Advertisement

Yıl başından az önce Merkez Bankası kaldıraç oranı belli bir düzeyin altında kalan bankaların munzam karşılık yükümlülüklerini tedricen artıracağını açıkladı. Kaldıraç oranı, bir bankanın özkaynaklarının bankanın aldığı toplam borçlara (bilanço içi ve seçilmiş bilanço dışı borçlar) oranıdır. Kaldıraç oranına göre munzam karşılık oranlarını ayarlamakla Merkez Bankası bankaların sermayelerine göre belli bir büyüklüğü aşmamasını istiyor. Sınırı aşmak bankalar için daha pahalı olacak.
Bu düzenleme bankacılık sektörünün sağlıklı çalışmasına yönelik bir düzenleme. Para politikasıyla bir alakası var mı? Elbette var. Para politikası bankacılık sektörü yoluyla ekonomik dengeleri değiştirir. Bankacılık sektörünün doğru dürüst çalışmadığı bir ekonomide doğal olarak para politikası da çalışmaz. Bankacılık sektörünün doğru dürüst çalışması Merkez Bankası'nın sorumluluğunda mıdır? Bazı ülkelerde bu sorunun yanıtı evet. Ama, bizde kendi yasasıyla kurulmuş Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) var. Bankacılık sektörünün sağlığından ve sağlıklı çalışmasından BDDK sorumlu. Bu düzenlemeyle Merkez Bankası BDDK'nın görev alanına tecavüz etmiş görünüyor.

GEREĞİ VAR MIYDI?
Konuya şöyle de bakılabilir: Merkez Bankası para politikasının etkin çalışabilmesine yönelik düzenlemeler yapabilir. Bu düzenleme de bu amaca yöneliktir. Konuya böyle yaklaşıldığında, Merkez Bankası'nın düzenleme yapabileceği alan bir hayli genişletilmiş oluyor. Sermaye piyasasının etkin çalışması da para politikasının etkinliği açısından önemlidir. O halde, Merkez Bankası Sermaye Piyasası Kurulu'nun (SPK) baktığı işlere de mi bakacak?
Merkez Bankası para politikasını doğrudan ilgilendiren konularda düzenleme yapmalıdır. Munzam karşılıklar düzenlemesi bunlardan biridir. Ama, bu düzenlemeyi bankaların sağlığıyla ilişkilendirmek Merkez Bankası'nın değil, BDDK'nın işidir.
Kimin işi olduğunu bırakıp düzenlemenin anlamlı olup olmadığına bakabiliriz. Kaldıraç oranı üzerine getirilen sınırın altında kalan bir banka olduğunu sanmıyorum. Belki, kamu sahipliğinde birkaç yatırım bankası hüviyetinde banka bu sınırın altında kalabilir. Onlar da munzam karşılık uygulamasına tabi değiller.
O halde neden böyle bir düzenlemeye gerek duyuldu? Birincisi, ileriye dönük bir önlem denebilir. İkincisi, diğer ülkelerden önce davranarak G-20 toplantılarında "Biz yaptık" diyebilmek. Bu konu Amerika'da ve G-20'de çok popüler.

BAZI RAKAMLAR
Konuya yaklaşılabilecek bir başka açı, düzenlemenin doğru olup olmadığı. Bizim gibi ülkelerde reel sektör çoğunlukla bankacılık yoluyla finansman bulur. Kaldıraç oranı işini başımıza saran Amerika'da ise bankacılık sektörü göreli olarak küçük olup reel sektör sermaye piyasaları yoluyla finansman sağlar. Amerika'da milli gelirin bir oranı olarak bankacılık sektörünün toplam büyüklüğü yüzde 97 kadarken, sermaye piyasasının toplam büyüklüğü yüzde 330 civarındadır. Aynı bazda, Avrupa Birliği'nde bankacılık sektörü yüzde 257, sermaye piyasası yüzde 244 büyüklüğündedir. Bizde bu oranlar bankacılıkta yüzde 95, sermaye piyasasında yüzde 60'tır. Kısacası, zaten cüce bir mali piyasamız söz konusu. Cüce kalmasını sağlayarak ekonomik büyümeye destek olamayız.
Türkiye gibi ülkelerde bankacılığın büyümesini sınırlamak ekonomik büyümeyi sınırlamakla aynı anlama gelir. Kaldı ki, belli başlı ülkelerle karşılaştırıldığında, bu yazının başındaki tanımıyla kaldıraç oranı Türkiye'de oldukça yüksektir.