Advertisement

İkinci ve üçüncü üç aylarda ortalama yüzde 4.5 civarında büyüyen Türkiye ekonomisi geçen yılın son çeyreğinde büyük bir olasılıkla daha yavaş büyüdü. Döviz kurlarındaki fırlamanın büyüme üzerindeki olumsuz etkisi, son üç ayla beraber görülmeye başlandı. Yatırım ve tüketim talebindeki büyüme, önceki dönemlere göre yavaşlıyor.
Yılın başında yapılan dolaylı vergi oranlarındaki artışlara ek olarak TL'nin hızlanan değer kaybı enflasyon üzerinde ikinci, hatta üçüncü dalga olumsuzluklar yaratacak. Bu yılın ilk üç ayında büyük bir olasılıkla aylık bazda yükselen enflasyon ile beraber düşen ekonomik büyümeyi aynı anda gözleyeceğiz.

İÇ TALEP HIZ KESİYOR
Kasım ayında dış ticaret açığı beklentilerin altında geldi. Nedeni, ithalat artışının beklendiği kadar olmamasıydı. Bir önceki yılın aynı dönemine göre, dolar bazında ihracat yüzde 3.6, ithalat ise yüzde 2.2 arttı. Mart ayından beri ilk kez dış ticaret açığı bir önceki yılın aynı ayına göre kasım ayında düştü. Üç aylık toplamlar itibarıyla da, bir önceki yılın aynı dönemlerine göre yüzde 20 civarında artan dış ticaret açığı yüzde 10 düzeyine geriledi.
Ekim ve kasım ayları toplamında, bir önceki yılın aynı aylarına göre, ithalat yüzde 2.9 arttı. Bu dönemde yatırım malları ithalatı yüzde 4.9 artarken, tüketim malları ithalatı yüzde 9 civarında artış gösterdi. Ara malları ithalatındaki artış yüzde 1.4'te kaldı. Halbuki, yılın ikinci üç ayında yatırım malları ithalatı yüzde 12.4, tüketim malları ithalatı yüzde 14'ün üzerinde artmıştı. Üçüncü üç ayda da, yatırım ve tüketim malları ithalatındaki artış biraz daha hızlanmıştı. Kısacası, yatırım ve tüketim
talebindeki artışta bir yavaşlama söz konusu.

On iki aylık toplamlar itibarıyla da, ithalatın alt kalemlerinde görülen artışlar kasım ayı itibarıyla hız kesmiş görünüyor. Grafikten de görüldüğü gibi, on iki aylık toplamlar itibarıyla, kasım ayında ithalatın tüm alt kalemlerinde artışlar hız kesti. Bu eğilimin kasım ayından sonra da devam etmesi şaşırtıcı olmayacak.

BEKLENTİLER HIZLA BOZULUYOR
Böyle ortamlarda "döviz kurları nereye gidebilecekse gitsin, bir yerde dengeye gelir" anlayışı sıkça dile getiriliyor. Kurların ekonomiyi ve politika yapıcılarını terbiye ettiği bir gerçek. Ama, içinden geçtiğimiz konjonktürde döviz kurlarına böyle bir işlev yüklemek pek akılcı görünmüyor. Aksine, bu anlayışla, gelişmelerin ekonomideki olası daralmayı daha da derinleştirme riski var. Bir anlamda, bizim dışımızdaki ekonomik gelişmelerle iç siyasi belirsizliğin faturası Türkiye ekonomisine kesilmiş oluyor. Halbuki, bu faturayı hafifletebilmek mümkün.
Ekonomik faaliyetlerin göreli olarak durgunlaştığı, enflasyonun ise yukarı yönde hareketleneceği bir dönemin başındayız. Kaçınılmaz olarak, Merkez Bankası sessiz kalsa da, faizler artma eğilimine girecek. Geriye baktığımızda, "Faizlerin artması istenmediği halde arttı, o halde bugünkü gelişmelere sessiz kalarak ne elde edildi?" diye kendimize soracağız. Bütün bunların üzerine, ileriye dönük beklentileri de kalıcı olarak bozmuş olacağız. Geçmişte de benzer durumları yaratmıştık.