Advertisement

Uluslararası sermaye hareketleri tamamen serbest. Ülkede oturan ekonomik birimlerin yabancı para ile yurtiçinde yatırım yapması ve yerli para yerine yabancı para kullanması tamamen serbest. Ülke ekonomisi yabancı finansal yatırımcıların risk iştahı arttığında spekülatif yatırım yaptığı bir konumda. Ekonomi dışarıdan para girişi olmadan büyüyemiyor. Enflasyonun yıllık yüzde 100 olduğu dönemler ekonomik birimlerin hafızalarında hâlâ çok taze. Enflasyon belki şimdi düşük, ama hâlâ çok oynak.
Böyle bir ekonomide "yüksek kur, düşük faiz" politikası çok takdir topluyor. Ama, yüksek kurun düzeyi hakkında herkesin farklı görüşleri var. Çünkü, yüksek kur bazılarının kâr-zarar hesaplarını iyileştiriyor, ama herkesin bilançosunu alt üst ediyor. Dolayısıyla, kurun ne kadar yüksek olması konusunda bir fikir birliği yok.
Düşük faizin tanımı son dönemde "sıfır reel faiz" olarak yapıldı. Ülkenin uluslararası kredi notunun spekülatif düzeyde olduğu, enflasyonun oldukça fazla hareketlilik gösterdiği bir dönemde "sıfır reel faiz" düzeyini beğenmeyenler ya da faizlerin piyasa şartlarına göre yükselmesinin gerektiğini söyleyenler "faiz lobisi" olarak sınıflandırılıyor.

BEKLENTİLERİ DÜZELTMEK MALİYETLİ
Geçen yılın son üç ayından sonra uygulamaya geçen para politikasının ne yapmak istediği çok belirgin değildi, ama ekonomik birimlerin kafasını karıştırarak döviz kurlarının yükselmesini hedeflediği çok açıktı. İstenen oldu. Faizler düşük kaldı, kurlar yükseldi.
Gelin görün ki, yükselen kurlar arzulanan düzeyde kalmadı. Daha da yükselme eğilimine girdi. Bu kez de, "kurlar yüksek olsun ama, bu kadar da yükselmesin" yönünde şikâyetler başladı. Dolar kurunun önce 1.65 düzeyinde kalmasının iyi olacağı söyleniyordu. Olmayınca, 1.70 ile 1.80 arasında oynamasının kabul edilebileceği söylenmeye başladı.
Beklentiler bir kez bozulunca, düzeltmek kolay olmuyor, düzeltmek maliyetli oluyor. Döviz rezervleri 10 milyar dolar civarında azaldı. Dövizin ateşi düşmüş değil. Düşük faizde şimdilik ısrar ediliyor, ama yüksek kurların geldiği nokta da çok arzulanmıyor. O halde ne olacak?

NE OLACAK?
Türkiye ekonomisinin uluslararası sermaye akımlarını serbest bıraktığı günden bu yana son yirmi küsur yıldır ne olduysa yine aynı şeyler olacak.
Geçmişte yaşandığı gibi, "düşük kur, yüksek faiz" dengesinden rahatsız olunduğunda faizlerin düşmesi ve kurların biraz yukarı yönde kıpırdaması gereği hep gündeme gelir. İşin bu yanı kolay. Kurlar artar, ama durmaz artmaya devam eder. Biraz döviz rezervi harcanır. Ardından faizlerin artması kaçınılmaz olur. Başlarda birkaç puan faiz artışından kaçınıldığından, piyasadaki ateşi düşürmek için daha radikal faiz artışları gündeme gelir. Böylece "yüksek kur, yüksek faiz" dönemine geçilmiş olur. Bu dönemde döviz kurlarında bir istikrar yakalanır. Daha önce dünyadan ayrışmış Türkiye piyasaları yeniden dünya ile birlikte hareket etmeye başlar. Yurtdışında risk iştahı arttığında, Türkiye'ye yabancı mali yatırımlar gelmeye başlar. Kurlar ve faiz düşmeye başlar. Kurlar daha hızlı düşer, ama faiz daha katı kalır. Bir süre sonra yine "düşük kur, yüksek faiz" dönemine geri döneriz.
Bu süreçte faizlerin düzeyinde hep bir tortu kalır. Faizlerin yine eski düzeyine inmesi döviz kurlarının düşmesine göre hep daha fazla zaman alır. Çünkü, "düşük kur, yüksek faiz" dönemini bırakıp "yüksek kur, yüksek faiz" dönemi yaşadıktan sonra "düşük kur, yüksek faiz" dönemine yeniden dönüşte ekonomide risk primini artırmış oluruz. Yazının birinci paragrafında vurgulanan ekonomik yapıyı hep unuturuz. Hatırladığımızda, kısa vadeli faizlerin artması kaçınılmaz olur. O dönem başlamak üzere.