Advertisement

Salı günkü yazımda köşelerinde talep şartları, üretim (arz) ve dış kaynak girişi bulunan bir üçgenden söz etmiştim. Üç kenarında üç makro ekonomik miktar değişkeninin olduğu bu üçgenin doğal olarak fiyat platformunda oluşturduğu bir izdüşümü var: Enflasyon, kur ve faiz.
Miktar platformunda üç köşedeki değişkenler birbirleriyle uyumlu değilse, fiyat platformundaki enflasyon, kur ve faiz değişkenlerinin istikrarlı olması mümkün değil. Dış kaynak girişinin bol olduğu dönemlerde, geçen yılın ortasına kadar, yüksek talep artışı ve yüksek ekonomik büyüme, göreli olarak istikrarlı kur ve faiz düzeyinde tek haneli enflasyon ile tutarlıydı. Şimdi bu şartlar değişti.

FAİZ DÜZEYİ YETERSİZ
Geçen yılın ikinci yarısından itibaren dış kaynak girişi neredeyse durdu. Buna karşılık, talep büyümesi azalarak da olsa artmaya devam etti. Ekonomik büyümenin devamı için gerekli dış kaynak girişi yerine bir başka döviz kaynağı gerekliydi. Döviz rezervlerindeki azalış dış kaynak girişi rolüne soyundu.
Talebin arzdan daha hızlı büyüme eğiliminde olması döviz talebinin de döviz arzından daha yüksek olmasının nedeniydi. Doğal olarak döviz kurları üzerinde baskı oluştu. Kurlar artma eğilimine girdi. Döviz kurlarından ekonomideki ortalama fiyatlara olumsuz etki yaratıldı. Enflasyon da artma eğilimine girdi. Fiyat platformundaki iki köşedeki değişken miktar platformundaki üçgenin köşeleri arasındaki uyumsuzluğa tepki verirken, faizler bir politika aracı olarak gerekli ve yeterli tepkiyi vermedi. Yıl sonuna doğru faiz koridorunun yukarı yönde genişletilmesi politikası ortalama gecelik faizleri 2-3 puan artırdı, ama yetersiz kaldı. Yetersizlik hâlâ da sürüyor.
Yeterli faiz, miktar üçgeninin köşelerinde bulunan talep, arz ve dış kaynak girişi arasındaki uyumu sağlayan faiz düzeyidir. Bu uyum sağlandığında, enflasyon ve kurlar üzerindeki baskılarda, önce azalacak sonra yok olacaktır. İçinde yaşadığımız süreçte şimdilik buna izin verilmiyor. Faizler gerekenden düşük olduğundan, talep büyümesi ekonominin kaldırabileceğinden daha fazla artmaya devam ediyor. Talepteki göreli artışın yarattığı döviz talebi kurlar ve enflasyon üzerinde baskı oluşturmaya devam ediyor. Kurlardaki ve enflasyondaki artışlar da talep artışı üzerinde sınırlı etki yapıyor. Olması gerekenin altındaki faizlerle büyüme düşerek de olsa devam ederken, döviz rezervleri eriyor.

MÜDAHALELERİN AMACI
Merkez Bankası döviz kuruna değil, döviz miktarına müdahale ediyor. Asıl amacı döviz kurlarını düşürmek değil. Asıl amaç, belli bir kur düzeyinde, eskiden dış kaynak girişi yoluyla sağlanabilen ve piyasanın ihtiyacı olduğu dövizi piyasaya vermek. O nedenle, kurlar düşmeyince, müdahaleler etkisizmiş gibi algılanıyor.
Dikkat edilirse, bu süreçte faizler artmıyor. Halbuki, Merkez Bankası bir günde piyasaya 3 milyar dolar sattığında, 6 milyara yakın TL'yi piyasadan çekmiş oluyor. Piyasadan bir anda 6 milyar TL'nin çekilmesinin bankalar arası para piyasasında faizleri çok ciddi artırması gerekir. Faiz artmıyor. Merkez Bankası bir eliyle piyasaya döviz satarken, diğer eliyle piyasanın o dövizi almak için gereksinim duyduğu TL'yi piyasaya veriyor. Bir anlamda, bir emme basma tulumba çalıştırılıyor. Böyle olmasa, Merkez Bankası döviz satsın ya da satmasın, günlük faizlerin yüzde 11 civarında salınması mümkün olmazdı.
Böyle bir durum hiçbir merkez bankasının kendini rahat hissedebileceği bir durum değil. Özellikle, kurlardan enflasyona geçiş yoluyla enflasyonun da kabul edilebilir bandın dışına çıkmasıyla, Merkez Bankası açısından döviz kurlarının düzeyi ya da döviz kurlarındaki istikrar daha önemli hale geldi. Döviz rezervleri üzerindeki baskı arttı. Dış kaynak girişi yeniden başlamadığı takdirde, içinde yaşanan şartlarda bir noktada faizlerin de devreye girmesi kaçınılmaz görünüyor. Aksi takdirde, spekülatif döviz talebine davetiye çıkarılmış olur.