Advertisement

Gözler yeniden kredi derecelendirme kuruluşlarına çevrildi. Ne zaman kredi notumuzu artıracaklar diye gözlerinin içine bakıyoruz. Kuruluşlardan bir tanesi İstanbul'da bir konferans düzenliyormuş. Notumuzun arttığını duyurmak İstanbul'daki konferans öncesi kredi derecelendirme kuruluşunun yapacağı iyi bir jest olurmuş. Hiçbir şey olmasa, notumuzun görünümünün olumluya dönemesi bekleniyor. Not artırımını iyice magazinleştirdik.
İstanbul'daki konferans öncesi gerçekten notumuzun arttığı ya da görünümün olumluya çevrildiği açıklanırsa, kredi derecelendirme kuruluşu da konuyu magazinleştirmiş olacak. Kredibilitesini sorgulatır hale gelecek. Kredi notu değerlendirmesi sürecini, başbakanın bir ilçeye gitmeden önce jest olsun diye ilçenin sokaklarının asfaltlanması gibi bir şey sanıyoruz galiba.

PİYASA NE DERSE GERÇEK O
Türkiye'nin kredi notu artmalı mı? Kısaca, evet. 1992 yılında BBB notu alan Türkiye ekonomisini bugünkü durumla karşılaştırdığımızda, çok açık bir biçimde şunu görüyoruz. O zamanki not doğruysa, şimdi notumuz A olmalı. Şimdiki notumuz doğruysa, o zamanki notumuz B- olmalıydı. Birinden biri yanlış. Belki de ikisi de yanlış. O zamanki notumuz BB olmalıydı, şimdiki notumuz da BBB+ veya A- gibi bir yerlerde olmalı.
Böyle giderse notumuz artacak. Zaten, finansal piyasalar Türkiye'nin notunu uzun süredir artırmış durumdalar. Geçenlerde büyük bankalarımızdan biri uluslararası piyasada 10 yıl vadeli bono ihraç etti. Borçlanmak istediği miktarın çok üzerinde talep geldi. Borçlanmanın maliyeti aynı vadede yatırım yapılabilir kredi notuna sahip İspanya Devleti'nin faizinden daha düşüktü. Bankamızın çok iyi olduğundan hiç kimsenin şüphesi yok. Ama, bu durum, bankadan değil, Türkiye ekonomine piyasaların verdiği nottan kaynaklanıyor.
Geçenlerde bir sanayi şirketi de yurtdışında 10 yıl vadeli tahvil ihraç etti. Borçlanmak istenen miktarın çok üzerinde talep geldi. Tahvilin faizi aynı vadedeki Amerikan devlet tahvili faizinin 175 baz puan üzerinde tespit edildi. Bugün İspanya da, İtalya da daha yüksek maliyetler ödeyerek borçlanabiliyorlar. Her ikisi de yatırım yapılabilir düzeyde kredi notuna sahip. Demek ki, uluslararası piyasalar kredi derecelendirme kuruluşlarının onayını beklemiyorlar, böyle bir onaya ihtiyaçları da yok. Önemli olan, kredi derecelendirme kuruluşlarının ne dediği değil, piyasaların ne dediği.

BÜYÜTÜLMEMELİ
Kredi notumuz yatırım yapılabilir düzeye gelirse, bağlı oldukları düzenleme çerçevesinde yatırım yapılabilir ülke tahvillerine yatırım yapan emeklilik fonları gibi kuruluşların Türkiye'ye uzun vadeli fonlar getirebileceği beklentisi var. Bu yöndeki beklentiler çok gerçekçi değil.
Tahvil yatırımcısını uzun vadeli tahvil aldı diye uzun vadeli yatırımcı olarak değerlendirmek yanlış. Piyasası varsa, tahvil yatırımı, itfa vadesi ne kadar uzun olursa olsun, vadesiz yatırımdır. Bu kuruluşlar yalnızca kredi notuna da bakmıyorlar. Baksalar, İspanya ve İtalya'nın durumu bugün çok farklı olurdu. Haklarındaki düzenleme ne olursa olsun, bu kuruluşlar da piyasanın değerlemesine daha fazla kıymet veriyorlar. Yirmi yıl önce, kredi notumuz BBB diye, bu kuruluşlar Türkiye'ye uzun vadeli para mı akıttılar? Hayır.
Kredi notu artışını çok fazla büyütmemek gerekiyor. Büyüttükçe, kredi derecelendirme kuruluşlarına hak ettiklerinden daha fazla bir değer biçmiş oluyoruz.