Advertisement

Dünya haritasında en risksiz ülkeler gelişmiş ülkelerdi. Gelişmiş ülkelerdeki getiriyi düşük bulup riski biraz daha fazla seven yatırımcılar için gelişmekte olan ülkelerin bazıları bir seçenek oldu. Onlara "gelişen piyasalar" (emerging markets) dediler. Kimdi bu gelişen piyasalar?
"Gelişen piyasalar" sermaye hareketlerini serbest bırakmış, piyasa ekonomisini benimsemiş ve göreli olarak istikrar içinde olup gelişmiş ülke ekonomilerinden daha hızlı büyüyen bir avuç gelişmekte olan ülkeydi. Zaman içinde bu gruptaki ülkelerin sayısı arttı, ama hâlâ çok sayılmaz.
Gelişen piyasaların bir başka özelliği ekonomilerinin oldukça oynak olmasıydı. Oynaklık bazen ülkelerdeki politika yanlışlıklarından kaynaklanırken, bazen de yabancı yatırımcıların tercihlerinin değişmesiyle bu piyasalar inişli çıkışlı bir performans gösteriyorlardı. Aslında, bu piyasalardaki oynaklık yabancı yatırımcılara ek kazanç olanağı da yaratıyordu. Yani, bir anlamda oynaklık yabancı yatırımcılar açısından iyiydi. Oynaklık kriz haline dönüştüğünde kötü oluyordu.

GELİŞMİŞLERDE DE KRİZ ÇIKABİLİRMİŞ
1970'li ve 1980'li yıllardaki krizleri dışarıda bırakırsak (o dönemde "gelişen piyasalar" terimi daha icat edilmemişti ve yatırımlar daha fazla devletlere borç vermek şeklindeydi), dünyayı sarsan, gelişmekte olan ülkelerdeki ilk kriz, 1997 yılı yazında patlayan Asya Krizi oldu. Daha sonra patlak veren Rusya Krizi bunun üzerine tuz biber ekti.
Bütün olumsuzluklarına rağmen, gelişen piyasalar yabancı yatırımcılar açısından çekiciliğini kaybetmedi. Aksine, 2001 yılından sonra gelişmiş ülkelerdeki finansal piyasaların hızlanarak büyümesiyle gelişen piyasalar daha da popüler oldu. Bu piyasalara yönelen yabancı sermaye akımları hem hızlandı hem de derinleşti. Yılda 100-200 milyar dolar olan sermaye akımı 1 trilyon dolara yaklaştı ve geçti. Bu ülkelerde büyüme hızlandı. Büyüme hızlandıkça yabancı yatırımcılar için daha da çekici hale geldiler.
2007 yılı yazında başlayıp 2008 yılının sonbaharında derinleşen küresel kriz her şeyi altüst etti. Meğerse risk, gelişen piyasalarda değil, gelişmiş ekonomilerdeymiş. Gelişmiş ekonomilerde başlayıp tüm dünyayı esir alan krizin sonucunda yatırımcılar mali servetlerinin üçte birinden fazlasını kaybetti. Hiçbir krizde bu denli bir kayıp söz konusu olmamıştı. Daha fazla risk aldığını sanıp gelişen piyasalara yatırım yapanların kaybı, gelişmiş piyasalardaki kayıplara göre hiçbir şeydi. Kaldı ki, gelişen piyasalar çok çabuk toparladı. Yüksek büyüme performansını kısa sürede yeniden yakaladılar. Yatırımcı şunu gördü: Gelişmiş piyasalarda da kriz çıkabilirmiş.

RİSK AĞIRLIKLARI DEĞİŞİNCE
Risk haritası değişti. Artık gelişen piyasalar eskiden olduğu kadar riskli algılanmazken, gelişmiş piyasalar da eskiden olduğu kadar risksiz olarak algılanmıyor. Göreli risk ağırlıkları, gelişen piyasalar lehine değişti. Doğal olarak risk ağırlıkları değiştiğinde, yatırımların dağılımı da değişecek. Uluslararası yatırımcılar, eskiden daha yüksek getiri için daha fazla risk alan yatırımcılar değil, göreli olarak daha az riskli olduğu için gelişen piyasalara yatırım yapmak isteyen yatırımcılar haline gelecek.
Bu değişim makro dengeleri de değiştirecek. Gelişen piyasalarda getiriler göreli olarak daha düşük olurken, gelişmiş ekonomiler bugünkü düşük faizlerle yaşamakta zorlanabilecekler. Değişim, gelişen piyasalardaki ekonomi politikalarında da çeşitli zorluklara neden olacak. Yüksek sermaye akımlarıyla gelişen piyasalar nasıl mücadele edecek? Artan sermaye akımları gelişen piyasalarda yeni bir krizin tohumu mu olacak? Göreceğiz.