Advertisement
PİYASALAR ABONE OL

İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, tüm ekip olarak bundan önceki dönemde olduğu gibi daha dinamik, daha interaktif ve yaptıklarının daha fazla fark edildiği bir İş Bankası için çalışmayı sürdüreceklerini belirterek, ''Devraldığımız varlığı İş Bankası'nın yerleşmiş kurumsal kültürünün çizgisini takip ederek kısıtlı bir rodeo vizyonu yerine, geniş ufuklara yöneltecek bir süvari vizyonuyla yöneteceğiz'' dedi.

Göreve geldikten sonra ilk röportajını Anadolu Ajansı'na veren Bali, İş Bankası Genel Müdürlüğü görevinin profesyonel yaşamda ve iş hayatında gelinebilecek belki de en anlamlı görevlerin başında olduğunu vurguladı. Bali, bu konudaki düşüncelerini, ''Çok büyük bir heyecan duyuyorum, ama bundan daha önemli, daha ağırlıklı olan sorumluluk duygusu... Ben bunun fazlasıyla bilincindeyim. Burası çok geniş bir aile. Çalışanlar, sadakatle bağlı müşteriler, hissedar yapımız, yaygın ve kurumsal nitelik taşıyan hissedarlarımız, iştiraklerimiz, kurucumuz Atatürk'ün çizdiği misyon, kuruluş yıllarından bu yana prensipler... Bunları düşündüğümüz zaman hakikaten ağır bir sorumluluk'' şeklinde dile getirdi.

İş Bankası'nın kendi gelenekleri bulunduğunu ve dışarıdan yönetici transfer etmediğini hatırlatan Bali, ''Kendi kaynaklarımızla yürüyoruz. Kendi kaynaklarımızla ölçek itibariyle yeterli, verimli, etkin çözümler üretmek bize bugüne kadar yetti, şu ana kadar olduğu gibi bundan sonra da yeteceğine inanıyorum. Dolayısıyla bu süreçlerin sonunda bankamızın yetkili kurulları tarafından bir seçim yapılmış durumda. Ben bütün ekip arkadaşlarımla beraber fedakarca çalışarak, devraldığımız bu mirasın hakkını vererek, buna layık olarak bu mirası daha yüksek noktalara çıkartmamız gerektiğini düşünüyorum. Esas duygum, konsantrasyonum şu anda tamamen budur'' diye konuştu.

Hayatında hiçbir etabı sonraki etap için koşmadığını vurgulayan Bali, şöyle devam etti:

''Her etabı kendi içinde doğru yönetme ve en önemlisi de mahcup olmama anlayışındaydım. Aslında İş Bankası'nın çalışanlarının asıl nüvesi de bu.... Öyle olunca her etabı, kendi içinde hakkını vererek koşmanız gerekiyor. Sonrası her zaman sizin belirleyebileceğiniz bir şey değil. Hayat her zaman hedefleyip kurgulamanız gereken bir şey de değil. Öğretide hep 'hedefli olmak gerekir' denir. İş hayatının değişik noktalarında hedefli olmak gerekir, ama önceliğim her etabı kendi tutarlılığı içinde koşmaktır. Sonrası da geliyorsa hayatın bir artısı olarak gelmelidir. Gelmiyorsa da onda hayır aramak lazım.''

Devraldıkları mirasa uygun, paralel, ancak fazlasıyla değer katma iddiası taşıyan bir misyon ve vizyonları bulunduğunu ifade eden Bali, bankanın ölçekleri dikkate alındığında dışında kalacakları bir finansal alan düşünülemeyeceğini, ülkenin her kesimine mutlaka hitap etmek durumunda bir kuruluş olduklarını, bu yönüyle bakıldığında bireysel bankacılığın yanı sıra, bankaya iş dünyasının da atfettiği önemli bir ticari hüviyetin söz konusu olduğunu söyledi.



-''KENDİ EKİBİM YOK, İŞ BANKASI'NIN EKİBİ VAR''-



Atanmasıyla birlikte bankanın üst yönetiminde gerçekleştirilen değişikliklere dair de Bali, şu değerlendirmeyi yaptı:

''Kendi ekibim yok, İş Bankası'nın ekibi var. Hep böyle ola gelmiştir. Yeni atanan 7 genel müdür yardımcımız... Bu kişiler, bankada en kıdemsizi 20 yıldır çalışan en kıdemlisi de 25 yıldır çalışan, bu ülkenin seçkin okullarından mezun olmuş, ticari, bireysel bankacılığın her alanında farklı görevler yapmış, şube deneyimlerinden geçmiş, bugün bu bankada, başka finansal kuruluşta, bürokrasi ya da endüstriyel işletmelerde her zaman çalışabilecek altyapıya sahiptirler... O bakımdan düşünüldüğünde yeni ekibimiz, birikim ve yetenekleriyle İş Bankası'nın ölçeğine, tarihiyle ve birikimiyle ülkenin en büyük özel bankasının kendi içinden doğal olarak yönetici yetiştirme geleneğine uygun tarzda örneklerdir. Bunlarla da sınırlı mı? Asla değil. Biz, belli bir dönemin belli ihtiyaçlarına göre yaptığımız önceliklendirmelerle böyle bir çalışma grubu oluşturuyoruz. Bu, farklı bir çalışma biçimini ifade etmiyor. 7 sayısı, samimi söylemek gerekirse böyle değerlendirilebilir. Şunu da söylemeliyim; emekli olan ve bu kuruma kattıkları değerlere çok müteşekkir olduğumuz büyüklerimiz açısından bakıldığında, normal, olağan bir görev devir teslimi, bayrak yarışı gibi düşünülecek bir olgudur. En azından görev süreleri itibariyle baktığınızda bunun bir kesinti veya kopuş gibi algılanması mümkün değil. Nitekim ilişkiler, her İş Bankalı'nın sahip olduğu karşılıklı anlayış ve fedakarlık düsturu içinde olmuştur. Arzu etmediğimiz gelişme de oldu. Benim o konuda söyleyebileceğim tek şey; yine bu kuruma çok ciddi değerler katmış büyüklerimiz bakımından biz o noktaya gelinmesini tabii ki arzu etmezdik. Ama kişisel kararlara da saygı duymaktan daha öte söyleyebileceğim bir şey yok.''



-''HARMONİ OLMAYAN ORKESTRADA KAYBOLURSUNUZ''-



Başarının ekip ve ekol işi olduğunu, buna göre bir çalışma biçimini benimseyeceklerini dile getiren Bali, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''İnanıyorum ki kendi alanınızda ne kadar virtüoz olursanız olun, harmoni içinde olmayan bir orkestrada kaybolup gidebilirsiniz. Yani kalıcı başarıların sihrinin bireysel kahramanlıklara dayanmamasında olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla disiplinli, özverili ve ekip halinde bir çalışma biçimi benimseyeceğiz. Görevlerimizi de yaratıcı bir tarzda, yeni açılımlarda bulunarak, rutin sorumluluklardan ibaret saymayarak yerine getireceğiz. Benim kendi anlayışımda iyi iş, kötü iş diye bir şey yok. İyi yapılan iş, farklı yapılan iş var. Dolayısıyla bir işi iyi, farklı yapabilmek her görev için mümkündür. Sonuçta da tüm ekip olarak daha dinamik, daha interaktif ve yaptıklarının daha fazla fark edildiği bir İş Bankası için çalışacağız. Devraldığımız varlığı kısıtlı bir rodeo vizyonu yerine, geniş ufuklara yöneltecek bir süvari vizyonuyla yöneteceğiz. Zaten İş Bankalı olmak bunları gerektirir.''



-''İŞ BANKASI, ARKADAŞLAR ARASINDA DA ÖNEMLİ HEDEFTİ''-



İş Bankası Genel Müdürü olduktan sonra çok yüreklendirici ve içten mesajlar aldığını ifade eden Bali, ''Samimi söylemek gerekirse böyle süreçlerde bir miktar da aldığınız geri bildirimlerin bir kısmını iskonto etmelisiniz. Ama iskonto sonrasında da çok kıymetli bir noktada olduğumuzu görüyorum. Bu son derece değerli. Onun için başta ailem, yetişmemizde emeği olan bütün insanlara müteşekkirim. Ayrıca Anadolu'dan, özellikle yaygın müşteri tabanından da yüreklendirici mesajlar aldık. Çok mutluluk verici bir şey'' dedi.

Özel hayatıyla iş hayatı arasındaki dengeyi iyi kurabildiğini belirten Bali, ''Dolayısıyla bu dengeyi bozacak majör bir probleme yol açacak bir hata yapmamaya çalışırım. İkisi arasındaki ilişki hassastır. Yapılabilecek hatalar bir süre sonra süreci probleme dönüştürebilir. Onun için iyi yönetmek lazım. Görevimin bütün sorumluluklarını sonuna kadar yerine getiririm. Gerekiyorsa tavizi kendi kişisel zamanlarımdan, örneğin dinlenmemden verebilirim. Ama diğer taraflardan almaya hakkım yok'' şeklinde konuştu.

Çocukken bankacı olmayı hayal etmediğini, çocuk yaşlarından itibaren okumaya çok hevesli olduğunu anlatan Bali, ''ODTÜ'de 1980'lerde tam laboratuvar gibi bir ortamda ekonomi okuduk. O yıllar serbest rekabetin en hızlı uygulamalarının hayata geçirildiği dönemdi. Okuduğumuz teorik akademik yapıyla pratikteki uygulamalar arasında müthiş paralellikler görüyorduk. O bizim için büyük şans oldu. O sırada bankacılığa da ilgi duymaya başladım. Ankara'da okuduğum için İş Bankası, bizim için biraz daha fazla akla gelen bir alternatifti. Oraya girmek, okuldaki arkadaşlar arasında da önemli hedefti. Çalıştık, hazırlandık. Sonuç, buraya kadar geldi. Zaten İş Bankası;na girdikten sonraki yolculuk adeta bağımlılık gibidir. Ama bu göreve gelmeyi en baştan kurguladığımı söylersem yanlış olur'' diye konuştu.

Adnan Bali, iş stresini ise kitap okuyarak ve doğa ile atmaya çalıştığını vurgulayarak, şöyle devam etti:

''Ben kitap okumayı ve okuduğum kitapları paylaşmayı, o kitaplarla ilgili sohbet etmeyi, okuyan ya da okumayan kişilerle değerlendirmeyi çok severim. Sinema, ilgilerim arasında. Çok güncel bir izleyici olmaktan ziyade, seçimlik filmleri tekrar tekrar izlerim. Onun dışında doğa, bağ bahçe, Sayın Ersin Özince gibi benim de ilgi alanlarım içindedir. Özellikle 2001 krizinin ağır koşullarında Hazine Bölümünün başındayken kendimi, bizden sonra da hep var olacak olan, tabii olanla, yani doğayla ilgilenmeye vermiştim. O yıllardan bu yana aynı ilgim devam eder. Dolayısıyla hafta sonlarımı büyük ölçüde açık mekanlarda ve bu tür işlerle uğraşarak geçirmeyi isterim. Ancak bundan sonra yapamayacağız gibi görünüyor. Şimdi önemli sorumluluklarımız var. Onların gereğini yerine getireceğiz, dengelerini de bir şekilde sağlayacağız.''

İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, biri yurt içi, diğeri de yurt dışı kaynaklı olmak üzere iki strateji öngördüklerini bildirdi.

Bali, ''Yapacağımız şey; müşteriyle iç içe olmak, yanında, yakınında olmak. Ben buna 'müşteriyle, firmalarla, iş alemiyle entegrasyon süreci, bütünleşme süreci' diyorum. O bütünleşmede tabii olan, bu süreçleri samimi yürüten öne çıkacak. İş Bankası'nda bu tabii ve samimi tarzın iş zenginliği anlamında mutlaka karşılığını bulacağını düşünüyorum'' dedi.

Genel Müdür Bali, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yurt içi ve yurt dışı kaynaklı stratejilerini anlatırken, son yıllarda sorumlusu olduğu alanlardaki değişik iş kesimleriyle yaptığı temaslarda, özellikle Anadolu'da ''müthiş bir dinamizm'', değişen, gelişen, hızla başkalaşan iller, sermaye grupları, sermaye bazında perakendeleşen ve çoğullaşan bir Anadolu gördüğünü söyledi.

Bunun, İş Bankası'na yüklenen ticari misyonla ciddi oranda bir örtüşme sağladığını ve büyük ölçüde karlı büyüme alanları sunduğunu, rekabetin daha yoğun olduğu üst segmentlerden ziyade, karşılıklı olarak örtüşecekleri ve buluşacakları iş zenginliği yarattığını vurgulayan Bali, söz konusu unsurun, konjonktürün müsait olmadığı dönemlerde bile banka için büyümeyi hala destekleyebilecek bir unsur olduğunu kaydetti.

Adnan Bali, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Yeter ki biz kendi iddiamızı, risk iştahımızı ve iş süreçlerimizi bu hedefe göre yöneltelim. Bunun karşılık bulmaması diye bir şey asla söz konusu değil. Benim kendi gözlemlerim de bu yönde. Bunun için aslında çok özel, detaylı analizler yapmaya çok fazla gerek yok. Yapacağımız şey; müşteriyle iç içe olmak, yanında, yakınında olmak. Ben buna 'müşteriyle, firmalarla, iş alemiyle entegrasyon süreci, bütünleşme süreci' diyorum. O bütünleşmede tabii olan, bu süreçleri samimi yürüten öne çıkacak. İş Bankası'nda bu tabii ve samimi tarzın iş zenginliği anlamında mutlaka karşılığını bulacağını düşünüyorum.

Entegrasyon sürecinde biraz daha basmakalıp, daha devşirme pazarlama üslupları değil, kendimize özgü, hakiki manada iletişim kurabileceğimiz yerlerle onların da alışık olduğu tarzda bir iş süreci yürütebilmek büyük önem taşıyor. Buna biraz detaylı işçilik eklediğiniz zaman olağanüstü sonuçlar almanız mümkün ki biz banka olarak bu sonuçları daha önce de elde ettik. Örnekler vereyim; biz geçen yıl 250 iş gününün 136 iş gününü sahada şubelerimizle, firmalarımızla, müşterilerimizle geçirmişiz. Ekibimizle birlikte Türkiye'de 45 bin mil uçmuşuz. 45 ili en az bir kez ziyaret etmişiz. 320 grup altında 1.200'ün üzerindeki firmaya doğrudan dokunmuşuz. Saha teşkilatımız metodolojik olarak önceliklendirilmiş, hızlı kazanım sağlayacak gündemleri olan ve sonuçları da süreçleri de takip edecek tarzda, hem bireysel alanda hem ticari alanda olağanüstü bir aktivite içinde. Saha teşkilatı tam bunun kıvamında.

Yurt içi ayaklı stratejinin en önemli parametreleri bunlar... KOBİ, küçük ticari, büyük ticari... Başka bir lige geçeceklerse ve/veya dış dünyayla entegre olma sürecinde, bunlarla iş ortaklığını yapmada çok önemli rolün İş Bankası'na düştüğünü düşünüyorum. Bunun için de bu kesimlerle ilişkimizde gerekli ticari ve duygusal zemin var. Dolayısıyla bu aktiviteyle yurt içi penetrasyon imkanlarından daha fazla pay almayı hedefleyen bir yurt içi stratejimiz var.''



-''TİCARİ KREDİLERDE AÇIK ARA ÖNDEYİZ''-



İş Bankası'nın toplam kredilerdeki rakamlarının benzer ölçekli bankaların rakamlarına yakın gibi görünmesine karşın, ticari kredilere bakıldığında açık ara farklar görüldüğünü, İş Bankası'na en yakın bankadan 1 milyar dolar civarında, izleyen iki bankadan ise 7 milyar dolar civarında önde olduğunu vurgulayan Bali, ''(ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz) denilir. Biz işimizi yaptığımız zaman zaten onun alıcısı olur hissiyatı içindeyiz. Ama bunları sunmak da lazım. Zaman zaman pozisyonumuzun bu olmasına karşılık, öyle algılanmadığımızı maalesef gördüğümüz oluyor. Biz, bu konuda çok net bir şekilde pozisyon almış bir bankayız. Sadece olumlu işler açısından da değil. Özellikle kriz dönemlerinde bu özelliğimiz müşterilerimizde, firmalarımızda tek tek karşılığını bulmakta'' diye konuştu.

Kriz sırasında işi bozulan, krizden etkilenen, ödeme niyeti olduğu halde probleme düşmüş olan müşterileri için her tür esnek çözümü yarattıklarını dile getiren Bali, ''Biz 12 bin adedin üzerinde ticari müşterimizin 1,2 milyar TL'nin üzerinde ticari kredisini yapılandırdık. Bu yapılandırma, rutin belirli bir standart esaslarla değil... Her vaka hangi ihtiyacı gösteriyorsa ona göre yapılandırdık. Ödemesiz, düzenli, düzensiz ödemeler gibi. Yeter ki o değeri muhafaza edelim diye... Çünkü şuna inanıyoruz; bu ülkenin en kıt değerlerinden biri sermayedir. Zar zor bir yere getirilmiş, yaratılmış değerleri heba etmek bu kuruluşun asla yol açacağı bir durum olamaz. Biz, orada kendimize çok özel bir misyon biçiyoruz'' dedi.



-''GLOBAL KRİZ, ATAK GEREKÇESİ OLMALI''-



Yurt dışına ilişkin ise Bali, Türkiye'nin aleyhine reyting farkının, iş hayatında borçlanma maliyetleri, vadeler, hacimler ve erişilebilen piyasalar gibi birçok faktörü etkilediğinin altını çizerek, global kriz ile sürecin dışarda kesintiye uğradığını söyledi. Bali, bunun aslında çok ciddi bir mola olduğuna dikkati çekerek, şu değerlendirmeyi yaptı:

''Türkiye ekonomisine, Türk sermayeli kuruluşlara her alanda verilmiş bir fırsattır, moladır. Biz çıtayı daha üst bir noktaya koyabilmek için ummadığımız, bizim dışımızda nedenlerle oluşan bir imkan yakaladık. Bunun farkında olmalıyız. Krizin bizi az etkilemiş olması ve bu defa krizden büyük zarar görmüş olmamamızla yetinmemeliyiz. Bunun bir atak gerekçesi olması gerektiğini düşünüyorum. En fazla biz kendi ödevimizi iyi yaparak, kendi reytingimizi yükselterek bu farkı daraltacağımızı düşünürken, onların reytinginin de aşağıya gelmesi suretiyle dışımızda nedenlerle sürecin lehimize geliştiğini gördük. Bu, fonlama maliyetleri, vade, hacimler, erişebileceğiniz piyasalar ve yatırımcı tabanı açısından yeni imkanlar, yeni fırsatlar sunuyor. Bunun farkında olmamız lazım. Şimdi artık en azından bugünkü pazar paylarını korumak değil, o geçmiş dönemin paradigmasıydı, şimdi bu pazardaki rollerimizi daha hakim kılacak, onu perçinleyecek ataklar yapmayı hedeflememiz lazım. Biz de kuruluş olarak onu düşünüyoruz. Bu, karlılığımızı koruyarak yapılmak durumunda olan bir şey. Yurt dışı ayağında da bütüncül bir stratejiyi gerektiriyor. Çünkü bu reyting farkı daraldığı sürece yurt içinden ve yurt dışından temin ettiğiniz görece maliyet, vade, hacim, yatırımcı tabanı bazında farklılaşan imkanlar dışınızdaki piyasalarda da artık aktif yaratabilme imkanları sunuyor. Bunun oluşabilmesi için fiilen orada olmanız gereken piyasaları da hedeflemeniz gerekir. Bizim yurt dışı ayağımız, yurt dışı ayaklı stratejimiz büyük ölçüde buna dayanıyor. Dolayısıyla bölgesel bir oyuncu olma iddiası, vizyonu bu bakımdan önemli.



-''BANK SOFIA'DA KISA SÜREDE SONUÇ ALABİLİRİZ''-



Bank Sofia için Rusya'daki yetkili makamlardan bütün izinleri tamamladıklarını, şu anda hisse devir işlemlerinin sürdüğünü, dolayısıyla başka özel bir aksilik olmazsa bu konuda kısa süre içinde sonuç almayı düşündüklerini belirten Bali, yurt dışı alımlarında büyük ölçüde Türkiye'nin ciddi ticari işbirliği içinde bulunduğu ülkelere yöneldiklerini, yurt dışı ayağına ilişkin alt stratejileri doğrultusunda pozisyon alabilecekleri ülkelerde fiziki varlık olarak da bulunmak istediklerini söyledi.

Bunun için ticari, siyasi ve kültürel ilişkilerin söz konusu olduğu bütün piyasaları yakından izlediklerinin altını çizen Bali, şöyle konuştu:

''Balkanlar, Orta Doğu dahil yakın coğrafyamızda yer alan diğer ülkeleri de izliyoruz. Bu, hep izlememiz gereken dinamik bir süreç. Aslında mevcut yapımız dikkate alınırsa İş Bankası'nın bu konuda çok farklı bir strateji izleyeceğini söylemek, geçmişimize biraz haksızlık olur. Biz, kuruluşundan 8 yıl sonra 1932 yılında Hamburg ve İskenderiye'de şube açmış bir bankayız. İş GmbH'nın yüzde 100'üne sahip olduğumuz Almanya'daki bankamızın Fransa, Hollanda ve İsviçre'de toplam 15 şubesi var. Bankamız, Bulgaristan'da bir şube açmak üzere. Yine Londra, Bahreyn ve şubat ayında faaliyete geçen Erbil şubeleri var. KKTC'de en fazla şubesi olan özel banka biziz. Bir şube daha açmayı planlıyoruz, bununla birlikte 14'e çıkıyoruz. Suriye'de temsilcilik çalışmalarımız sürüyor. Azerbaycan'da şube için çalışıyoruz. Şu anda yine yurt dışı konsantrasyonumuza hizmet edecek yakın coğrafyamızdaki bütün ülkelerle ilgiliyiz. İştiraklerimizin de bu konuda atılımlarını görüyoruz, başta Şişecam olmak üzere... Dolayısıyla İş Bankası'nın yurt dışı misyonu da en az yurt içi kadar ve onunla bütüncül mahiyette yönetilmektedir.''



-''BİZİMKİ EŞANLI BİR STRATEJİ...''-



İş Bankası Genel Müdürü Bali, aslında yurt içi piyasanın tükenmediğini, 2008'e doğru Türkiye'ye yönelen bankacılıktaki yabancı sermaye olgusunda olduğu gibi büyük ölçüde olgunlaşmış ve imkanları daralan bir piyasadan dışardaki piyasalara keşif anlamında bir hareketin söz konusu olmadığını belirterek, şu yorumu yaptı:

''Bizimki yurt içinde penetrasyon imkanlarını bütüncül manada değerlendirecek, eşanlı yürütülecek bir strateji... Bunun için de geçmişe döndüğümüz zaman, yapabileceklerimiz bakımından bizi ciddi anlamda cesaretlendiren olgular görüyoruz. Bu konudaki ufkumuzun genişliği büyük ölçüde geçmişteki vizyonla çok ilişkilidir. Bu banka, Türklerin bankacılık yapamayacağı iddia edilen bir ortamda kurulmuş. Bu defa iddia bir miktar aşağı alınmış, 'Türkler yurt dışında bankacılık yapamaz' demişler. Yurt dışında nasıl bankacılık yaptığımızı artık dünya alem biliyor. Bizim bu konuda geçmişten gelen cesaretle, bu işleri farklı liglere, farklı seviyelere getireceğimize dair hiçbir kaygımız yok. Ufkumuz ziyadesiyle geniş. Onun için gerek bölgesel bir güç oluşturmak, gerekse dünya ölçeğinde etkili bir oyuncu olma vizyonu bizim için baştan kabul görmeyecek bir iddia değildir.''



-''MESLEK ERBAPLIĞI DAHA AZ SORUNA MARUZ KALARAK BÜYÜMEDE''-



Adnan Bali, bankacılık açısından zor bir dönemde bu görevi devralıp devralmadığına ilişkin, 2002'den 2008'in son çeyreğine kadar Türkiye piyasalarında istikrarlı, düzgün doğrusal yukarı giden bir trendin görüldüğünü, şimdi bu trendde bir miktar düzeltmelerin yaşanabileceğini söyledi.

Özellikle regülasyonlar anlamında dikkat çekilen değişikliklere bakıldığı zaman, bankacılık için uygun, karlı büyüme ikliminin bir miktar bozulduğu ya da bozulabileceği endişeleri bulunduğuna dikkati çeken Bali, şöyle devam etti:

''Ben şöyle bakıyorum; penetrasyon oranları açısından bakıldığında açık ara potansiyel hala varlığını sürdürüyor. Dolayısıyla biz içe dönük, statik, birtakım düzenlemelerin etkisinde kısa bakış geliştirmek durumunda olmamalıyız. Şu anda büyük resim, daha büyük imkanlar sunmaya devam ediyor. Bankacılık kesiminin tecrübesi, değişen koşullara adaptasyon da dahil şu anda bu süreçleri yönetmeye son derece müsait. İş yapma biçiminizde bazı parametreler değişebilir. Size düşen o parametrelere hemen adapte olabilmek, işlerinizi ona göre yürütmek. Maliyet yapınızda farklılaşmalar olabilir. Siz inovatif olmak zorundasınız, onun gerektirdiği koşullara göre çalışmak zorundasınız. Ben Türkiye'de sağlıklı büyüme imkanı verebilecek, sürdürülebilir talep olduğu sürece maliyet yapımızdaki bir kısım yükselişleri statik etkiler olarak görme eğilimindeyim. Marjlarımız bir miktar daralabilir. Biz de onu yine hissedarlarımıza değer yaratacak şekilde mutlak manada artıracak işler, hacimler hedefleriz. Onun gereğini yaparız. Yeter ki komplikasyon yaratmadan büyümeyi, görece daha az soruna maruz kalarak büyümeyi gerçekleştirebilelim. Zaten meslek erbaplığı da burada. O bakımdan ben değişen koşulların bir miktar dezavantaj yarattığı görüşüne katılmakla beraber, bunun bir mazeret olmaması veya ufkumuzu çevireceğimiz daha büyük resimdeki imkanlardan bizi alıkoymaması gerektiğini düşünüyorum.''

Türk bankacılık sektöründe değiştirilmesini istediği, sorun olarak gördüğü konuyla ilgili de Bali, ''Ben, sektörün çalışma prensiplerinin serbest piyasa ve rekabet ekonomisinde esas alınması gereken standartlardan farklılaşmaması garantisi isterdim. Yani aracılık maliyetleri dahil, dünyanın çağdaş ekonomilerinde uygulanan veya uygulanmaya çalışılan hangi prensipler geçerliyse, onun aynen ülkemizde de geçerli olmasının garantisini isterdim. Rekabetin serbest olması açısından bir oyuncu diğerine göre daha fazla ağırlıkla koşturulmamalıdır. Bunun avantajlı tarafı olmayı da arzu ediyor değiliz. Eşit, serbest rekabet, hakikaten değer yaratanın daha öne çıktığı bir olgu... Bu vergi, yasal düzenleme, şu veya bu suretle değer yaratmadan farklı bir avantaj ya da dezavantaja neden olmamalıdır'' şeklinde konuştu.