Advertisement

Galiba bu bir Çin atasözü: Kafası karışık olanın vücudu perişan olur. Türkiye ekonomisinde enflasyonun geldiği nokta bu atasözünü haklı çıkarıyor. Geçen yılın kasım ayından başlamak üzere ekonomik birimlerin kafaları karışmaya başladı. Merkez Bankası hedef yelpazesini genişletti. Yasası gereği enflasyon hedeflemesi yapıyor derken, neredeyse ekonomideki tüm ekonomik büyüklükler üzerine açık ya da kapalı hedefler kondu. Merkez Bankası bütün bu hedeflerin peşinden koşmaya memur edildi. Sonuç: Hiçbir hedefe yaklaşılamadığı gibi, enflasyon çift haneli bir eğilime sokuldu. Finansal istikrarın korunması için çıkılan yolda, olan finansal istikrarı da kaybettik.

SORUMLU EKONOMİ POLİTİKALARIDIR
Hiç bahane uydurmayalım. Enflasyonun nedenlerini dışarıda aramayalım. Çift haneye doğru giden enflasyonun tek sorumlusu yurtiçinde uygulanmakta olan ekonomi politikalarıdır. Bazı maddelerde artan dolaylı vergilerin fiyatlara yansıması da tek başına sorumlu değildir. Asıl sorumlu, gevşek para politikası ve kafa karışıklığıyla başlayan döviz kuru gelişmelerinin maliyetleri ve enflasyon beklentilerini altüst etmesidir. İlk on ayda tüketici fiyatları enflasyonu yüzde 7.95 oldu. Önümüzdeki aylarda döviz kurlarının tetiklediği fiyat artışlarının ikinci ve üçüncü raunt yansımaları gündeme gelecek. Örneğin, son bir yılda gıda ve alkolsüz içecekler grubundaki fiyat artışı yüzde 1.8’de kalmışken, ekim ayında yüzde 4 artan bu gruptaki fiyatlardaki artışların hızlanacağına tanık olacağız. Aynı şekilde, gıda dışı tüketici fiyatlarındaki artış son bir yılda yüzde 10’u geçmişken, ortalamanın oldukça altında kalan giyim-ayakkabı, eğlence-kültür, sağlık, ulaştırma ve haberleşme gibi gruplarda da fiyat artışlarının hızlandığını görebileceğiz. Artan dolaylı vergiler ve yönetilen fiyatlardaki artışlar değil, daha çok bunların dışında kalan dinamiklerin enflasyondaki artışı tetiklediğini şu gelişmelerden anlıyoruz: Enerji, tütün mamulleri ve alkollü içeceklerle vergileri hariç tutan mal fiyatlarındaki (F endeksi) aylık artış, ekim ayında yüzde 2.6 oldu. Ekim ayındaki ortalama tüketici fiyatlarındaki aylık artış ise yüzde 3.3 oldu. İşlenmemiş gıda fiyatlarındaki artışı da dışarıda bırakırsak, enerji, alkollü içecekler ve tütün mamulleri ile vergilerin tetiklediği ortalama fiyat artışının ekim ayı enflasyonunu yalnızca 0.6 civarında artırdığını anlıyoruz.

ENFLASYON FEDA EDİLDİ
Dalgalı kur sisteminde döviz kurlarının aşağı ya da yukarı yönde dalgalanması normal. Ama, para ikamesinin hâlâ yoğun olduğu ve ekonomik büyüme için dış kaynaklara ihtiyacı olan bizim gibi ekonomilerde, ekonomik birimlerin gözünde kurlardaki yükselmenin kalıcı ya da geçici olabileceği algısı fiyatlandırma davranışları açısından çok önemli oluyor. Ağustos ayıyla birlikte, daha önce de yükselme eğiliminde olan döviz kurlarının geldiği nokta geçici değil, kalıcı olarak algılanmaya başladı. Eylül ve ekim aylarındaki gelişmeler bu algıyı çok daha güçlendirdi. Fiyatlandırma davranışları olumsuz yönde değişti. Böyle olacağı üretici fiyatları içindeki imalat sanayi fiyatlarındaki gelişmelerden de görülebiliyordu. Yılın ilk on ayında imalat sanayi fiyatları yüzde 14.8 arttı. Kurların tetiklediği enflasyonun kurlar istikrara kavuştuktan bir yıl sonra yeniden eski düzeylerine gelmesi bekleniyor. Yani, yükselen enflasyonun geçici olduğu söyleniyor. Bu yargı çok doğru olmayabilir. Bugün uygulamada olan para politikası çerçevesinde enflasyon beklentilerini yönlendirebilmek o denli kolay olmayabilir. Kısacası, Merkez Bankası’nın tek başına ulaşamayacağı yan hedefler yüzünden enflasyon en azından şimdilik feda edildi. İyi bayramlar dilerim.