Advertisement

Avrupa Merkez Bankası (ECB) geçen ay yaptığı politika toplantısında Avrupa Birliği'nden (AB) mali destek almak için bir program yapan ülkelerin devlet tahvillerini ikinci piyasada alacağını duyurdu. Aslında ECB'nin bu kararı İspanya için çıkmıştı. İspanya'nın İtalya'ya bulaşması engellenmek istendi.
Avrupa'da hâkim olan görüşe göre, finans piyasaları Avrupa'nın sorunlu ya da yarı sorunlu ülkelerine karşı önyargılı. Bu ülkeler ne kadar iyi işler yapsa da, piyasalar yapılan doğru işleri görmüyor ya da görmek istemiyor. Sonuçta, bu ülkelerin borçlanma faizleri çok yükseklere çıkıyor. Artan borçlanma maliyetiyle iyi işler yapan ülkeler cezalandırılıyor ve yapılan iyi işler artan borçlanma maliyetiyle yine yetersiz kalıyor.

ALMANYA VİZE VERİRSE
ECB bu anlayışla devreye girdi. İyi işler yapan ülkeler piyasalar tarafından cezalandırılıyorsa, ECB sonsuz parasal gücüyle piyasaya girip bu ülkelerin borçlanma maliyetlerini makro ekonomik dengelerin ima etmesi gereken yere getirir. Bir süre sonra piyasalar da yapılan iyi işlerin sonuçlarını görür, ikna olur ve bu ülkelerin borçlanma maliyetleri istikrarı tehdit eden bir düzeyde kalmaz.
Bu teorik çerçeve içinde, aslında ECB şunu söylüyor: "Önce AB-IMF-ECB cenderesinden geç, ondan sonra yardım bekle." Geçmiş deneyimlerden yola çıkarsak, ECB'nin bu yaklaşımını şöyle de yorumlayabiliriz: "Almanya'nın masasına oturmadan benden yardım bekleme." Önce Almanya'dan vize al!
ECB'nin tahvil alma kararı İspanya için çıkmıştı. Piyasalar da bu karara hemen tepki verdi. İspanya'nın on yıl vadeli tahvilinin ikinci piyasadaki yıllık faizi yüzde 7'yi geçmişken, yüzde 5'lere geriledi. İspanya'dan sonra İtalya'nın da aynı kulvara girebileceği beklentisiyle, İtalya'nın aynı özellikteki tahvilinin faizi yüzde 6'lardan yüzde 5 civarına geldi. Piyasa tepkisini verdi, şimdi İspanya'yı bekliyor. ECB de İspanya'yı bekliyor.

TAŞLAR YERİNDEN OYNAYABİLİR
İspanya karar vermekte zorlanıyor. AB yardımı talep ederse, ECB'nin yardımıyla İspanya'nın borçlanma maliyeti hızlı bir biçimde sürdürülebilir bir düzeye gelebilir. Ama, bunun maliyeti daha sıkı maliye politikasıyla daha derin bir resesyon ve daha yüksek bir işsizlik olabilir. İspanya'nın kendi iradesiyle açıkladığı mali programın AB ve IMF gözünde pek itibarı yok. Dolayısıyla, ECB'den destek alabilmek için İspanya'nın daha radikal çözümlere gitmesi gerekiyor.
İspanya AB yardımı talep etmeyip kendi açıkladığı programı uygularsa ne olur? ECB'nin artık devrede olmayacağını gören piyasalar bugün dahi sürdürülebilir olmayan İspanya'nın borçlanma maliyetini daha da yukarılara çekebilirler. O düzeydeki borçlanma faizi aslında İspanya'nın finans piyasalarına ulaşımının kesilmesi anlamına gelir. Bu durumda İspanya çaresizlikten AB yardımını ve ECB desteğini talep eder.
Bütün yollar aynı yere çıkıyor. Bilinmeyen, İspanya'nın AB yardımı ve ECB desteğini talep edip etmeyeceği değil, yardımı ne zaman talep edeceği. Siyasi açıdan pek sevimli olmasa da, teknik olarak ne kadar erken yardım talep ederlerse, İspanya için o kadar iyi olacakmış gibi görünüyor.
İspanya'nın vereceği karar kısa dönemde Euro Bölgesi'ndeki taşları da yerinden oynatabilecek nitelikte olabilir. Yardımı geri çeviren İspanya, İtalya'yı da ateşe atar mı? ECB daha fazla yumuşar mı? Almanya İspanya'nın ekonomik bir felakete sürüklenmesine seyirci kalabilir mi? Bu soruların yanıtlarını çok yakında öğreneceğiz.