Advertisement

Rivayet muhtelif. Kimilerine göre, Türkiye'de yastık altında tutulan servet (altın ve döviz) 250-300 milyar dolara ulaşıyor. Yarım trilyon doları aştığını iddia edenler dahi var. Yastık altındaki servetin gerçek boyutu tam olarak bilinmese de çok büyük olduğu kesin. Bu boyuttaki bir ekonomik kaynağı kullanılabilir hale sokmak elbette çok önemli. Ama, nasıl?
Bu soru geçmişte de çok soruldu. Çeşitli öneriler gündeme geldi. Bazı öneriler uygulamaya da konulmaya çalışıldı. Sonuç değişmedi. Bazı ekonomik birimler servetlerinin önemli bir bölümünü yastık altında tutmak istiyorlar. Onları bu kararından caydıracak bir teşvik mekanizması da bulunabilmiş değil. Sorun böyle bir teşvik mekanizması üzerinde çalışanların yetersizliğinden değil, galiba servetini yastık altında tutmak isteyenlerin tercihlerinin katılığından kaynaklanıyor.

DEVLETE VE SİSTEME GÜVEN
Neden bu birimler servetlerini ille de yastık altında tutmak isterler? Bu konuda çeşitli fikirler öne sürülebilir. İlk akla gelen nedenlerden biri, bazı ekonomik birimlerin kayıtdışında kalma isteği. Bu birimler servetlerinin başkaları tarafından bilinmesini istemiyor. Devletin gücünden çekiniyorlar. Vergi mevzuatının hoyratça kullanılmasından korkuyorlar. Önlerinde bu korkularının çok da anlamsız olmadığını gösteren örnekler de var. 1940'11 yıllarda uygulamaya geçen servet vergisi ve 1999 yılı sonunda devlet iç borçlanma senetleri üzerinden kazanılan faizlerin geriye yönelik vergilendirilmeleri gibi örnekler bazı ekonomik birimlerin kayıtdışında kalmalarını haklı çıkarıyor. Kısacası, "Devlet el koyarsa?" korkusu bazı ekonomik birimlerde hâkim.
Ekonomik birimlerin bazıları bankacılık sistemine de güvenmiyor. Bankacılık sektörünün devletin bir uzantısı olduğu düşünülüyor. "Devlet ne derse bankalar onu yapar" gerçeğinden hareketle bankalardan gelecek 3-5 kuruşluk getiriden kolayca vazgeçebiliyorlar. Potansiyel getiriden vazgeçmenin de tarihsel nedenleri var.
Altın uzun dönemde reel alım gücünü koruyan bir yatırım aracı. Döviz de aynı şekilde. Altın da, döviz de 3-5 yıl bir şey kazandırmayabilir. Ama belli bir dönem sonra, kayıplar geri alınabiliyor. Dolayısıyla, vergi vermeden, el konulabilir korkusu yaşamadan yastık altındaki servetin getirisinden bazı ekonomik birimler memnun.
Piyasa hareketlerinden aslında tüm ekonomik birimlerin korkuları var. Yedi yıldır geçici zıplamalar haricinde yıllık enflasyon tek hanede gezdiği halde, bankalardaki mevduatların ortalama vadesi yüksek enflasyon yaşanan dönemlere göre fazla değişmedi. Çünkü, ekonomik birimler son yedi yıldır gözlediklerinin önümüzdeki yedi yıl da devam edeceğinden şüphe duyuyorlar. Bu anlamda, bankalardaki paralarını ortalama 40 gün vadeyle tutan ekonomik birimler ile servetlerini altın ve döviz cinsinden yastık altında tutanlar arasında fazla bir fark yok. İki grup ekonomik birim de ekonominin ileriki dönemlerde istikrarlı olacağından şüpheli.

YILLAR ALIR
O halde, servetleri yastık altından çıkarmanın yolu parasal teşvik ya da yaratıcı yatırım araçları sunmak olmayabilir. Uzun dönemde ekonomik istikrarın korunabileceğine yönelik ekonomik birimlerin ikna olması gerekiyor. Devletin korkulan bir oluşum olmaktan çıkarılması gerekiyor. Vergi mevzuatının hoyratça kullanılmasının önlenmesi gerekiyor.
Bütün bunlar bir günde ya da birkaç onyılda çözülebilecek sorunlar değil. Yüzyılların yeşerttiği yatırım biçiminin kısa dönemde tersine çevrilmesi beklenemez. Eski hataların bundan böyle tekrarlanmaması ve ekonomik istikrarın kalıcılığına ekonomik birimlerin ikna edilmesi en geçerli çözüm gibi görünüyor.
Bir başka açıdan bu konuyu irdelemeye devam edeceğim.