Advertisement

"Merkez bankaları son 5 yıldır iyice dağıldılar" dersek, çok abartmış olmayız.
Her işe koşar oldular. Her işi üstlenmeye rıza göstermeye başladılar. Ekonomik büyüme için merkez bankaları koşturuyor. Bankaların sağlıklı çalışmaları için merkez bankaları dümene geçiyor. İşsizliği azaltmak merkez bankalarının görevi oldu. Kısacası, birçok ülkede merkez bankası çoklu hedefe yöneldi. Bu arada enflasyonun bir risk değilmiş gibi görünmesi, merkez bankalarını daha da cesaretlendirdi.
Tüm finansal sistemin gözetim ve denetimini tek elde ve merkez bankasının dışında toplayan İngiltere birçok ülkeye örnek oluyordu. Şimdi bu sistemden vazgeçildi. Bankaların gözetim ve denetiminin önemli bir bölümü İngiltere Merkez Bankası'na veriliyor. Amerikan Merkez Bankası (FED) bankaların gözetim ve denetimindeki ağırlığını artırıyor. Tüketicilerin korunması dahi FED'in yetki alanına verildi. Avrupa Merkez Bankası, Avrupa Birliği'ndeki bankaların gözetim ve denetiminden sorumlu olmaya hazırlanıyor.

DEĞİŞEN YÜZLER
Paradigma değiştikçe aktörler de değişiyor. Değişen aktörler, paradigma değişimini hızlandırıyor. Benzer bir gelişmeyi kendi ülkemizde de yakından görüyoruz.
Tüm eleştirilere rağmen eski FED Başkanı Greenspan fiyat istikrarından ödün vermemek için FED'i siyasi müdahalelerden uzak tutmayı başarmıştı. Kendinden önceki Başkan Volcker'ın diktiği bayrağı yukarıda tutmayı başarmıştı. Greenspan'den sonra gelen Bernanke, son iki başkanla karşılaştırıldığında, çok farklı bir yaklaşım sergiliyor.
Avrupa Merkez Bankası Başkanı Draghi de çok farklı bir uygulama içinde. İlk Başkan Wim Duisenberg ve ikinci Başkan JeanClaude Trichet, Euro'ya itibar kazandırmanın tek yolunun fiyat istikrarı olduğundan yola çıkarak Avrupa Merkez Bankası'nı her türlü baskının dışında tutmayı başarmışlardı. Trichet'nin son döneminde artan baskılar Almanya'nın dahi başa çıkamayacağı düzeye geldiğinde, Avrupa, Almanya'nın etki alanının dışında birini, biraz da çaresizlikten, Avrupa Merkez Başkanı yapmayı başardı. Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nı yarı maliye (quasi-fiscal) politikaları uygulayan bir kuruma dönüştürdü.
İngiltere de benzer bir deneyimden geçiyor. Enflasyon konusunda çok başarılı olduğu iddia edilemese de Avrupa'da enflasyona odaklanmış merkez bankacılığının son kalelerinden biri, İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mervyn King idi. Gelecek yılın ortasında görev süresidoluyor. Yerine Kanada Merkez Bankası Başkanı Mark Carney geliyor. Mark Carney, enflasyona odaklı para politikasında değil, bankacılık sektörünün gözetim ve denetimindeki tecrübesi sayesinde bu göreve getiriliyor.

ASLINA DÖNÜŞ OLUR MU?
Değişen paradigma içinde hiç değişmeyen tek merkez bankası Bundesbank kaldı. Yeni ortama alışmakta zorluk çektiklerinden Almanlar da, kişisel itibarlarının değişen düzen içinde yıpranmasından çekinerek yavaşça sahneden ayrılıyorlar. Avrupa Merkez Bankası Başkanlığı için en güçlü adayken, Bundesbank Başkanı Max Weber istifa etti. Draghi'nin yolu açılmış oldu. Bundesbank'ın eski başkan yardımcısı Jürgen Stark, Avrupa Merkez Bankası İdare Kurulu üyesi olmuştu. Maliye benzeri politikalar konusunda baskı artınca, o da istifa etti. Bundesbank'ın şimdiki başkanı Jens Weidmann değişen paradigmayla tek başına mücadele ediyor. Onun da arada bir istifa edebileceği haberleri çıkıyor.
Değişen paradigma, aktörleri de değiştiriyor. Yeni paradigma enflasyon yaratmadan ekonomik büyümeye destek verebildiği ölçüde başarılı olacak. Küresel krizin yaralarının hâlâ tam olarak sarılamadığı bir ortamda yeni paradigma bir süre başarılıymış gibi görünebilir. Ama, orta-uzun dönemde merkez bankacılığında eskiye, yani aslına dönüş hiç şaşırtıcı olmaz.