Advertisement

Referandum sonuçları itibarıyla siyasi gelişmelerde önemli bir dönüm noktası oldu. Son 50 yıldır tek parti iktidarına ilk defa üçüncü kez seçimi kazanmanın yolunu açtı. Eğer önümüzdeki 8 ayda dramatik gelişmeler yaşanmaz ve muhalefet büyük bir atağa geçip etkili sonuçlar almazsa siyasi tabloda fazla bir değişiklik olmayacak. Bir iktidarın üçüncü icraat dönemine şahit olacağız.
Başbakan da bu yeni açılan yolda ilerleyecek bir profil çizmeye başladı. Referandumda hayır diyenlerin endişelerini gidermeye çalışıyor. Medyanın üst düzeyi ile yaptığı toplantıdaki konuşması buna iyi bir örnek. Bu üslubun ve tutumun devamı gelirse seçimlerde ortaya çıkan haritada bazı renk değişimleri meydana gelebilir.
DEĞERLİ TL’YE DESTEK:
Başbakan’ın referandum sonrası ikinci haftada ortaya koyduğu başka bir gerçek de “değerli Türk Lirası isteği” oldu. Başbakan bunu şu sözleriyle dile getirdi: “TL’nin değerinin düşürülmesine sıcak bakmıyorum. Niye paramızın değeri düşürülsün ki? Ben dünyadaki diğer paraları etkileme gücü olan TL’nin ekonomiye daha büyük katkı sağlayacağına inanıyorum. Kendi paramızla ithalat yapar duruma geldik. Bu bizim onurumuzdur, niye kaybedelim.”
PARASAL SIKILAŞTIRMA:
Merkez Bankası da TL’yi değerli kılacak bir adım attı. Munzam karşılık oranlarını döviz mevduatında 1 puan, TL mevduatında yarım puan artırdı. Karşılıklara faiz vermeyi de kaldırdı. Yani parasal sıkılaştırmaya gitti. Bu hareketin ikinci çeyrek büyüme rakamlarının açıklanmasından sonra devreye girmesi de dikkat çekici. Merkez Bankası kriz öncesi düzeyini yakalayan iç talep canlılığı karşısında hemen faiz artırımına gitmedi ama parasal sıkılaştırmaya gitti. Bunun yanında Merkez Bankası ihracatçıların ve hükümetin döviz kurları yükselsin veya lira değer kaybetsin diye istediği döviz rezervi artırımına da evet dedi. Böylece ihracatçılar da istediklerini bir ölçüde almış oldular. Ancak madalyonun görünen yüzü bu.

Yerli de yabancı da denileni yapıyor, TL’den kazanıyor
Madalyonun görünmeyen ama gerçek yüzü bunun tam tersini söylüyor. Rezervlerin 75 milyardan 110-120 milyar dolar düzeyine çıkarılması yarı yarıya ciddi bir artış demek. Dalgalı döviz kuru rejiminde yüksek rezerv bulundurmak gerekmiyor. Bunun ayrıca bir maliyeti de var.
Üstelik bu rezerv artışı yapıldığında beklenen ve istenen sonucu da vermeyecek. Rezerv ne kadar artarsa döviz kurları da o ölçüde düşecek. Ya da lira o ölçüde güçlenecek. Fazla olan şeyin değeri düşer kuralı burada da geçerli olacak. Döviz kurları artsın diye yapılan bir iş tam tersi gelişmeleri doğuracak ve TL’nin değeri artacak.
Kaldı ki Merkez Bankası parasal sıkışlaştırmaya gidiyor. Sonuç hemen ortaya çıkmaya başladı. Piyasada faiz oranları arttı.
TL DEĞERLİ KALIR:
Bu gelişmelerden sonra faizler artık daha fazla düşemez. Düşecek olan bir şey varsa kurların TL karşısında değeri olur. Lira değerli kalmaya devam eder. Faiz ve TL’ye yatırım yapanların kazancı biraz daha artar. Bu durum dışarıdan para çekmeye devam eder. Döviz yatırımları kazandırmaz.
Bütün bunlar da, Türkiye’de yerleşik hane halkının finansal portföyüyle tamamen uyumludur.
Bitişikteki tablodan izlenebileceği gibi, yerleşiklerin Türk Lirası cinsinden finansal servetleri yılın 8 aylık döneminde yüzde 13 artarken, döviz yatırımları yerinde saydı.
Yabancı yatırımcıların portföyü de 105 milyar dolara dayanarak küresel kriz öncesine çok yaklaştı.
Sonuçta yerliler de yabancılar da liraya yatırıma hız vermişler. Alınan son kararlar bu pozisyonlarını daha kârlı ve haklı çıkaracak içerikte. Haydi hayırlısı.
SONUÇ:
“Para asla uyumaz” Türkiye’de de yeni vizyona giren bir Wall Street filmi