Advertisement

"Merkez bankalarının bağımsızlığı" kavramından herkes farklı şeyler anlar. Siyaset kademesinde bu terim çoğu kez "devlet içinde devlet" olarak yorumlanır. Halbuki, alakası yoktur. Para otoriteleri, tüm dünyada üzerinde uzun süre düşünülmüş, deneyimlerle şekillenmiş yasası çerçevesinde iş görür. Yasa, para otoritesine para politikasını hangi amaçla şekillendirip uygulayacağı talimatını verir. "Bağımsızlık", yasanın emrettiği doğrultuda para otoritesinin bağımsızca elindeki tüm para politikası araçlarını kullanabilme ve aynı amaca yönelik olarak bilançosunu bağımsızca oluşturabilme kabiliyetine verilen isimdir. Yetkiyi yasa yoluyla devlet verir.
Para otoritesinin bu anlamdaki bağımsızlığı yalnızca yasası yoluyla sağlanamaz. Yasanın sağladığı olanaklar kısıtlıdır. Örneğin, devletin hazinesine borç veremeyeceği hükmü belki para otoritesine arzuladığı yönde bilançosunu oluşturma olanağını sağlayabilir, ama elindeki bazı araçları kullanamaması yasa yoluyla önlenebilecek bir durum değildir. Hiçbir merkez bankası yasası, siyasi tercihlerin merkez bankasının hangi araçları kullanıp kullanamayacağını şekillendirmesini önleyemez. Bu konunun para otoritesi idaresi ile siyasi otorite arasında çözümlenmesi gerekir.

TERCİH SİYASİ OLMALI
Bugünün en büyük sorunu, Merkez Bankası'nın elindeki para politikası araçlarını yasasında belirtilen amacı doğrultusunda kullanamamasından kaynaklanıyor. Bir merkez bankasının en önemli görevi, bastığı paranın iç ve dış değerini korumaktır. "İç değeri korumak" fiyat istikrarını sağlamak demektir. "Dış değeri korumak" ise bastığı paranın değerinin diğer paralar karşısında kontrolsüz bir biçimde düşmesini önlemektir. Zaten, bastığı paranın dış değerini koruyamayan bir merkez bankasının bastığı paranın iç değerini koruması mümkün değildir.
Böyle olduğu halde, bizim Merkez Bankamız bastığı paranın dış değerini korumada kayıtsız bir tavır sergiliyor. Bu izlenimi vermesinin tek nedeni, elindeki faiz aracını doğrudan kullanmaktan çekinmesi.
Neden? Hiçbir iktisatçı böyle bir aracı dışlayamayacağına göre, bu tercih iktisadi olmaktan çok siyasi.

UTANGAÇ TAVIR
Son yapılan açıklamaya göre, Merkez Bankası ek parasal sıkılaştırma yapılan günlerde piyasaya vereceği borç parayı yıllık yüzde 9 civarında bir faizle verecek. Bu haber üzerine piyasa hesaplar yapıyor. Haftada kaç gün ek parasal sıkılaştırma yapılacağı tahmin edilmeye çalışılıyor. Her gün ek parasal sıkılaştırma yapılsa ne olacak? Bankaların Merkez Bankası'ndan aldığı kısa vadeli borcun maliyeti yıllık yüzde 9'a yaklaşmış olacak. Politika faizine dokunulmuyor. Faiz koridoru denen alt ve üst sınırlara dokunulmuyor. Kısa vadeli faizin artması gerektiği halde, faiz artırımının geçici, tesadüfi ve sınırlı olduğu vurgulanmış oluyor. Bir anlamda, adına faiz artırımı demeden, utangaç bir tavır içinde
Merkez Bankası elindeki en önemli para politikası aracını sınırlı bir biçimde kullanabileceğini söylüyor. Bu haliyle piyasaları üzerine davet ediyor. Piyasalar da Merkez Bankası'nın üzerine gidiyor zaten.
Bu tavır Merkez Bankası'nın itibarını ve inandırıcılığını çok ciddi bir biçimde yaralıyor. Yalnızca bu izlenim dahi, döviz piyasasındaki tedirginliğin artması için yeter. Daha önceleri de vurgulandığı gibi, Türkiye ekonomisinin sorunu, döviz değil, TL. Bu sorunu Merkez Bankası'nın elindeki para politikası araçları yelpazesini sınırlandırarak aşamayız. Aksine, sorunu daha da ağırlaştırırız.