Advertisement

Parasal birliğe tam olarak geçilmeden önce parasal birliğin olası üyelerinin ekonomilerinin birbirine yakınlaşması (convergence) için çok çaba harcandı. Amaç, birbirine benzeyen ekonomilerin parasal birliğin üyesi olmasıydı. Ancak bu şekilde, parasal birlik içinde ülke ekonomileri sorunsuz ve sürdürülebilir bir büyüme sürecine girebilirlerdi.
1990'lı yıllar aday ülke ekonomilerinin yakınlaşma çabası içinde geçti. O dönemin sonunda uygulamaya konan kur mekanizması (ERM), parasal birliğe aday ülkelerin paralarının Avrupa Birliği'nin ortak parasına göre sabitlenmesiydi. Daha sonra aday ülkelerin kendi paralarını sabitlediği endekse Euro dendi ve parasal birlik fiilen uygulamaya geçmiş oldu. Euro hayata geçtiğinde, ekonomiler arasındaki yakınlaşma büyük ölçüde başarılmıştı. Euro'nun hayata geçmesi bazı alanlarda yakınlaşmayı daha da hızlandırmıştı.

ÇÖZÜM TEK
Almanya'nın borçlanma faizi baz alınırsa, 1990'lı yılların başında Almanya'nın borçlanma maliyetinin 2-3 katı maliyetle borçlanan ülkelerde 1990'lı yılların sonunda faizler hızla Almanya'nın faizine yaklaştı. Enflasyon büyük ölçüde birbirine yaklaştı. Belçika ve İtalya istisna olmak üzere, kamu borçlanması ve bütçe açıkları bütün aday ülkelerde kabul edilebilir düzeylere geldi. O dönemde çok sık kullanılan yakınlaşma (convergence) büyük ölçüde başarılmıştı. Maliye birliği olmadan parasal birliğin temelinin oluşturulmuş olduğu izlenimi vardı.
Parasal birlik oluştuktan sonra ülkeler arasında daha derin bir yakınlaşma değil, aksine uzaklaşma (divergence) sürecine girildi. Ortak para bu süreci teşvik etti de denebilir. Bütçe açıkları bazı ülkelerde artma eğilimine girdi. İşçi maliyetleri bazı ülkelerde hızla artmaya başladı. Verimlilik ve rekabet gücü bazı ülkelerde gerilemeye başladı. Örneğin, 2000 yılını 100 olarak alırsak, 2009 yılına gelindiğinde nominal olarak işçi maliyeti Almanya'da 106 olurken, İrlanda'da 146, Yunanistan'da 133, Portekiz'de 127 olmuştu.
Ekonomide ülkeler birbirlerinden uzaklaşırken, piyasalar bu uzaklaşmaya aldırmadılar. Euro içindeki ülkelerin faizleri birbirine yakın olmaya devam etti. Aslında, piyasalar Almanya'dan uzaklaşan ülkelerin borçlanmalarını 2000 yılından 2008 yılına kadar yanlış fiyatladılar. 2008 yılından sonra Euro içindeki ülkelerin borçlanma maliyetlerinin birbirlerinden çok uzaklaşması, yani bugünkü durum aslında piyasa düzeltmesiydi.
Piyasa uyandı, kendini düzeltti, ama ekonomiler battı. Parasal birliğin geleceği hakkında şüpheler oluşmaya başladı. Çözüm aslında çok açık. Buraya nasıl gelindiyse, yapılanların tersi yapılıp yeniden başa dönülmesi gerekiyor. Yani, parasal birlik devam edecekse, birbirinden uzaklaşan ülke ekonomilerinin yeniden birbirlerine yaklaşması kaçınılmaz. Tedavi bu. Bu tedavinin başkaca bir alternatifi de yok.

VE ZAMAN ALACAK
Dünkü yazımda söz ettiğim ve Avrupa'ya yönelik iyimserliği artıran girişimlerin hiçbiri gerçek çözümle doğrudan bağlantılı adımlar değil. Avrupa Merkez Bankası'nın faizi yüksek ülkelerin bonolarını alması ya da bankaların tek elden gözetim ve denetimi, ülkeler arası verimlilik ya da işçi maliyeti farklarını azaltıcı çözümler değil. Bu girişimler asıl çözüme gidebilmek için ülkelere zaman kazandıran adımlar. Geçenlerde Tokyo'da verdiği bir mülakatta Ali Babacan'ın söylediği gibi, bu girişimler ancak ağrı kesici olabilirler, tedaviye yönelik ilaçlar değil.
Gerçek tedaviye giden yolda, hayat kalitesini artırmak için ağrı kesici önlemler elbette önemli. Ama, ağrı kesici girişimler asıl çözüm için politika yapıcılarda tembellik yarattığı takdirde, sorun çok daha işin içinden çıkılmaz bir hale gelebilir. Ne olursa olsun, Euro Bölgesi ekonomilerinin yeniden yakınlaşmayı başarabilmeleri uzun bir süreç. Dolayısıyla, Euro krizi çözüldü demek için yıllar gerekiyor.