Advertisement

Euro krizinde bardağın boş tarafının yanında dolu tarafı da var. Son aylarda ortaya konan bazı çabalar bardağın dolu tarafını daha görünür hale getirdi. Bardağın doluluğunu artırdı. Dört önemli gelişmeden söz edebiliriz.
Amerikan Merkez Bankası'nın Avrupa Merkez Bankası (ECB) ile yaptığı anlaşma çerçevesinde Avrupa piyasasına akıtılan dolarlar bankacılık sisteminin dolar sıkıntısını giderdi. Avrupa'da bankalar arasında doların günlük faizi Amerika'daki düzeylerine indi. Avrupa'daki hangi bankanın dolar borçlanmasında sıkıntı çektiği dedikoduları son buldu.
Tarih sırasına göre, ikinci ve üçüncü önemli gelişme, aralık ayı içinde yapılan liderler zirvesinde mali birliğe yönelik adımların atılması kararı ile Yunanistan'ın borçlarının gönüllülük esasına göre yeniden yapılandırılması için görüşmelerin başlaması tavsiyesiydi.
Dördüncü önemi gelişme ECB'nin üç yıl vadeli yüzde 1 faiz ile yeni bir borç verme penceresi açıp bu kanaldan bankalara 500 milyar Euro'ya yakın para vermesiydi. ECB'nin bu girişimi Avrupa bankalarının likidite açısından zor duruma düşebileceği olasılığını ortadan kaldırdı. Güven artırıcı bir unsur oldu.
Dört önemli gelişmenin ardından, kendi aldıkları önlemlerin de katkılarıyla İspanya ve İtalya'nın borçlanma faizleri düştü. Çeşitli anketlerde güven endeksleri arttı. Piyasalarda risk iştahı arttı. Geçen yılın son üç ayında Almanya'nın yüzde 3 gibi bir ekonomik büyüme yakalaması moralleri düzeltti. Bunların hepsi bardağın dolu tarafıydı.

BÜYÜME SORUNU
Bardağın boş tarafı dolu tarafını gölgede bırakacak nitelikte. Her şeyden önce, parasal önlemler moralleri düzeltse de, önlemlerin ancak geçici rahatlık sağlayabileceği biliniyor. Zaman kazanılıyor. Kazanılan zamanın iyi kullanılıp kullanılamayacağı bilinmiyor. Parasal önlemler son üç yıldır zaman kazandırmıştı, ama bir ilerleme sağlanamamıştı.
Sorunların başında, borçlu ülkelerdeki ve artık diğer ülkelere de yansıyan "büyüme sorunu" geliyor. Bu konuda bir çıkmaz yaşanıyor. Kamu açıklarının azaltılması yönünde alınan kararlar özel kesimin yatırım ve tüketim talebini olumlu yönde ateşlemediğinden, ekonomik büyümeyi daha da olumsuz etkiliyor. Euro Bölgesi ülkelerine yönelik büyüme tahminleri her geçen gün aşağı yönde güncelleniyor.
Örneğin, iki yıl evvel Yunanistan ekonomisine yönelik tahminler ekonomik büyümenin bu yıl pozitif olacağı yönündeydi. Şimdi, ancak 2014 yılında Yunanistan'ın ekonomik büyümeye geçebileceği düşünülüyor. Aynı şekilde, İspanya'nın geçen yıl milli gelirlerinin yüzde 6'sı civarında bütçe açığı vereceği tahmini yapılırken, bütçe açığının milli gelirlerinin yüzde 8'ine ulaştığı anlaşılıyor. Sorun, bütçe açığının mutlak değeri değil, milli gelir büyümesinin beklenenin altında kalması. Bu yıl İspanya ekonomisinin yüzde 1.5 küçüleceği bekleniyor.

YUNANİSTAN
Yunanistan'ın borçlarının yeniden yapılandırılması görüşmeleri henüz tamamlanamadı. Arzulanan, borçların azaltılıp
2020 yılında Yunanistan'ın toplam borçlarının milli gelire oranını bugünkü yüzde 160 düzeyinden yüzde 120 düzeyine çekebilmek. Milli gelir büyümesindeki belirsizlikler bu hedefi sorgulatıyor. Yani, istenilen yapılandırma olsa dahi, Yunanistan ekonomisinin borç sarmalından kurtulması şüpheli. Bu konuda belirsizlikleri azaltabilecek düzeydeki bir borç yapılandırması ise bankaların kabul edebileceği sınırın ötesinde görünüyor.
Euro Bölgesi Yunanistan konusunda bir ikilemde: gönüllülük esasına göre olabildiğince derin bir borç yapılandırılması mı yoksa iflas mı? Yunanistan açısından iki seçeneğin de olumlu ve olumsuz yanları var. Aynı zamanda, Euro Bölgesi açısından iki seçeneğin de ortak bir olumsuz yanı var: Bu uygulamalar diğer borçlu ülkeler için örnek teşkil edebilir. Yani, iki seçenekte de Euro Bölgesi'ndeki kriz kalıcı bir biçimde çözülmeyebilir.
"Bardağın dolu yanı geçici mi kalıcı mı?" diye tartışılırken, bugün sergilenen yaklaşımlarla bardağın boş tarafının kolay doldurulamayacağı izlenimi hâlâ çok güçlü. Bu izlenim Euro Bölgesi ekonomilerinin kredi notunu düşürdü ve düşürmeye de devam edebilecek. Avrupa kritik bir dönemeçte.