Advertisement

Avrupa ve Amerika'da yeni parasal genişlemeye gidilmesi kararı alındı. Avrupa Merkez Bankası (ECB) borçlanma faizi yüksek ülkelerin tahvillerini alarak faizleri daha makul düzeye çekmeye çalışacak. Amerikan Merkez Bankası (FED) da konut kredilerine baz edilmiş tahvilleri satın alarak yeni para basacak.
Her iki merkez bankasının da amacı varlık fiyatlarının artmasını sağlamak. Avrupa bu yolla içinde boğuştuğu borç krizini çözmek istiyor. Bu yolla Avrupa ekonomilerinin yeniden büyümeye geçmesi kolaylaşacak. Amerika ise varlık fiyatlarının artması yoluyla iç talebin artmasını (servet etkisi) ve ekonominin canlanmasını hedefliyor.

KENDİLERİNE PEK YARARI OLMUYOR AMA
Merkez bankalarının amaçlarına ulaşabilmeleri konusunda çeşitli şüpheler var. ECB borç krizini hafifletme yönünde bir adım attı. Ama, attığı adımın gerçekten bir fayda sağlayıp sağlayamayacağı bilinmiyor. Şu anda faizi çok yüksek olan ülkeler Yunanistan, Portekiz ve İrlanda. Bu üç ülke de Avrupa Birliği'nden (AB) yardım alan ülkeler. Dolayısıyla, ECB'nin yeni programından yararlanabilme olanağına sahipler. İspanya'nın faizi diğerleri kadar yüksek değil, ama korkutucu düzeyde. ECB programının yararlı olabileceği tek ülke belki İspanya. Ama, İspanya da açıkça AB'den yardım talep etmekten çekiniyor. Almanya, İspanya'nın böyle bir girişimde bulunmasını istemiyor. Yani, ECB bir program açıkladı, ama programın bir işlevi olup olmayacağı o denli açık değil.
Amerika'daki sorun parasal aktarım mekanizmasının arzulandığı ölçüde çalışmaması. FED kısa vadeli faizi sıfıra yaklaştırdı. Bilançosunu üç kattan fazla artırdı. Ne FED'in bastığı para, ne de faizlerin çok düşük kalması iç talebi arzulandığı ölçüde artırmaya yetmedi. New York Borsası endeksi kriz öncesi düzeye geldi. Yani, kriz dönemine göre parasal servet arttı. Ama, artan servet mal ve hizmetlere olan talebi artırmakta yetersiz kaldı. Amiyane tabiriyle, basılan para Wall Street'te takıldı, reel ekonominin sokaklarına giremedi.

BİZLERİ HIRPALIYOR
Gelişmiş ülke merkez bankalarının bastığı para belki kendi ülkelerindeki ara sokaklara girmiyor, ama bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin piyasalarına çok kolaylıkla giriyor. Bundan önceki parasal genişlemelerde olduğu gibi, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler iki açıdan zor duruma giriyorlar.
Birincisi, gelişmiş ülkeler para bastıkça, yalnızca o ülkelerdeki finansal varlıkların fiyatları değil, tüm dünyada petrol başta olmak üzere emtia fiyatları artıyor. Gıda ve enerji pahalılaşıyor. Petrolün varili 100 doları aştı. Gelişmekte olan ülkeler enflasyon ithal etmek durumunda kalıyorlar. Gelişmiş ülkeler para bastıkça, enflasyonu yakından gözeten ülkeler kendi paralarını piyasadan çekmek durumunda kalıyor. Belki, ekonomik büyümeleri olumsuz etkileniyor.
İkincisi, gelişmekte olan ülkelerin parası gelişmiş ülke paralarına göre değer kazanıyor. Ülkelerin kısa dönemde rekabet gücü azalıyor. Ekonomi politikasının yürütülmesinde zorluklar başlıyor. Ekonomik büyümede sıkıntılar başlıyor.
Sorun yalnızca gelişmekte olan ülkelerle de sınırlı değil. Örneğin, Avrupa ve Amerika para bastıkça, ihracata dayalı olarak büyüyen Japonya'nın parası da değer kazanıyor. Tek başlarına müdahale etmeye çalışıyorlar. Olmuyor. Japon Yeni kurunun ABD Doları'na karşı 82 yen civarına gelmesi kabul edilemez diye konuşulurken, bugünlerde bu eşik 75'e indi. Japon Yeni değerlendikçe, Japon ekonomisinin büyümesi engellenmiş oluyor.
Avrupa ve Amerika'nın kendi ekonomilerini düzeltmek için bulduğu yöntem diğer ülkelere belli bir maliyet yüklüyor. Avrupa ve Amerikan ekonomileri bu haliyle de belki küresel ekonomiye bir maliyet yüklüyor. Düzelmekte zorlanmaları diğerlerinin yüklendiği maliyeti daha da artırıyor.