Advertisement

Bir hükümet içinde makro ekonomik konular ne kadar fazla bakan arasında dağılırsa, işler o kadar kötü gidecek demektir. Geçmişte hep böyle oldu. İktidardaki partinin ya da partilerin daha fazla milletvekilini memnun etmek için çeşitli kamu kurumları farklı bakanlara dağıtıldı.

Herkes işin bir tarafından çekiştirdi. Sonuçta, sağ el sol elin ne yaptığının farkında olmadı ve işler bozuldu. Geçmişte her kamu bankası farklı bir bakana bağlanmıştı. Yürümedi. Telkinler üzerine tüm kamu bankalarının tek bir bakana bağlandığı dönemler de oldu. Hazine, Maliye Bakanlığı’ndan ayrıldı. 2000’li yıllara kadar Maliye Bakanı bir telden çaldı, Hazine’den sorumlu Bakan bir başka telden. Bazı dönemlerde işbirliği yapacaklarına, birbirlerini rakip gördüler.

HERKESİN BİR FİKRİ VAR
AK Parti iktidarlarının en büyük başarılarından biri hükümette bakanlık sayısını azaltmak olmuştu. Ama, makro ekonomik konuları tek elde toplamak galiba mümkün olmadı. Aksine, son dönemde bakanlıkların sorumlulukları ve isimleri değiştirilerek makro ekonomik konular daha da dağıtıldı. Hazine ile Maliye’nin ayrılığı devam ediyor. Halbuki, aynı bakanlık içinde iki müsteşarlık olabilirdi.

Adına da Ekonomi Bakanlığı denebilirdi. Ekonomi Bakanlığı ismi Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın bağlı olduğu Devlet Bakanlığı’na verildi. Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) bağlı olduğu Devlet Bakanlığı Kalkınma Bakanlığı oldu. Adı Ekonomi Bakanlığı olduğu için o koltukta oturan bakan, haklı olarak ekonomik konularda ahkâm kesmeyi kendi sorumluluğu içinde görüyor. Kalkınma Bakanı’nın da DPT’den aldığı verilerle haklı olarak makro ekonominin her alanında söyleyecekleri oluyor.

Ortaya çok ilginç manzaralar çıkıyor. Cari açık denildiğinde, işin içinde ihracat ve ithalat olduğundan, Ekonomi Bakanı bir şeyler söylüyor. Makro ekonomik dengeleri hesaplayan DPT’den sorumlu Kalkınma Bakanı’nın da elbette bu konuda söyleyeceği şeyler var. Bütün ekonomi ile ilgili bakanların işbirliği içinde çalışmasını sağlayacak Başbakan Yardımcısı da elbette konuşacak. Konu aynı, ama bazen hükümetten üç farklı ses çıkıyor. Bakanların bilgisi ve kişiliğine bağlı olarak bazıları herkesin saygı duyabileceği yaklaşımlar sergilerken, bazıları kendilerini gülünç durumlara sokuyor. Konu ekonomik büyüme olunca da aynı komiklikler oluyor. Dolaylı vergi oranları artırılınca, konuya Maliye Bakanı da giriyor. Hazır maliye politikası konuşulurken, haklı olarak Maliye Bakanı da enflasyon, cari açık ve işsizlik oranı hakkında görüşlerini açıklamak ihtiyacı içine giriyor.

KAFA KARIŞTIRAN YAKLAŞIMLAR
Aynı konularda aynı hükümetten farklı 4-5 ses çıkınca ekonomik birimlerin kafası karışıyor. Dolaylı vergi oranlarının artırılmasının enflasyona yansımayacağı söylendiğinde ekonomik birimler gülümsüyor. Kur artışları ile enflasyonun bir ilişkisi olmadığını bir bakandan öğrenen ekonomik birimler, hükümetin ekonomik politikalarına güvenip güvenmemek konusunda tereddüt geçiriyor. Hükümet içinde ekonomik istikrar için büyümenin makul sınırlarda tutulmasını isteyenler ile ne olursa olsun büyümeliyiz diyenler arasındaki fikir ayrılığı çok çabuk kamuoyuna yansıyor.

Ekonomik birimler hükümetin hedefleri konusunda kafa karışıklığı yaşamaya başlıyor. 2000’li yıllar öncesi Bakanların yanında, yüksek düzeydeki bürokratlar da kamuoyu önünde ekonomik gidişatı değerlendirirlerdi. Bakanların siyasi dürtülerle yarattıkları kafa karışıklığı bir ölçüde siyasetten bağımsız bürokratlar tarafından telafi edilirdi. Artık bürokratlar geri planda. Bürokratların kamuoyu ile pek ilgisi yok. Bakanların yarattığı kafa karışıklığını düzeltmek Başbakan Yardımcısı’na düşüyor. O’nun da yapabilecekleri galiba sınırlı. Kabine arkadaşlarıyla kamuoyu önünde ters düşmek siyasi açıdan pek hoş değil. Sonuçta, makro ekonomik konuların hükümet içinde dağıtılması ekonomiye zarar veriyor.