Advertisement

Hükümet üyeleri arasında geçen fren-balata tartışması komik bir hal aldı. Hükümetin bir kanadı
sürdürülebilir ekonomik dengeler açısından ekonomik büyümeyi aşağı çekmek için fren yapmanın yararlı olduğunu söylüyor. Bir başka kanat çok fren yapılırsa, balataların aşınacağını, arabadan (ekonomiden) pis kokular geleceğini iddia ediyor. Hükümet içinde uygulamadaki ekonomi politikalar hakkında görüş ayrılığı olduğu çok belli. Her ne kadar tartışma Merkez Bankası'nın söylevleri üzerinde dönse de, ekonomi idaresinde görüş ayrılıkları gazete sayfalarına ve televizyon ekranlarına yansımış durumda.

BÖLÜNMÜŞLÜK
Yemek sevenler der ki: "Bir mutfakta birden fazla aşçı olursa, o mutfaktan doğru dürüst yemek çıkmaz." Denizciliği sevenler de, "Bir gemide birden fazla kaptan olursa, o gemi ya karaya oturur ya da batar" derler. Fren-balata tartışmasının temelinde aslında hükümet düzeyinde ekonomi yönetimindeki bölünmüşlük var. Türkiye bu çeşit bölünmüşlüklerden geçmişte çok çekti. Aynı yanlışı tekrarlamamalı. Hükümet düzeyindeki bölünmüşlük, hiçbir şey yapmasa, ekonomik birimlerin beklentilerini olumsuza döndürüyor. Ekonomi Bakanlığı kuruldu, sorumluluk alanı yalnızca dış ticaret ve özellikle ihracat. Biraz da teşvik ve yabancı sermaye. Ekonominin yönlendirilmesi yalnızca ihracat ya da teşvik değil. Dolayısıyla, yanlış bir isim. Kalkınma Bakanlığı kuruldu. Bakanlık, aslında Hazine Müsteşarlığı'nda bir genel müdürlük olması gereken eski Devlet Planlama Teşkilatı'ndan oluşuyor. Maliye, sanayi, tarım ile gümrük ve ticaret bakanlıkları gibi geleneksel bakanlıkları da eklersek, Hazine Müsteşarlığı ile birlikte 7 farklı birim ekonomi yönetiminden sorumlu. Bunların koordinasyonu da bir Başbakan Yardımcısı'nın sorumluluğunda. Başbakan değilseniz, bu sayıdaki siyasi şahsiyeti koordine etmek pek mümkün değil. Geçmişte de mümkün olmadı. Böyle durumlarda, bazıları bildiği doğruları söyler, bazıları Başbakan'ın söylemek istediğini söyler. Ekonomi yönetiminin önemli parçalarından biri Merkez Bankası. Siyasetten bağımsızmış gibi görünse de, siyasi destek almadan işlerini götüremez. Merkez Bankası hükümetin bir kanadından destek alırken, diğer kanadından yumruk alıyor.

BEKLENTİLER OLUMSUZA DÖNÜYOR
Son dönemdeki ekonomik performansın siyasi açıdan beğenilmediği anlaşılıyor. Cari açık biraz düştü, ama ekonomik büyümenin yüzde 9'dan yüzde 3'ün altına gelmesine değdi mi? Vergi tahsilatını artırarak bütçe disiplinini sağlamak varken, dolaylı veri oranlarını artırarak enflasyondaki düşmeyi geciktirmek, iç talebin daha da kısılmasına neden olmak, belki de faizlerin inmesini engellemek doğru muydu? Bu sorulara hükümet içinde farklı yanıtlar veriliyor. Bir fren lafıdır gidiyor, ama gerçekten de fren yapılıp yapılmadığı o denli açık değil. Kamu harcamalarında gaza basıp bütçe açığının artmasını "Fren yapılıyor" diye nitelendirmek pek mümkün değil. Para politikası fren yapıyorsa, faizler neden düşüyor? Para politikasının da fren yaptığını söylemek zor. Daha temel bir sorun varmış gibi görünüyor: Fren falan yaptığımız yok, araba gaz yemiyor, kendi kendine yavaşlıyor. Zaten önümüz de yokuş. Siyaset, tercihini her zaman ekonomik büyümeden yana koyar. Aslında, fren-balata tartışması da büyüme tercihinin siyasette giderek ağır basmasının sonucu. Tartışma sırasında önemli bir nokta ihmal ediliyor. Hükümet düzeyinde kamuoyu önünde yapılan bu çeşit tartışmalar ekonomik birimlerin beklentilerini daha da olumsuza çevirip fren yapılmadığı halde, arabanın gaz yemesini daha da engelliyor.