Advertisement

Rehabilite edici olanları saymazsak temelde iki tür sağlık hizmeti vardır. Koruyucu sağlık, sağlık memurlarının görevidir. Bu kesimin koruyamadıklarını hekimlerin tedavi etmesi gerekir. Ancak sağlık memurlarını doktorların yani tedavi edicilerin emrine veriyorlar

Sağlık hizmetleri üç ana grupta toplanır; koruyucu sağlık hizmetleri, tedavi hizmetleri ve rehabilitasyon hizmetleri.
Koruyucu sağlık hizmetleri, kişiye ve çevreye yöneliktir ve kişileri koruyarak hastalanmasını engelleme amaçlıdır.
Kişiye yönelik olan koruyucu sağlık hizmetleri;
- Hastalıkların erken tanı ve tedavisi
-Kişisel sağlık düzeyini yükseltme (kişisel hijyeni sağlama) ve sağlık eğitimi
- Yeterli ve dengeli beslenme
-Aile planlaması
- Bağışıklama yani aşılama
- İlaçlarla koruma gibi uygulamalardan meydana gelir. Bu sağlık hizmetlerinin yürütülmesi, sağlık personeli tarafından yapılır ve yapılmalıdır.
Koruyucu sağlık hizmetleri, birincil koruma, ikincil koruma ve üçüncül koruma olmak üzere üç ana basamakta gerçekleştirilir.
Birincil korumada, kişinin hastalıklara yakalanması önlenmeye çalışılır. Bu amaçla yapılan aşılama, aile planlaması gibi uygulama birincil korumayı kapsar. Bunlar en temel sağlık hizmetleridir ve sağlık personeli dediğimiz ebe-hemşire ve sağlık memurları tarafından verilmelidir.
İkincil koruma hizmetleri, birincil koruma hizmetlerinin etkisiz kalması durumlarında devreye girer ve hastalık belirtileri meydana gelmeden veya belirtilerin yeni meydana geldiği durumlarda erken teşhis ve tedavisinin yapılması uygulamalarının tamamını kapsar. Bu uygulamaları da hekimlerin yapması gerekir.
Üçüncül korumada, alınan bütün önlemlere rağmen hastalığa yakalanan kişilerde hastalığın olumsuz sonuçları en aza indirilmeye çalışılır. Hastalık sonrasında oluşabilecek sakatlık ve işlev kayıplarının en aza indirilmesi için alınacak önlemler de üçüncül koruma uygulamaları arasındadır; buna da rehabilitasyon demek doğru olur.

TEDAVİYE ÖNCELİK VERİLDİ
Ancak, Sağlıkta Dönüşüm Planı ile ucuz olan koruyucu sağlık hizmetleri yok sayıldı, pahalı ve hasta için acılı geçen tedavi edici sağlık hizmetlerine öncelik verildi. Yani sağlık piyasalaştırıldı.

GELİŞMİŞ ÜLKELERDE HASTANEYE GİDİŞ SAYISI KÖTÜ ÖRNEKTİR

Sağlık Bakanı’mız açıklama yapıyor; diyor ki “Eskiden Türkler yılda bir defa hastaneye gidiyordu, şimdi 7 defa gidiyor, ne güzel oldu”. Gelişmiş ve demokratik ülkelerde, insanların sağlıklı olup olmadığına bakılırken hastaneye kaç defa gittiği sayısı kötü bir ölçektir. Esas olan, kaç defa gitmediğidir. Hastalanmak kötü, hastalandırmamak iyidir. Artık bıçak kemiğe dayanmak üzere ama kötü olan uygulamaları bize harika diye sunuyorlar. İşte bu sebeple vatandaşları hastalıklardan koruyucu hizmetler veren ebe-hemşiresağlık memuruçevre sağlığı teknisyeni gibi personelin, tedavi edici görevi olan hekimlerin emrine verilmesi uygulamasından bir an önce vazgeçilmelidir.
Bırakın bu personel, vatandaşlarımızı kendi hiyerarşik örgütleri içinde hastalıklardan korusunlar, onları koruyamadıklarını da doktorlar tedavi etsin. Yoksa, tedavi edici görevi ağır basan hekimlerin emrine verilen koruyucu sağlık hizmeti personeli, vatandaşları hastalıklardan korumak görevini yerine getirmek yerine doktorun yardımcısı olarak görevlendirilmiş olacaktır.

Psikologlar da isyanda ve haklılar

Türkiye’de psikologların, psikiyatrların emrinde yardımcı olması isteniyor. Oysaki iki meslek kuruluşu işbirliği içinde çalışmalıdır. Özellikle Türkiye’de bugünlerde psikologlara ve onların vereceği hizmetlere halkımızın daha fazla ihtiyacı var. Aile içi şiddetin, intiharların son yıllarda artmaya devam ettiği; terör, canlı bomba olaylarının yaşandığı ülkemizde psikologların meslek yasalarının çıkmasının gecikmesi, insanlarımıza verilecek hizmeti engellemektedir. Psikologların ofisleri, büroları mühürleniyor ve kapanmaya devam ediyor. Bu acı durum falcı, büyücü, üfürükçü, medyum, cin çıkarıcı gibi tehlikeli ve yanlış kişilerin toplumumuzu daha yoğun olarak kandırmasına, sömürmesine ve üzücü sonuçlara sebep olacaktır. Bu durumla ilgili kamuoyunu bilgilendirmek için yardımcı olabilirseniz çok mutlu olacağız. İsmi saklı-Psikolog

2012 başında kıdemini alabilirsin

*Ben 34 yaşında serbest sektörde çalışan bir bayanım. 01.01.1997 sigorta girişim ve aralıksız olarak hep aynı işyerinde çalıştım. Sigortamız asgari ücretten yatıyor. Küçük bir bebeğim var ve artık çalışmak istemiyorum ama bu bir mazeret olmadığı için kıdem alamıyorum. Kıdem tazminatımı alıp daha sonra bebeğimi büyüttükten sonra çalışmak istiyorum. Ve ne kadar kıdem tazminatı alabilirim? Asiye Polat
-Hanımefendi, 1475 Sayılı İş Kanunu’nun 14’üncü maddesinin beşinci bendi gereğince 15 yıllık sigortalılık süresini ve en az 3600 günü tamamlayacağınız 01.01.2012 günü SGK’ya gidip, “Kıdem tazminatı alabilir” yazısı alabilirsiniz. Aldığınız yazıyı işverene verip aynı gün işi bırakarak işverenden kıdem tazminatınızı alabilirsiniz. Bu arada işverene vereceğiniz belgeyi, noter aracılığıyla göndermeniz yerinde olur.