Advertisement

Tarihsel gelişim içinde para politikası uygulaması siyasetten bağımsız hale getirilmiş. Bunun nedeni, siyasetçilerin para politikasıyla ilgilenmek istemediklerinden değil... Siyasetçiler para politikasından anlamaz diye bir kural da yok. Para politikasının siyasetten bağımsızlaştırılmasının tek nedeni, şartlar ne olursa olsun, ekonomik birimleri fiyat istikrarının korunacağı yönünde ikna etme çabası. Bu sürecin ikincil sonuçları da var elbette. Ekonomik birimler fiyat istikrarının korunacağı yönünde ikna edilmeye çalışılırken, enflasyon yaratma olgusu da siyasi bir tercih olmaktan çıkarılmış oluyor. Siyasetçilerin para politikasını kullanarak enflasyon yaratabilecek girişimleri önlenmiş oluyor. Fiyat istikrarını korumak teknik bir kadroya bırakılmış oluyor.

ONLARDA

Fiyat istikrarı neden önemli? Çeşitli iktisatçılar fiyat istikrarının önemini vurgulamak için çeşitli örneklere başvurmuşlar. Biri “Enflasyon riski, bir futbol maçında ön sırada oturan izleyicilerin ayağa kalkması gibidir. İlk sıra ayağa kalktığında, maçı görebilmek için arkadakiler ayağa kalmak zorunda kalırlar. Sonunda, bütün stat maçı ayakta izlemek zorunda kalır. Herkes baştakinden daha kötü duruma razı olmak zorunda kalır“ demiş. Bir diğer iktisatçı, fiyat istikrarının bozulmasını “Toprak yolda bir kamyonun hızla gidip etrafı toz duman yapması“ olarak nitelemiş. Toz içinde ne kamyon şoförü önünü görebilir ne de sokaktaki insanlar. Yaşam bir kör dövüşüne dönüşür. Daha teknik çerçevede, fiyat istikrarı, ekonomik birimlerin ileriye dönük alacakları ekonomik kararlarda var olan riskleri düşüren bir olgudur. İleriye dönük riskler düştüğünde, ekonomik birimler ileriye dönük yatırımlarını artırabilecekler, tüketim ve tasarruf kararlarını daha doğru alabilecekler, kısacası, ekonomi daha verimli çalışacak. Fiyat istikrarının bozulması, artan riskler yoluyla ekonomik kaybın artması anlamına gelir. Fiyat istikrarını ve ona bağlı olarak para otoritesinin siyasetten bağımsızlığını sorgulatan her girişim, ekonomik kayıpların artması sonucunu doğurur. O nedenledir ki, tarihin akışı içinde siyasetçiler para otoritesinin siyasetten bağımsız kalmasına rıza göstermişlerdir. Zaten bu bağımsızlığın hukuksal altyapısını da siyasetçilerin kendileri oluşturmuşlardır. Bunun sonucu olarak para otoritesinin bağımsızlığını içine sindirmiş ülkelerde iktidardaki siyasetçiler para politikası konusunda hiç konuşmazlar. Konuşurlarsa, kamuoyu önünde para politikasının başarılarını öne çıkarıp başarısız oldukları alanı görmezden gelmeye çalışırlar. Bu demek değildir ki, siyasetçiler para politikasıyla ilgilenmezler ya da para politikasının belli bir duruş sergilemesi konusunda hiçbir fikirleri yoktur. Tam aksine. Her ülkede olduğu gibi, orada da siyasetçiler kapalı kapılar ardında para politikasını yönlendirmeye çalışırlar. Hiçbir şey yapamasalar, para otoritesinin idarecilerinin görev süresi bittiğinde, kendilerine göre birini seçmeye çalışırlar. Dışarı ser verirler sır vermezler.

BİZDE

Bizde böyle olmuyor. Hükümetteki bakanlar Merkez Bankası’nın tutumunu kamuoyu önünde eleştirmekten çekinmiyor. Merkez Bankası’nın kararlarının ne olması gerektiği konusunda kamuoyunu bilgilendirmeyi siyasetçiler kendi görevleri içinde olduğunu düşünüyor. Ekonomideki faiz düzeyi, ekonomik dengelerin tek belirleyicisi olarak algılanıyor. Sonuçta, Merkez Bankası, kendi serbest iradesiyle dahi olsa, siyasetçilerin beklentileri yönünde bir karar aldığında, alınan kararın siyasi baskılarla alındığı izlenimi doğuyor. Bu da yetmiyor. Beğenilen kararlar olursa, siyasetçilerimiz “Zaten biz onlara böyle yapın demiştik“ diyor. Para politikasının ve Merkez Bankası’nın ekonomik birimler gözündeki itibarı zedeleniyor. Fiyat istikrarı hedefinin ciddiyeti sorgulanıyor. Böylece ileriye dönük ekonomik riskleri artırmış oluyoruz.