Advertisement

2012 yılı programının açıklanmasıyla ekonominin genel dengesindeki eğilimler hakkında rakama dayanan bir fikir edinebildik. Cari işlemler açığının büyüklüğü karşısında bugünkü dengelerin sürdürülebilir olmadığını (sağlıksız olduğunu) herkes kabul ediyor. Ayrıntılara baktığımızda sürdürülemez dengenin ortasında özel kesimi (hanehalkı ve şirketleri) görüyoruz.
Programa göre, 2011 yılında Türkiye ekonomisindeki tasarruf açığının (cari işlemler açığı) milli gelire oranı yüzde 9.2 olacağı tahmin ediliyor. Düşük bir tahmin. Buna rağmen, toplam tasarrufların milli gelire oranı her yıl düşüyor. 2002 yılında toplam tasarrufların milli gelire oranı yüzde 19'a yaklaşmışken, 201 0 yılında yüzde 1 3.9'a geriledi, bu yılda yüzde 13.3'e gerilediği tahmin ediliyor. Büyük bir olasılıkla bu yılki gerileme gerçekleşme bazında daha fazla olacak.

ÖZEL KESİM TASARRUFU KESTİ
Diğer gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırdığımızda, Türkiye'de tasarruf oranı düşerken, diğerlerinde yükseldiğini, en azından aynı kaldığını görüyoruz. Türkiye'de kamu kesimi açıklarının çok yüksek olduğu dönemlerde, tasarruf açığını özel sektör tasarrufları kapatırdı. Örneğin, toplam tasarruf dengesi (tasarruflar ile yatırımlar arasındaki fark) 2002 yılında milli gelirin yüzde 0.6'sı kadar fazla vermişti. Bu dönemde kamu sektörünün tasarruf dengesindeki açık milli gelirin 9.8'i kadarken, özel kesimin tasarruf dengesinde verilen fazla milli gelirin yüzde 10.3'üne ulaşmıştı. Kısacası, geçmişte kamu kesimi dengesi ekonomik sorunların merkezinde otururken, özel kesim kamu kesimini finanse ederek ekonomik dengesizliklerin dışa yansımasını önlüyordu.
2011 yılı tahminlerine göre, Türkiye ekonomisinde tasarruf dengesindeki açığın milli gelire oranı yüzde 9.2 olacak. Bu dönemde kamu kesimi tasarruf dengesindeki açığın milli gelire oranı yüzde 1.6 olurken, özel kesim tasarruf dengesindeki açığın milli gelire oranının yüzde 7.6'ya geleceği tahmin ediliyor. Sorun kamu kesimindeki açıklardan özel kesimdeki açıklara kaymış durumda.
Özel kesim çok dinamik bir ekonomik yapıya sahip. Kamu kesimi açık verirken, özel kesim fiyatlardan (özellikle reel faizlerden) aldığı sinyal ile tasarruflarını artırıp kamu kesimini finanse eder duruma gelebiliyor. Buna karşılık, kamu kesiminde böyle bir esneklik yok. Özel kesim daha az tasarruf yapıyor diye kamu kesimi tasarruflarını artıramıyor. Dolayısıyla, özel kesimde tasarrufların düşmesi doğrudan tüm ekonominin tasarruf açığını yükseltip ekonominin yurtdışı kaynaklara ihtiyacını artırıyor. Özel kesim 2002 yılında kullanılabilir gelirinin yüzde 25'i civarında tasarruf yapıyordu. 2011 yılında bu oranın yüzde 12.2'ye gerilediği tahmin ediliyor. Cari işlemler açığının milli gelire oranı bu yıl yüzde 10'u geçecekse, özel kesim tasarruflarının kullanılabilir gelirlerine oranı da büyük bir olasılıkla yüzde 12.2'den daha da düşük olacaktır.

ÇÖZÜM SEVİMLİ DEĞİL
Sorunu bu şekilde ortaya koyunca çözümün de nerede yattığı daha iyi görünebiliyor. Türkiye ekonomisindeki dengeleri sürdürülebilir yapabilmenin tek yolu kamu kesimi finansman dengesini bozmadan özel kesim tasarruf dengesini sürdürülebilir yapmaktan geçiyor. Bir başka ifadeyle, bugünkü ekonomik dengede özel sektör ya çok az tasarruf yapıyor (çok fazla tüketiyor) ya da çok fazla yatırım yapıyor. Belki de, özel kesim hem çok az tasarruf yapıyor (çok fazla tüketiyor) hem de çok yatırım yapıyor.
Yatırımları da, tüketimi de kısabilecek politikalar uygulamak siyasi olarak çok sevimli işler değil. O nedenle de, Türkiye'de cari işlemler açığının büyüklüğünden şikâyet edildiği halde açığı düşürme yönünde çok fazla etkili olunmadığı yönünde bir izlenim doğuyor. Hiçbir siyasi otorite kendi çabaları ile ekonomik büyümenin düşmesini istemiyor.