Advertisement

2001 krizinden bu yana Hazine'nin yurtiçinden yaptığı borçlanmanın yapısı radikal bir biçimde değişti. Değişimin arkasında enflasyonun düşmesi, iç borçlanma piyasasının derinleşmesi ve kamunun borçlanma ihtiyacının düşmesi vardı. Belki en az bunlar kadar önemli, Hazine Müsteşarlığı'nın borç idaresindeki mahareti de vurgulanmalı.
Ekonomide bir olay diğerini etkiler. O bir olay etkilediği diğer olaydan etkilenir. Bir süre sonra hangi olayın neyi tetiklediğini ayrıştırmak zorlaşır. Hazine'nin iç borç idaresi de benzer bir etki-tepki sürecinde çok iyi noktalara geldi. Enflasyon düşerken, Hazine'nin borçlanma maliyeti gecikmeli olarak düştü. Borçlanma vadesi uzamaya başladı. Faizlerin düşmesi bütçede faiz harcamalarını göreli olarak düşürüp Hazine'nin borçlanma ihtiyacını azalttı. Azalan borçlanma ihtiyacı hem borçlanma maliyetini düşürdü hem de düşen enflasyon ile beraber borçlanma vadesinin uzamasını kolaylaştırdı.

VADE UZADI MALİYET DÜŞTÜ

Piyasa tepkisini tam olarak ölçebilmek için Hazine'nin nakit karşılığı yaptığı iç borçlanmaları irdelemek daha anlamlı. 2003 yılı sonunda nakit karşılığı borçlanmalarda ortalama kümülatif vade 11.6 ay olmuştu. Yaklaşık bir yıl ortalama vade demek yıl içinde yapılan toplam borçlanmanın bir yıl içinde tümünün yeniden borçlanılması gerektiğine işaret eder. Dolayısıyla, devlet iç borçlanma senetleri piyasasında ciddi bir baskı vardı.
Ortalama enflasyonun yüzde 10'un biraz üzerinde olduğu 2003 yılında Hazine'nin nakit karşılığı yaptığı borçlanmalarda ortalama kümülatif maliyet yıllık yüzde 40.2 olarak gerçekleşti. İstikrara giden yolda ödenmek zorunda olan reel faiz çok yüksekti.
2004 yılının ortalarında yıllık tüketici enflasyonu ilk kez tek haneye inmişti. Hazine'nin borçlanma faizi biraz gecikmeyle hızla düşmeye başladı. 2005 yılının sonunda nakit karşılığı yapılan iç borçlanmalarda ortalama kümülatif maliyet yıllık yüzde 16.2'ye geriledi. Aynı bazda ortalama vade 27.7 aya yükseldi. Yani, yıl içinde yapılan toplam borcun yaklaşık yarısı bir yıl içinde yeniden borçlanılmak zorunda oldu. Piyasa üzerindeki kamu borçlanma baskısı büyük ölçüde hafiflemeye başladı. Ortalama vadenin uzamasıyla ortalama maliyette düşüş hızlandı.
2006 yılı ortasında döviz kurundaki dalgalanmalara ve sonrasında enflasyondaki yükselişlere rağmen, 2007 yılı sonuna gelindiğinde, nakit karşılığı yapılan iç borçlanmalarda ortalama kümülatif vade 34 aya çıkarken, yıllık ortalama maliyet yüzde 18'de kaldı. Küresel kriz sonrasında, 2011 yılı sonunda ortalama vade 44.7 aya yükselirken, ortalama maliyet yıllık yüzde 8.6'ya geriledi.

EĞİLİM TERSE DÖNMEMELİ

Bu yılın ağustos ayı sonu itibarıyla kümülatif ortalama vade 60 ayı (5 yıl) geçti. Yıllık ortalama maliyet yüzde 9.2'ye çıktı. Ortalama vadenin artışında göreli bir istikrar söz konusu. Geçici ekonomik dalgalanmalar ortalama vadenin uzama eğilimini çok değiştirmiyor. Ama, Hazine'nin iç borçlanmasındaki ortalama maliyet diğer ekonomik verilere, özellikle enflasyon görünümüne göre çok daha hassas.
Geçen yılın ağustos ayı sonunda kümülatif ortalama vade 47.5 ay olurken, ortalama maliyet yıllık yüzde 8.5 olmuştu. Son dönemdeki enflasyon görünümü ortalama borçlanma maliyetini yüzde 8.5'ten yüzde 9.2'ye getirdi. Artan maliyet ve artan nominal borçlanma ihtiyacıyla birlikte bütçedeki faiz harcamalarında da ilk kez artış yaşandı. Şimdilik kaygı duyulacak bir durum olmasa da, vadeyi uzatıp maliyeti geri çeken ekonomik dinamiklerin ters çalışmaya başladığında, belki daha hızlı bir biçimde ortalama vadeyi düşürüp maliyeti artırabileceği unutulmamalı.