Advertisement

2001 yılında yaşanan krizin ertesinde Merkez Bankası'nın yasası değiştirildi. Hazine'ye doğrudan kredi vermesi yasaklandı. Para politikasının enflasyon hedefi baz alınarak oluşturulup uygulanması ilkesi benimsendi. Bu değişikliklerin tümüne "yeni parasal rejim" diyelim.
Yeni parasal rejim enflasyon beklentilerini radikal bir biçimde değiştirdi. Kamu finansmanında yapılan politika değişiklikleriyle beraber enflasyon tahminlerin de ötesinde hızla düştü. Nominal faizler daha da hızlı düşüp reel faizler tarihin en düşük düzeylerine geriledi. Sonunda, 2006 yılının başında Merkez Bankası açık enflasyon hedeflemesine geçildiğini açıkladı. Artık para politikasının başarısı gerçekleşen enflasyonun hedeflenen enflasyona ne kadar yaklaştığı ile ölçülebilecekti.
Açık enflasyon hedeflemesinin başarılı olduğunu iddia edemeyiz. Gerçekleşen enflasyonun yıllarca hedeflenenin oldukça üzerinde olması bir tarafa, başarısızlığın birinci göstergesi hedefin yükseltilmesinin zorunlu hale gelmesiydi. İkincisi, küresel kriz sonrasında enflasyon hedefinin açıkça ikinci plana atılıp finansal istikrara odaklanıldığının açıklanmasıydı.

FARKLI YAKLAŞIMLAR
Merkez Bankası aksini iddia etse de, "enflasyon hedefine odaklanmış para politikası" duruşu ile "finansal istikrarı gözeten para politikası" arasında çok büyük farklar var. Enflasyon hedefine odaklanmış para politikası uzun soluklu olmak zorunda. Ekonomik birimlere uzun dönemli bir duruş sergilemek zorunda. Enflasyon beklentilerini yönlendirebilecek kabiliyette olmak zorunda. Merkez bankalarının belirlediği kısa vadeli faizler enflasyon hedeflemesine odaklanmış bir para politikasına bütün bu özellikleri kazandırır. Bu özelliklerden biri de kısa ve uzun vadeli faizler arasındaki geçişin güçlü olmasıdır. Çünkü, ekonomiyi yönlendiren orta-uzun vadeli faizlerdir.
Finansal istikrarı gözeten bir para politikasının orta-uzun vadeli duruşunu kestirmek olanaksızdır. Çünkü, kısa vadeli faizlerin enflasyon beklentilerini yönlendirebilme gücü kaybolmuş, kısa vadeli faizlerdeki günlük oynamalar finans piyasalarındaki günlük arz-talep dengesinde istikran idare etmeye başlamıştır. Kısa vadeli faizlerde getirilen alt-üst bant kavramları da zaten bu ihtiyaçtan doğdu. Bant içinde kısa vadeli faizlerin bir gün düşmesi, bir başka gün yükselmesi artık enflasyon beklentileri açısından önemini yitirdi. "Ek sıkılaştırma" diye bir kavram icat edildi. Ek sıkılaştırma aslında finans piyasalarının istikrarı için yapılıyor. Stratejinin odağında enflasyon hedefi yok, enflasyonun elden kaçmaması hedefi var. Bunlar çok farklı şeyler.

FARKLI SONUÇLAR
Enflasyon hedeflemesinin dayandığı birçok parametre var. Bunlardan birincisi para politikası rejimi, yani para otoritesinin bağımsızlığı. Son aylarda bu dahi sorgulanmaya başlandı. İkinci parametre para otoritesinin orta-uzun vadeli duruşunu yansıtan uygulamaları. Üçüncüsü de geçmiş deneyimler. Rejim tek başına yeterli değil. İngiltere buna iyi bir örnek. Geçmiş deneyimler ve orta-uzun vadeli duruşu yansıtan uygulamalarda en az rejim kadar önemli. Buna da en iyi örnek Euro. Eğer Almanya Euro içinde olmasaydı, Euro bugünkü güçlü konumuna ulaşabilir miydi? Borç krizi çıktığında dağılmaz mıydı?
1980'li yılların ikinci yansında ve 1990'lı yıllarda da Merkez Bankası çok farklı bir parasal rejim altında finansal istikrara odaklanmıştı. Yıllık enflasyon yüzde 50-70 arasında dolaşıyordu. Amaç, bu denli yüksek enflasyona rağmen finans piyasalarında istikrarı sağlayıp enflasyon beklentilerinde istikrarı sağlamak ve enflasyonun elden kaçmasını önlemekti. Amaç bu idiyse, başarılı olundu denebilir. Ama, bu yaklaşıma enflasyon odaklı para politikası demek olanaksız. Şimdi, çok daha düşük bir enflasyon düzeyinde benzer bir uygulama yapılıyor. Finansal istikrar, dış açıklar, büyüme, ihracatın desteklenmesi derken, enflasyon hedefi elimizden kayıp gidiyor.