Advertisement
GÜNCEL / SİYASET ABONE OL

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, kamu alacaklarının yeniden yapılandırılmasının son günü itibarıyla kesinleşmemiş rakamlara göre, Gelir İdaresine 5 milyon 78 bin, Sosyal Güvenlik Kurumuna da (SGK) 1 milyon 887 bin başvurunun geldiğini ve toplam 58 milyar 300 milyon liralık borcun yapılandırıldığını bildirdi.

Babacan, CNN Türk'te katıldığı bir programda, yeniden yapılandırma sürecinin dün bittiğinin hatırlatılması üzerine, Kamu Alacaklarının Yeniden Yapılandırılmasının Cumhuriyet tarihinin en geniş kapsamlı yeniden yapılandırması olarak kayda geçtiğini söyledi.

Bu çerçevede güzel bir programın ortaya çıktığını ve şartlar da uygun olduğu için çok sayıda vatandaşın başvuruda bulunduğunu anlatan Babacan, bazı kurumlara halen postayla başvurular olduğunu, postayla başvuruların gelmesinin biraz daha vakit alması ve Gelir İdaresi ile SGK'ya başvuruların elektronik posta ve normal postayla yapılması nedeniyle ilave rakamlar gelebileceğini belirtti.

Kesinleşmemiş rakamlara göre, Gelir İdaresine başvuruda bulunan mükellef sayının 5 milyon 78 bin, SGK'ya başvuran mükellef sayısının da 1 milyon 887 bin olduğuna işaret eden Babacan, şöyle devam etti:

''İki rakamı toplamakta dikkatli olmak lazım,aynı kişi iki yere de başvurmuş olabilir. Yeniden yapılandırılan ve taksit taksit ya da peşin olarak ödenecek toplam tutara gelince Gelir İdaresi tarafında 35 milyar 800 milyon lira, SGK tarafında da 22 milyar 500 milyon, toplamda da 58 milyar 300 milyon. Bu tabi belediyeler, TEDAŞ gibi kurumlara ödenecek rakamlar var, doğalgaz borcu var, emlak vergisi bunları içermiyor. Onların henüz bütün bu kurumlardan derlenip toparlanması, olmadı bu rakamlar elimizde yok bu en az bir ayı bulur. Öncelikle hem başvuru sayısı hem de yeniden yapılandırılan tutar beklentinin üzerinde ama bu henüz nakit tahsilat anlamına gelmiyor çünkü bu ayın sonuna kadar peşin ödeyenler için dahi bu ayın sonuna kadar süre var. Taksit yapmak isteyenler hazirandan sonra ilk ödemeyi yapacaklar, tercihlerine göre 36 aya kadar taksitle ödeme imkanları var.''

Kasaya girmeden herhangi bir adım atmak, toplanan yeni parayla alakalı herhangi bir karar vermek istemediklerini vurgulayan Babacan, bunun ağırlıklı olarak borç geri ödemesinde kullanılacağını, belki Türkiye'nin rekabet gücünü artıracak alt yapı yatırımlarına da bir kısmı yönlendirilebileceğini ifade etti.

Babacan, cari açık yüksek seyrettiği için kamu maliyesi tarafında da dikkatli hareket etmek gerektiğinin altını çizerek, bu nedenle kendilerinin tercihinin ağırlık olarak bunu borç geri ödemesinde kullanmak olduğunu söyledi.



-SÖZLEŞMELİ PERSONEL ALIMI-



Babacan, sözleşmeli personel alımına ilişkin olarak da sözleşmeli personel ile ilgili kanundaki maddenin 4B kadrolu personel için de 4 A olduğunu hatırlattı. 4B kapsamındaki personelin 4A kapsamına alınmasıyla ilgili Başbakanın kararı ve talimatı olduğunu belirten Babacan, ''Dolayısıyla bu aktarılacak ancak şu da var ki Türkiye'nin en ücra köşesine kadar devletin hizmet götürmesi gerekiyor. Genelde sözleşmeli personel özellikle taşra da normal kadrolu personelin pek gitmek istemediği alanlarda çalışıyor'' dedi.

4B kapsamındaki personeli 4A'ya alacaklarını, ancak bir yandan da Türkiye'ye hizmetin ulaşabilmesinde bir aksaklık olmamasıyla ilgili bazı adımlar atılacağını belirten Babacan, bu kapsamda muhtemelen bir yasal düzenleme yapılacağını bildirdi.

Babacan, daha önce bir kanun hükmünde kararname yetkisi aldıklarını söyleyerek, ''Bu yetki yasasının bunun için kullanılır kullanılmaz hukukçular arasında ciddi bir ihtilaf var, sözleşmeli personelimiz bir yıl süreyle sözleşme yapıyor. Şimdiye kadar sözleşmesi yenilenmeyen personel yok'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan'ın da 4B kapsamındaki bütün personeli 4 A kapsamına alınması yönünde kendilerine talimat verdiğini belirten Babacan, şunları kaydetti:

''Ama hizmetin aksamaması gerekiyor. Örneğin taşradaki okullardaki öğretmenlerin İstanbul'a Ankara'ya döndüğünü düşünürsek, taşradaki sağlık personelimizin birden bire merkezi şehirlere döndüğünü düşünürsek, o zaman oradaki vatandaşlarımızın kim hizmet edecek? Orada bir şehirden şehre yer değiştirme konusunda bazı adım adım kriterler, bazı yeni kurallar olacak ki buradaki amaç 74 milyon nüfusumuza hizmetin aksamaması. Sözleşmeli personelimiz için önemli olan bir güvence, her sene sözleşme yenilenirken kendilerini boşlukta hissediyorlar bu sene yenilecek mi yenilenmeyecek mi diye. Oysaki devlet hiç bir zaman sözleşmeli devam eden personeli işten çıkarmamış sözleşmeyi yenilememe gibi bir uygulama hiçbir zaman olmamış ama kadro olunca biraz daha kendilerini huzurlu hissediyorlar. Aslında özlük hakları değişmiyor bu işin bize getirdiği ek bir maliyet yok, bütçeye sadece statü değişecek ve her sene sözleşme imzalamaktan kurtulacaklar.''

Bunun zamanlaması konusunun endişelenecek bir durum olmadığını ifade eden Babacan, önemli olanın bu konuda siyasi bir karar verilmesi olduğunu söyledi.

Bu kararı hükümet olarak aldıklarını belirten Babacan, ''Bunun zamanlamasını çok büyük bir mesele haline getirmemiz lazım. Bunu yapacağız ama düzenleme kanun hükmünde kararname konusunda hukukçuların biraz ihtilafı var ama bizim kararımız karar olduktan sonra, zaten bir kaç ay önce olmuş sonra olmuş önemli değil bence'' dedi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ''Bundan sonraki dönemde vergilerle ilgili yaptırımları artıracağız, ağırlaştıracağız. Vergi vermeyenin biraz canı yanacak ki adaleti sağlayabilelim'' dedi.

Babacan, Kanal 24'te ''Söz Kampüsten İçeri'' programında üniversite öğrencilerinin sorularını yanıtladı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun aile sigortası projesiyle ilgili bir soru üzerine Babacan, burada çok ciddi bir kelime oyunu ve yanıltmanın söz konusu olduğunu belirterek, işi iyi bilen, tekniğini bilen akademisyenlere, köşe yazarlarına konuya ilişkin verdikleri dokümanda, ''herkese en az 600 lira vereceğiz'' gibi bir şeyin bulunmadığını, ''ailenin gelir durumuna göre bakacağız. Eğer 600 liranın altında bir gelir varsa bunu 600'e tamamlayacağız'' denildiğini ifade etti.

Projenin yaklaşık 3 ay önce açıklandığını ancak kaynağının hala gösterilemediğine dikkati çeken Babacan, sadece Kılıçdaroğlu'nun değil, diğer siyasi partilerin de sürekli para dağıtma peşinde olduğunu söyledi. Babacan, ''İşte Türkiye'nin bizden önceki 30 yılı aşkın bir süre için sürekli olarak hiper enflasyon yaşaması, enflasyonun yılda yüzde 80, 100, 120 gibi rakamlarda sürekli seyretmesinin sebebi bu karşılıksız para basmadır. Şimdi bakıyoruz siyasi partilere, kaynak açıklamadıkları için biz diyoruz ki herhalde bunların niyeti bu. En sonunda yine bir siyasi parti lideri çıktı dedi ki, (Merkez Bankasının rezervini ben harcayacağım, bu para niye orada duruyor?)'' dedi.

Şu anda Türkiye'de böyle bir popülizm rüzgarı estiğini ifade eden Babacan, hükümet olarak 8,5 yıldır asla popülizme yeşil ışık yakmadıkları, ekonomi politikalarında sapasağlam her an, her zaman doğruları yaptıklarını ifade etti. Türkiye'nin rekabetin pek çok ülkeye göre daha iyi işlediği bir ülke olduğunu ifade eden Babacan, şöyle devam etti:

''Bizde her alanda artık Anadolu'da şirketler gelişiyor, kalkınıyor. Yani hiçbir şirket sadece soyadı şudur ya da şu aileden geliyordur ya da şöyle iyi ilişkileri vardır diye sırf onun üzerinden artık kolay kolay para kazanamıyor. Türkiye'de bundan 10, 20 sene öncesini düşünün, belli sayıda holdingler vardı ve bu holdinglerin her birinin 100-150 tane şirketi vardı. Ve her bir alanda özel koruma, özel imkanlar oluşturulmuştu bu şirketlere. Bizim dönemimizde hiçbir alanda hiçbir şirkete özel uygulama artık kalmadı. Bir fırsat eşitliği artık Türkiye'de söz konusu. Fırsat eşitliğini sağladığınız zaman şirketler arasında, hiçbir şirketin böyle anormal aşırı para kazanması pek mümkün olmuyor. Çünkü her alanda o şirketin rakibi oluyor, her sektörde o firmaların farklı rakipleri gelişebiliyor.

Bugün bakıyorsunuz işte Kayseri'de, Gaziantep'te dünya çapında şirketler oluştu, bunlar nispeten yeni oluştu, daha önce yoktu. Hep İstanbul hakimdi Türkiye ekonomisine, ama artık Anadolu da ciddi bir atak içerisinde. Şimdi Anadolu aslanları, Anadolu kaplanları diye nitelendirdiğimiz bir sürü şirket oluştu. Niye oluştu bunlar? Rekabet iyi işlediği için oluştu. Rekabetin iyi işlediği bir ülkede zengin ve fakir arasındaki uçurum o kadar büyük olmaz. Rekabet iyi işliyorsa, fırsat eşitliği varsa beceren, çalışan ve o fırsat eşitliğinden yararlanan herkesin para kazanabileceği, herkesin iş yapabileceği bir ortam oluşur.''



-AKARYAKIT FİYATI-



Türkiye'de akaryakıtın neden pahalı olduğu yönündeki bir soruya Babacan, ''Sadece pompa fiyatına bakarsak, bir de dünyadaki fiyatlara bakarsak, yine de Türkiye'de fiyatların oldukça yüksek olduğunu görüyoruz, bu bir gerçek. Ve dünyadan her an bizim yüksek olmamıza sebep olan konu da verginin yüksekliği, içindeki ÖTV yüksek'' yanıtını verdi.

Bütçenin gelirlerinin neredeyse tamamen vergilerden oluştuğuna işaret eden Babacan, ''Yani, devletin böyle hazırda çıkarıp da maden, petrol, doğalgaz bulup sattığı ve oradan bütçeye böyle sürekli bir gelirin olduğu bir durum yok. Yani, sadece devletin sahip olabildiği özel bir gelir kaynağı yok. Devletin geliri yine vatandaşlarından topladığı vergiler. ÖTV ve KDV gibi vergi tahsilatı bizim bütçemizde çok büyük bir yekün teşkil ediyor. Bunun da sebebi, gelirden, yani kazanırken ki vergide kaçağımızın çok olması. Yani kazananların kazanırken ki vergi ödeme alışkanlığı maalesef Türkiye'de çok bozuk'' diye konuştu.



-''TÜRKİYE'DE BU VERGİ YAPISINI DOĞRU BULUYOR MUYUZ, HAYIR''-



''Türkiye'de bu vergi yapısını doğru buluyor muyuz? Hayır. Memnun muyuz? Hayır. Ancak nasıl düşecek bu?'' diye soran Babacan, şunları söyledi:

''Kayıt dışı Türkiye'de azaldıkça, gerçekten kazananlar kazanırken ki vergilerini normal verdikçe biz dönüp öte yandan işi normalleştirmeye başlayacağız. Yani, ÖTV'yi, bu dolaylı vergileri kademe kademe düşürmeye başlayacağız. Bu da tabii biraz vakit alacak. Fakat, sadece vergi oranlarını indirmek kayıt içine geçmek için yeterli olmuyor, bunu da gördük. Yani, vergi oranları düşsün ki insanlar vergisini ödesin tezi tutmadı. Niye tutmadı? Çünkü, hiç kimse maalesef gönlüyle rızasıyla cebindeki 1 lirayı, 5 lirayı, 10 lirayı çıkarıp da devlete ödemek istemiyor.

Devletten beklenti çok, ama vergi ödemede böyle gönüllü, arzuyla istekle, 'ben şu vergiyi ödeyeyim de hani devletimin geliri çoğalsın' gibi bir eğilim yok. Vergi biraz da düzenlemelerle ve yaptırımlarla toplanan bir gelir. Biz şunu açık açık söylüyoruz, 'bundan sonraki dönemde vergilerle ilgili yaptırımları artıracağız, ağırlaştıracağız' diyoruz. Yani, vergi vermeyenin biraz canı yanacak ki adaleti sağlayabilelim.

Aksi halde bir kural var, ödeyen var, ödemeyen var. Şimdi ödemeyenin eğer yanına kar kalıyorsa, hatta ödemeyen KDV yoluyla malını daha ucuz satıp vergisini ödeyenin karşısına rakip olarak çıkıyorsa, vergisini tam ödeyen malını mecburen KDV eklediği için pahalı satarken, öbürü KDV eklemeden satıp onun karşısına rakip oluyorsa burada da adaleti sağlamış oluyoruz. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde denetim ve yaptırım konusunda daha sıkı olacak işler.''

''Seçim sonrasında bir zam beklemeli mi?'' sorusuna karşılık Babacan, şu anda hesap kitap ettikleri, seçim sonrasına erteledikleri herhangi bir fiyat artışının söz konusu olmadığını ifade ederek, ''Ama kur hareketli. Türkiye pek çok ürünü dışarıdan ithal ediyor, özellikle enerjide dışarıya çok bağlıyız. Çok böyle ileriye doğru bağlayıcı bir şey söylemem de doğrusu mümkün değil. Ama biz 'sırf seçim geliyor, bekleyelim, şu zamları erteleyelim' diye bir tutum içerisinde de asla değiliz, olmadık da'' diye konuştu.



-''CHP'DE HALKA İNMENİN GEREĞİNİ ANLAMIŞ DURUMDA''-



''CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun özerklik açıklamalarını nasıl buluyorsunuz?'' sorusu üzerine şunları söyledi:

''Seçime giderken acaba farklı farklı kesimlere duymak istedikleri, hayal ettikleri, arzuladıkları neler söyleyebiliriz. Şimdi bugün için diyelim ki çiftçinin en önemli konusu, birkaç konu seçiyorlar, en çok duymak istediğini, ne arzu ediyor, nerede talep var. 'Tamam, ben senin o dediğini yapacağım' diyor. Hesap kitap, ilke, prensip bir şey yok. Dönüyor, yoksul ailelere 'ben sana şunu yapacağım' diyor. Dönüyor öbür tarafta 'ben YÖK'ü kaldıracağım diyor.

Başka belki daha küçük, daha marjinal partiler çok uç şeyler söyleyebilir, yani her ülkede vardır böyle uç, marjinal partiler olmayacak şeyleri söyler ama yüzde 1, 2, 3 oy alırlar. Oda onlara yeter, öyle bir spor yapar gibi yaparlar siyaseti. Ama bir ana muhalefet partisinin bunları yapmaması lazım, bunları söylememesi lazım, ona üzülüyorum. Ama en azından dediğim gibi bir rejim tartışması yok artık nihayet. CHP'de halka inmenin gereğini anlamış durumda. Hiç olmazsa bu bir aşamadır diyoruz ama bundan sonraki dönemlerde söylediklerinin gerçekçi ve uygulanabilir adımlar olması gerekiyor.''



-''EN KÖTÜ SENARYOYA KARŞI TÜRKİYE'Yİ HAZIRLIKLI TUTMAMIZ LAZIM''-



''Altın piyasalarında uzun süredir devam eden durum ne olacak, bu spekülasyonlar nereye kadar devam edecek?'' sorusu üzerine Babacan, altın fiyatlarının dünyadaki istikrarla alakalı olduğunu belirterek, son dönemlerde altın fiyatlarındaki artışın sebebinin de diğer bütün yatırım araçlarının göreli olarak güvenini kaybetmesi olduğunu söyledi. Babacan, ''Yatırımcılar bakıyorlar, nereye yatıralım, ne yapalım diye. Riskli gördükleri enstrümanları satıp, dönüyorlar altın alıyorlar. Herkes böyle düşününce de altın fiyatı tabi yükseliyor'' dedi.

Cari açıkla ilgili bir soruya karşılık Babacan, bu cari açık finanse edildiği sürece, Türkiye'de güven ve istikrar olduktan, sermaye kendisini emin hissettikten ve makul getiriler olduktan sonra bunda bir problem olmayacağını söylediklerini kaydetti. Babacan, ''Ama tabi her şeyin ölçüsü var. Türkiye cari açığın yüksek olduğu ülkeler grubu içerisinde maalesef. Bizim de ölçüsüz bir şekilde 'nasıl olsa bunun finansmanı geliyor, varsın artsın şöyle bir ucunu açık tutuverelim' gibi bir rehavet içerisine girmemiz de mümkün değil, doğru da değil. Çünkü biz en kötü senaryoya karşı da Türkiye'yi hazırlıklı tutmamız lazım'' şeklinde konuştu.

Babacan, yarın dünyada işler tepetaklak olduğunda ya da Avrupa'da çok ciddi bir kriz, bir bunalım başladığında, ''Ne yapalım işte Avrupa'da bu kadar problem oldu, bizi de geldi vurdu ne yapalım'' denilmesinin zor olduğunu söyledi ve ''Her koyun kendi bacağından asılır'' dedi.

Cari açıkla ilgili tedbirler aldıklarını ve uyguladıklarını anımsatan Babacan, bunu da, ''mali disiplin ve Merkez Bankasının aldığı kararlar'' olarak açıkladı.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, başka bir soru üzerine Merkez Bankasının İstanbul'a taşınması diye bir şeyin olmadığını, sadece Ziraat, Halk bankaları ve Vakıfbank ile BDDK ve SPK'nin taşınacağını söyledi.



-''2023'TE 3 TANE NÜKLEER SANTRAL HEDEFLİYORUZ''-



Babacan, nükleer santralin Türkiye'nin ihtiyacı olduğunu belirterek, Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığını nükleer santrallerle azaltabileceklerini kaydetti. Babacan, 2023'te 3 tane nükleer santral hedeflediklerini hatırlattı.

10 numaralı yağ problemiyle ilgili soruya Babacan, ''Bildiğimiz, takip ettiğimiz bir problem. EPDK ağırlıklı olarak yeni düzenlemelerle bunu önlemeye çalışıyor. Ama EPDK'nın yaptıkları da işe yaramazsa artık başka tedbirler de gündeme gelecek, ama ciddi bir problem alanı olarak görüyoruz'' yanıtını verdi.

Başbakan Yardımcısı Babacan, özel hayatında, evde paranın patronunun kim olduğu yönündeki soruya da, ''Ailemizin günlük ihtiyaçlarıyla ilgili harcamaların çoğunu eşim yapıyor. Aile bütçemizi denkleştiren o. Kredi kartı faturası gelince ya da bir şeyler gelince ayda bir ben kendim şöyle oturup, bakıyorum 'yanlış bir şey var mı' diye. Onun haricinde günlük harcamayı yapan ve evde paranın patronu eşim'' yanıtını verdi.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ''Merkez Bankasında kurduğumuz ekip, gözünü kırpmadan ne gerekiyorsa o zaman yapar ve gerçekten bağımsız bir duruşları vardır. Bugün bir adım atılıyorsa gerektiği için atılıyordur, atılmıyorsa da gerekmediği içindir. Merkez Bankası hükümetimizle ve ilgili diğer kurumlarla yakın bir iletişim içerisindedir, öyle de olmalıdır'' dedi.

Babacan, CNN Türk televizyonunda katıldığı bir programda soruları yanıtladı. Merkez Bankasının bağımsız olduğunu belirten Babacan, bankada kararların seçim takvimine göre alınmadığını kaydetti. Bu tür açıklamaların tamamen bankanın yeni başkanı ve yönetimini bir anlamda baskı altına almak, hükümetle mesafesini açmak amacıyla ortaya atıldığını ifade eden Babacan, bu açıklamalarla bankanın zaten yapacağı şeyleri, ''bu bağımsızlık algısını bozar'' diye yapmamaya yönlendirmeye yönelik olduğunu söyledi. Babacan, ''Bunların hepsi beyhude çabalar. Açıkçası bizim Merkez Bankasında kurduğumuz ekip, gözünü kırpmadan ne gerekiyorsa o zaman yapar ve gerçekten bağımsız bir duruşları vardır. Bugün bir adım atılıyorsa gerektiği için atılıyordur, atılmıyorsa da gerekmediği içindir. Öte yandan bankanın hükümetimizle ve ilgili diğer kurumlarla yakın bir iletişim içerisindedir, öyle de olmalıdır'' diye konuştu.

Merkez Bankası ve BDDK gibi diğer kuruluşların aldığı tedbirlerin somut sonuçlar vermeye başladığını belirten Babacan, kredi hacmindeki ivmelenmenin de makul seviyelere inmeye başladığını ifade etti. Bundan sonraki dönemlerde kredi hacmindeki artışın yavaş yavaş düşüp, yüzde 25 civarında biteceğini tahmin ettiklerini anlatan Babacan, Nisan ayı ithalat rakamlarıyla birlikte enerji hariç ithalattaki artış trendinin de ilk defa kırıldığının görüldüğünü dile getirdi.



-IMF RAPORU-



IMF'nin raporunun yayımlanmasına izin verilmeme nedeninin sorulması üzerine de Babacan, IMF'nin yazdığı raporların rakamsal verileri ve tabloları içermesi halinde bir problem görmediklerini ancak katılmadıkları yorumları içeren raporların yayımlanmasına izin vermediklerini söyledi. Bunun yeni bir şey olmadığını ifade eden Babacan, 2003 yılından bu yana bir çok katılmadıkları yorum içeren raporun yayımlanmasına izin vermediklerini belirtti.

IMF'nin Türkiye masasındaki ekibin değiştiğini, yenilerinin geldiğini hatırlatan Babacan, ''Bunu başka taraflara çekmemek lazım. Yüzlerce analiz yapan kuruluş var. Bir tek IMF'teki acemi bir kaç kişinin yaptığı çalışmaya mı bağlı, bütün piyasalar kararlarını buna göre mi veriyor sanki. Dolayısıyla bu lüzumsuz yere şu an CHP milletvekili adayı bir arkadaş tarafından ortaya atıldı'' diye konuştu.

Hükümetin, seçimden sonra bir çok vergi artışı ve zam uygulayacağına dair bir algının bulunduğunu ifade eden Babacan, böyle bir şeyin söz konu olmadığını, buna ihtiyaç olsa seçimi beklemeden hemen yapacaklarını söyledi. Hükümetin kesinlikle seçim ekonomisi uygulamadığını anlatan Babacan, şöyle konuştu:

''Şöyle bir bakarsanız seçimden önce yapılmaması gereken bir sürü şey yapıyoruz. Bütçemiz ortada seçim ekonomi uyguluyor olsak herhalde bütçemiz geçen seneden daha iyi olmaz. Seçime yönelik hiç bir ilave harcama yok. Biz bunu yapmıyoruz da niye seçimden sonra bir şeyler yapalım? Bu yanlış bir düşünce. Cari açıkla alakalı kurumlarımız sürekli izleme halinde, gerektiği zaman gerekli tedbirler alınır. Bugün bir şey yapmıyorsak gerekmediği içindir. Bundan 3-5 ay sonra o günkü şartlara, tablolara ve rakamlar göre adımlar atmak gerekiyorsa bu adımlar o zaman atılır.''

Ali Babacan, bankacılarla dün yaptığı toplantının hatırlatılması üzerine de bankacıların kendisinden bazı kredi türlerinin yüzde 25'in dışında tutulması yönünde talebi bulunduğunu anlattı.

Ortalama yüzde 25'de kalmak üzere bazı kredi türlerinin yüzde 20, bazılarının ise yüzde 25'den daha fazla olarak ayarlanabileceğini ifade ettiğini belirten Babacan, yüzde 25 tutarının toplam makro ekonomik dengeler ve cari açık açısından gerekli olduğunu kaydetti.

Cari açıkla ilgili tedbirlerin sadece bankacılık sektörü üzerinden uygulanmadığını belirten Babacan, ''Maliye politikaları da burada önemlidir. Bununla da ilgili adımlar atıyoruz. Geçen sene Türkiye'nin bütçe açığı sadece 3,6'da kaldıysa, bu seneyi bunun da altında bir açıkla kapatacaksak bu, maliye politikası konusunda uygulamanın devam ettiğini gösteriyor. Seçime giden ülkede bütçe açığı artmıyor, düşüyor. Maliye politikasında zaten her sana basamak basamak bir sıkılaştırma mevcut. Maliye politikaları ile ilgili ilerde gerekirse ilave adımlar atılabilir'' şeklinde konuştu.



-''TÜSİAD'I KASTETMEDİM''-



İdeolojik eğilimli sivil toplum örgütlerinin bulunduğuna dair açıklamasının hatırlatılarak, bu sivil toplum örgütü olarak TÜSİAD'ı mı kastettiğinin sorulması üzerine de Babacan, ''TÜSİAD ya da her hangi bir kuruluşu kastetmedim. Daha genel bir ifadeydi. O kuruluşlar herhalde kendilerini biliyordur. Seçim zamanında bu ideolojik eğilimler bir kısmında çok hakim olabiliyor. Bu dönemde bazı konuları o tür sivil toplum kuruluşları ile istişare etmemiz zor. Çünkü çok politize olmuş bir ortam var. Seçimden sonra her şey normale döndüğünde oturur bu konuları konuşuruz, görüşlerini alırız. Örneğin dünyada örneği olmayan durumlar CHP'nin yüzde 25 ortağı olduğu banka var'' diye konuştu.