Advertisement

Küresel krizle beraber para politikası çok daha aktif olarak kullanılırken, maliye politikaları devre dışı kaldı. Maliye politikalarına odaklanan ülkeler yalnızca borç batağında olanlar. Diğerleri makro ekonomik dengeleri para politikasıyla olumluya çevirmeye çalışıyorlar.
Neden böyle oldu? Nedenler ülkeden ülkeye değişiyor. Ama, bazı ortak noktalar var. Büyüme ve istihdamı artırmak isteyen ülkeler maliye politikalarını gevşek tutmaya çalışıyorlar. Buna karşılık, Avrupa’daki kriz nedeniyle piyasalar ülke borçluluklarına karşı çok daha duyarlı hale geldi. Gevşek maliye politikaları ve artan borçluluk kıskacında maliye politikalarındaki esneklik büyük ölçüde sınırlandı. Para politikası tek umut oldu. Bu duruma örnek olarak gelişmiş ülke ekonomileri verilebilir.
Çok borçlu ülkelerde maliye politikalarının genişletici yönde zaten hiçbir esnekliği yok. Büyüme yapısal reformların uygulamaya konmasıyla yakından ilgili. O alanda sıkıntılar yaşanıyor. Bu ülkelerde de para politikası tek umut. Buna örnek olarak da Euro Bölgesi ekonomileri verilebilir.

NE OLURSA OLSUN BÜYÜMEK
Maliye ve para politikaları arasında bir seçim yapılırken, bazı felsefi yaklaşımlar da devreye giriyor. Deniyor ki, maliye politikaları gevşetildiğinde, yeniden sıkılaştırmak zor oluyor. Maliye politikaları gevşeme yönünde esnek, ama sıkılaştırma yönünde katı. O halde, ekonomide geçici bir genişleme politikası uygulanacaksa, para politikası, maliye politikalarına göre, daha uygun. Para politikası gevşeme yönünde de, sıkılaştırma yönünde de esnek olabiliyor.
Genellikle para politikası da genişleme yönünde esnek olup özellikle geç kalındığında daraltıcı yönde çeşitli riskleri içerir. Örneğin, 2001 yılıyla birlikte Amerika’da genişleyen para politikası varlık balonlarının şişmesine yol açarken, daha sonra para politikasının daraltıcı yönde kullanılması küresel düzeyde bir krizin çıkmasının önemli ateşleyicilerinden oldu. Kaldı ki, daraltıcı yönde kullanılan para politikasının küçümsenmeyecek siyasi muhalefetle karşılaşması göz ardı edilemez.
Aslında, tüm ekonomi politikaları mikro bazda genişletici yönde esnek, daraltıcı yönde o denli esnek değildir. Genişletici yönde uygulanan politikalar siyasi otoriteden destek alırken, daraltıcı yöndeki politikalar hoş karşılanmaz. Makro ekonomik dengelerde bir çıkmaza girildiğinde, kısacası bir zorunluluk halinde, daraltıcı yöndeki ekonomik politikalar başkaca seçenek olmadığından devreye girer. Borç krizindeki ülkeler buna iyi bir örnek.
Küresel krizden bu yana neredeyse dünyanın her yerinde para politikası tek başına makro ekonomik dengesizliklerle mücadele eden bir araç haline dönüştü. Bu süreçte, enflasyon riski, enflasyonun göreli olarak yüksek olduğu ekonomilerde dahi, göz ardı edilme eğiliminde. Oyunun adı, ne olursa olsun büyümek. Enflasyon riskinin en fazla olduğu gelişmekte olan ülkelerde bu eğilim daha net bir biçimde gözleniyor.

OYNAK BÜYÜME, YÜKSEK ENFLASYON
Bir anlamda, para politikası yoluyla ülkeler kendilerini birbirlerinden olumlu yönde ayrıştırma peşinde. En çok ticaret yapılan ülke ekonomileri sorunlar içinde boğuşurken, diğerleri kendilerini bu ülkelerden soyutlama peşindeler. En sorunlu kıta Avrupa olduğuna göre, herkes kendini Avrupa’dan soyutlamaya çalışıyor.
Geçmiş deneyimler bunun orta-uzun dönemde çok mümkün olmadığını gösteriyor. 2010 ve 2011 yılları özellikle gelişmekte olan ülkelerin Avrupa’dan göreli olarak ayrışabilecekleri izlenimi vermiş olsa da, Avrupa, tüm dünyayı kendisine çekebilecek kadar büyük bir ekonomi. Avrupa’daki sorunlar er ya da geç küresel ekonomiyi sarsacak nitelikte. IMF’nin geçen günkü yazımda söz ettiğim son raporu da bu nedenle oldukça karamsar.
Riskler büyük. Risklerin büyüklüğü küresel ekonomik büyümenin de oldukça inişliçıkışlı olabileceği olasılığını artırıyor. Oldukça oynak bir büyüme performansının yanında belki daha oynak ve yüksek enflasyon riski yaratılmış oluyor.