Advertisement

Dört ay önce, haziran ayının başlarında küresel ekonomiye yönelik beklentiler ve moraller çok bozuktu. Avrupa ekonomilerinde durgunluğun derinleşeceği bekleniyordu. Euro'nun bugünkü haliyle devam edip etmeyeceği tartışılıyordu. Amerikan ekonomisinin büyümesi yavaşlarken, yeni bir durgunluğun kapıda olup olmadığı merak ediliyordu.
Şimdi durum biraz farklı. Euro'nun geleceği eskisi kadar sorgulanmıyor. Avrupa ekonomilerinin gelecek yıl yeniden büyümeye geçebileceği düşünülüyor. Amerikan ekonomisinde büyümenin yeniden hızlanacağı bekleniyor. Gelişmekte olan ülkelerde büyümenin yavaşlaması kaygı ile izlense de, gelişmiş ülkelerde büyümenin hızlanmasının gelişmekte olan ülkeleri de olumlu etkileyeceğinin hesabı yapılıyor.

OLUMLU GELİŞMELER
Son dört ayda ne oldu da, küresel ekonomiye yönelik iyimserlik arttı?
Ekonomik verilerde iyimserliği artıracak bir eğilim henüz ortaya çıkmadı. Aksine, dört ay öncesine göre, Amerikan ekonomisinin daha yavaş büyüdüğünün farkına varıldı. Doğal felaketten sonra hızlı bir toparlanma sürecine giren Japonya'nın yeniden ivme kaybetmekte olduğu anlaşıldı. Avrupa'daki resesyon biraz daha derinleşti. Gelişmekte olan ülkelerin büyümesindeki yavaşlama beklentilerden daha fazla oldu.
Ekonomik verilerin iyimserliği artıracak bir tarafı yok. Ama, son dört ayda alınan bazı kararların bugünkü olumsuz eğilimleri tersine çevirebileceği yönündeki beklenti oldukça güçlü. Gelişmiş ülkelerdeki parasal genişleme girişimleri beklentileri olumluya döndürdü. Amerika parasal genişlemede başı çekiyor. Ardından Euro Bölgesi ve İngiltere geliyor. Bunlara göre daha az olmakla beraber Japonya'da da sınırlı bir parasal genişlemeye gidilmesi olumlu olarak görülüyor. Deflasyon sürecinden çıkabilmesi için Japonya'nın bu konuda daha cesur davranması arzulanıyor.
İyimserliği artıran yalnızca parasal genişleme değil. Avrupa Merkez Bankası'nın borçlanma maliyeti sürdürülemez düzeydeki ülkelerin bonolarını ikinci piyasada hiçbir sınır koymadan alabileceği kararı Euro'nun geleceğine yönelik kaygıları büyük ölçüde azaltmış. İspanya ve İtalya gibi ülkelerin son haftalarda borçlanma maliyetlerindeki düşüşler zaten bunu gösteriyordu.
Avrupa İstikrar Fonu (ESF) altında bütün kurtarma fonlarının birleştirilip sanki bir banka gibi borçlanarak sorunlu ülkelerin bonolarını birinci piyasadan dahi alabilmesi moralleri düzelten bir başka etken. Bununla da kalmayıp Avrupa'daki bankaların gözetim ve denetiminin tek çatı altında toplanması fikri ve banka kurtarmalarının ESF aracılığı ile yapılabileceği beklentisi çok olumlu olarak görülüyor. Gerçi bu konuda İsveç gibi ülkelerden çatlak sesler çıkmaya başladı, ama henüz İsveç, Finlandiya ve belki Almanya'nın bu konudaki çekinceleri bu projeyi öldürme noktasına getirmedi.

RİSKLER
"İyimserlik arttı da, artık küresel ekonominin önü açıldı mı yoksa riskler var mı?" diye sorulduğunda, aslında risklerin listesinin iyimserliği artıran gelişmeler listesinden daha uzun olduğunu görüyorsunuz. Riskler neler?
1. Parasal genişlemenin büyümeyi uyarıp uyarmayacağı belli değil. Giderek gücü azalan para politikasının büyüme açısından hiçbir işe yaramadığı görülebilir. 2. Çin ekonomisinde büyümenin daha da yavaşlaması gelişmiş ekonomilerin işini zorlaştırabilir. Ekonomiyi uyarmaya yönelik girişimlerin ne denli başarılı olacağı henüz kestirilemiyor. 3. Siyasi çekişmelerle Amerika'da büyümeyi engelleyen vergi artışları gerçekleşirse (fiscal cliff) küresel ekonominin görünümü olumsuz yönde radikal bir biçimde değişebilir. 4. Euro'ya yönelik kararlar alındı, ama ortada henüz uygulanan bir şey yok. Avrupa'da beklentiler düzelmezse, Euro Bölgesi bugünkünden daha zor bir duruma gelebilir. 5. Jeopolitik risklerle petrol fiyatlarının artması küresel büyümenin ivme kazanmasını engelleyebilir. 6. Avrupa'nın sorunlu ülkelerinde Euro karşıtı hissiyat artabilir. 7. Özellikle Amerika ve İspanya'da konut fiyatlarının toparlanmaması sorunları daha da ağırlaştırabilir.
Beklentiler açısından dört ay sonra dört ay öncesine dönmemiz şaşırtıcı olmaz.