Advertisement

Bir kredi derecelendirme şirketinin Türkiye'nin kredi notunu BBB-'ye yükseltmesiyle "Gelsin paralar" gibi bir beklenti oluşuyor. Hükümet üyelerinin bazıları, kredi notunun "Yatırım yapılabilir" düzeye gelmesiyle Türkiye ekonomisine girecek doğrudan yabancı yatırımların miktarını hesaplamışlar bile.
"Hak ettiydik; geç kaldılar; notumuz daha da yüksek olmalı" gibi tartışmaları bir tarafa bırakırsak, odaklanmamız gereken asıl konu birden fazla kredi derecelendirme kuruluşunun Türkiye'nin notunu "Yatırım yapılabilir" düzeye getirmesidir. Yalnızca bir kuruluşun notu, not artırımından beklenen "Gelsin paralar" diye özetlenebilecek durumu yaratmaz. İki ya da üç kuruluşun benzer not vermesi bu anlamda önemli.
Bütün kredi derecelendirme kuruluşları Türkiye'nin kredi notunu "Yatırım yapılabilir" düzeye getirdiğinde, beklediğimiz paralar gelecek mi?

PARALAR GELİRSE
Beklentiler şişirilmemeli. Piyasalar Türkiye'nin risk düzeyini zaten "Yatırım yapılabilir" düzeyde görüyordu. O nedenle bu yılın nisan ayından bu yana Türkiye'ye para yağıyor. Nisan-Ağustos döneminde cari işlemler açığı 19.8 milyar dolar olduğu halde, Türkiye'nin elde ettiği net dış finansman bunun neredeyse iki katı, 38 milyar dolar oldu. Bu sayede aynı dönemde Merkez Bankası'nın döviz rezervleri 16 milyar dolar arttı.
Notumuz arttı diye iki yönlü bir beklenti içine girilebilir. Birincisi, Türkiye ekonomisine daha fazla net dış finansman gelebilir. İkincisi, birincisiyle beraber Türkiye'ye gelen dış kaynakların türü değişebilir. Örneğin, son iki yıla göre, daha fazla doğrudan yabancı sermaye yatırımları gelebilir. Toplam dış finansmanın çok daha büyük oranının doğrudan yabancı sermaye yatırımı olarak gelmesi elbette arzu edilen bir durum. Bu yolla Türkiye ekonomisi dış finansman ihtiyacını yurtdışına borçlanmadan karşılamış oluyor. Daha fazla net dış finansmanın gelmesi ise farklı bir olgu.
Aynı cari işlemler açığı düzeyinde Türkiye'ye giren net dış finansmanın artması döviz kurlarının düşmesi, Türk parasının değer kazanması anlamına gelir. TL'nin değer kazanmasını önlemek için Merkez Bankası ya bu dövizleri TL basarak alacak ya da ROK denilen oranın artırılmasıyla bankaların elde ettikleri dövizleri Merkez Bankası'na borç vermeleri istenecek. Birincisi, para politikasının gevşemesi anlamına geliyor. İkincisi, olabilir de, olmayabilirde. Olmayabilir, çünkü ROK'un artmasıyla bir noktada bankalar TL munzam karşılıkları yerine Merkez Bankası'na döviz yatırmaktan vazgeçebilir. Olsa da, TL'nin değer kazanması önlenemeyebilir.

BÜYÜMEYECEK MİYİZ?
Artan net dış finansman karşısında, TL'nin değer kazanmasına paralel cari işlemler açığının artması daha büyük bir olasılık. Bu Türkiye ekonomisinin büyüme senaryosudur. Bu isteniyor mu, istenmiyor mu? O da, bir başka bilinmeyen. Not artışı Türkiye'ye gelen net dış finansmanı gerçekten artıracaksa, türü ne olursa olsun, büyüme senaryosuna geçemememiz farklı sorunlar yaratabilir.
Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının artması daha orta vadeli bir olgu. Çünkü, bu alanda talep kadar arz da önemli. Avrupa ekonomilerinin içine düştüğü sorunlar aslında Türkiye gibi ülkelere doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını sınırlayan en önemli etken. Not artışı bu gerçeği değiştirmiyor.
En arzulanmayacak senaryo, notumuzun artıp işlerin daha da kötüye gitmesi. Yurtdışından kaynaklanabilecek olumsuz rüzgârlar not artışının olumlu etkisini silip eskiyi de aratır bir durum yaratabilir. Bunun da kısa dönemde olasılığı düşük gibi görünüyor.