapılandırmalarda sınırlı bir artış görülse de ekonomik büyümenin destekleyici yapısı ve makroihtiyati politikalar 2018'de sektörün güçlü aktif kalitesi görünümünü desteklemektedir. Güçlü ihracat büyümesi ve iç talep, ekonomik aktiviteye katkı verirken, kur gelişmelerinin büyük ölçekli firmaların bilanço ve nakit akımları üzerindeki olumsuz etkilerini sınırlandırmaktadır." denildi.

Son dönemde gündeme gelen yeniden yapılandırmaların genele yaygın olmadığı, firmaların nakit akımlarıyla uyumlu kredi vade uzatımı mahiyetinde olduğunun görüldüğü vurgulanan raporda, şunlar kaydedildi:

"Güçlü likidite pozisyonunu koruyan bankacılık sektörünün yurt dışı kaynak kullanımı artmaktadır. Geçen yılın ilk 3 çeyreğinde kredi büyümesinin tarihsel ortalamalarının üzerinde seyretmesi, bankaların fonlama talebinin artmasına neden olmuştur. Fakat gerek bu dönemde yaşanan kredi büyümesinin TL kaynaklı olması gerekse kredi büyümesinin mevduat artışını beraberinde getirmesi, bankaların yurt dışı kaynak taleplerinin ılımlı seyretmesine neden olmuştur. 2017 yılı son çeyreğinden itibaren ise TL kredi büyüme oranı tarihsel ortalamalarına yakınsamış ve YP kredi bakiyesinde sınırlı bir artış eğilimi gözlenmiş olup bankaların yurt dışı kaynak kullanımı da artmıştır. Dış borçların ortalama vadesi 60 ay seviyesinde seyretmektedir. Bankaların yurt dışından temin ettiği kaynakların vadesindeki olumlu görünüm, vade uyumsuzluğundan kaynaklanabilecek risklerin yönetimi açısından
finansal istikrarı destekleyici bir unsur olarak not edilmelidir. Kredi büyümesinin tarihsel ortalamalarına dönmesiyle ekonomide dengelenme eğilimi başlamıştır."

- "Dış talep gücünü korurken iç talep daha ılımlı bir eğilim sergilemektedir"

Raporda, bankaların dolar cinsi dış borçlanma maliyetlerinin, küresel faiz oranlarındaki gelişmeler çerçevesinde artmaya devam ettiği belirtilerek, "Bununla birlikte, bankaların dış kaynak maliyetlerindeki marjlarda sınırlı da olsa bir iyileşme yaşanması, maliyet artışlarına rağmen bankaların dış borç yenileme oranlarının yüzde 100’ün üzerinde seyretmesi ve sendikasyon kredilerinde sınırlı da olsa 2 yıla varan vadeler ile borçlanabilmeleri, yabancı finansal kuruluşların kredi arzında kayda değer bir değişimin olmadığına işaret etmektedir." ifadesine yer verildi.

Bankacılık sektörü karlılık göstergelerinin, içinde bulunulan rapor döneminde de güçlü seviyelerini koruduğu vurgulanan raporda, öz kaynak ve aktif karlılık oranındaki yatay seyirde, artan sermaye piyasası işlemleri zararlarının ve mevduat faiz giderlerindeki sınırlı artışın dengeleyici etkisi olduğu bildirildi.

Raporda, bir önceki rapor dönemine göre yurt içi finansal koşullarda sıkılaşma gözlendiği belirtilerek, "Dış talep gücünü korurken, iç talep daha ılımlı bir eğilim sergilemektedir. TCMB, sahip olduğu politika araçlarını fiyat istikrarını ve finansal istikrarı destekleyici biçimde kullanmaya devam edecektir." denildi.

Bu yıl sıkılaşan finansal koşulların da etkisiyle sektörün karlılığının faiz marjları ve operasyonel maliyetleri etkin yöneterek korumaya çalışacağının düşünüldüğü vurgulanan raporda, karlılık artışı ve sermaye hesaplamasına dahil edilen borçlanma araçlarının belirleyici etkisinin yanında menkul kıymet değerlemesinin olumlu etkisinin içsel kaynak oluşturması açısından güçlü sermaye yeterlilik oranını desteklediği bildirildi.

Raporda, sektörün yüksek sermaye yeterlilik oranı seviyesinin korunduğuna işaret edilerek, şunlar kaydedildi:

"Rapor döneminde risk ağırlıklı varlık kompozisyonunda belirgin bir değişiklik olmamıştır. 2017'nin son çeyreğinde KGF kefaletli kredi kullanımının üst sınıra yaklaşması sonucu tarihsel ortalamasına yakınsayan kredi büyümesi, kredi riskini ve aktif büyümesini geçici olarak sınırlamıştır. Bu yıl yeni kefalet imkanı ve kredi geri dönüşlerine göre yıl içinde ilave kefalet kullandırılmasına ilişkin politika uygulamaları, söz konusu büyüme oranlarının dengelenmesine katkıda bulunmuştur. ABD’de başlayan dış ticaretteki korumacı eğilimlerin küresel ölçeğe yayılması, sıkılaşan finansal koşullar, AB bankacılık sistemindeki düşük karlılık ve özellikle bazı büyük bankalarda yüksek tahsili gecikmiş alacak oranları ve jeopolitik gelişmeler, küresel finansal istikrara ilişkin risk unsurları arasında bulunmaktadır.

Bununla birlikte, Türk bankacılık sektörünün güçlü sermaye yapısı ve öz kaynak karlılığı, sağlıklı aktif kalitesi ve yeterli likit varlık düzeyi sayesinde söz konusu risklere karşı dayanıklılığını koruduğu değerlendirilmektedir."

 AA