Advertisement

Yılın başında küresel ekonominin görünümü konusunda iyimserler çoğunluktaydı. Amerikan ekonomisine yönelik cesaretlendirici haberler geliyordu. Avrupa’da finansal sistem istikrara kavuşmuş görünüyordu. Japonya ekonomiyi canlandırmak için cesur önlemleri almak üzereydi.

Gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelere yönelik beklentilerin iyimserleşmesiyle, düşen büyüme performanslarını yeniden iyileştirebilecekler gibi görünüyordu. Yılın ortasına geldiğimizde, beklentilerin neredeyse hiçbirinin gerçekleşmediği görüldü. Gelişmekte olan ülkeler beklenen çıkışı henüz yapamadılar. Avrupa’da finansal piyasalarda kayda değer bir çalkantı başlamadı, ama düzelmeye yönelik bir ipucu da alınamıyor. Japonya uygulamaya koyduğu politikaların sonucunu görebilmiş değil. Amerikan ekonomisinde iyileşme sürüyor, ama iyileşmenin diğer ülkeler üzerindeki kısa vadeli sonuçları hiç de olumlu olmuyor. Uluslararası sermaye yön değiştirme eğiliminde.

BÜYÜME AŞAĞI ENFLASYON YUKARI

Uluslararası sermayenin yön değiştirme eğiliminde olması farklı ülkelerde farklı sonuçlar doğuracak gibi görünüyor. Uluslararası Finans Enstitüsü’nün (IIF) tahminlerine göre, yılın ikinci yarısında ve gelecek yılın tümünde gelişmekte olan ülkelere olan sermaye akımında bir yavaşlama görülecek. Yavaşlama konusunda riskler IIF’nin tahminlerine göre aşağı yönde. Dış finansman yoluyla ekonomik büyümelerine ivme kazandıran ülkeler için bu tahmin çok iç açıcı değil. Türkiye de bu grupta. Siyasi gelişmeler de göz önüne alındığında, Türkiye’nin grubundaki diğer ülkelerden olumlu yönde ayrışabilmesi de çok gerçekçi görünmüyor.

Çin ekonomisinde büyüme yüzde 7’ye yaklaşırken, yılın ikinci yarısında büyümenin biraz hızlanması olasılığı var. Ama, Çin’de uzun dönemli ekonomik büyüme eğiliminin yüzde 2 ile yüzde 5 arasında olduğu iddia ediliyor. Uzun dönemli büyüme eğiliminin en önemli parametrelerinden biri nüfus artışı. Çin’de 2017 yılından sonra nüfusun düşmeye başlaması bekleniyor. Yüksek büyüme sonucunda tabii kaynaklarını hızla eriten Çin’de su kıtlığının başlamasıyla uzun dönemli büyümenin yüzde 2’lere kadar düşebileceği söyleniyor. Latin Amerika’nın yıldız ülkesi konumundaki Brezilya’da ileriye dönük tahminler iyimser değil. IIF tahminlerine göre, Brezilya’da büyüme yüzde 3’ün altına doğru gidiyor. Korumacılık çok fazla. Enflasyon çıkışta. Benzer tahminler Güney Afrika için de söz konusu. Büyüme yüzde 2’nin altına gerilerken, enflasyon yüzde 6’nın üzerine çıkma eğiliminde. Döviz kurundaki gelişmeler enflasyon konusunda iyimser olmayı önlüyor. Türkiye de aynı konumda. Büyüyoruz, ama potansiyelin oldukça altında. Uluslararası standartlarda enflasyon yüksek ve daha da yükselme olasılığı son gelişmelerden sonra şimdi daha fazla.

ZOR BİR DÖNEM

Politika yapıcıları için zor bir dönemin başlangıcındayız. Büyümenin düşük, enflasyon riskinin yukarı yönde olduğu bir dönemde şimdiye kadar gevşetilen para politikasının ne yöne gideceği belirsiz. Türkiye’de gevşeyen para politikasının büyümeye yardım ettiğini iddia etmek biraz zor. Yılın ilk üç ayındaki geçmişe göre daha yüksek olan ekonomik büyüme özel kesimden değil, kamudan kaynaklanmıştı. Şimdi, para politikası, artma olasılığı yükselen enflasyona mı bakacak yoksa fazla bir katkı yapamadığı büyümeyi hızlandırmak için mi kullanılacak? Bu sorun bize özgü değil. Aynı ikilem içinde Brezilya, Güney Afrika, Hindistan gibi ülkeler de var. Bütün bu ülkeler döviz kuru gelişmelerine çok hassas. Hassas oldukları için de küresel piyasalardaki olumsuz hareketlere bakarak bu ülkelere yönelik beklentiler genelde olumsuzlaşıyor.