Advertisement

“Deflasyon” ekonomideki ortalama mal ve hizmet fiyatlarının zaman içinde tedricen düşmesine deniyor. Yani, enflasyonun tam tersi. Enflasyon kadar, deflasyon da sevimli bir olgu değil. Ortalama fiyatlar düşme eğilimine girdiğinde, ekonomik birimler taleplerini ertelemeye başlıyor. Bir malı bugün değil de yarın almak daha ucuz oluyor. Talebin ertelenmesi fiyatların daha da düşmesine yol açarken, ekonominin de büyümede zorlanması, hatta küçülmesi söz konusu olabiliyor.
Son aylarda Avrupa’nın büyük ülkelerinin deflasyon riskiyle karşı karşıya olduğu iddia ediliyor. Avrupa Merkez Bankası (ECB) henüz bu konuda son kararını vermiş değil. Ama ECB içinden de bu yönde açıklamalar gelmeye başladı. Para politikasında “negatif faiz” bölgesine geçmenin konuşulmaya başlanmasının en büyük nedeni, Avrupa’daki deflasyon riski. ECB henüz Avrupa’nın deflasyon bölgesine girmediğini söylese de bazı iktisatçılar Avrupa’nın zaten deflasyonda olduğunu iddia ediyor.

UCU BİZE DE DOKUNUR
Ekonomik büyümede zorlanan Avrupa’nın büyük ülkelerinin deflasyona girmesi, ECB’nin ayağına kurşun sıkmasına benziyor. 2 yıldır “Her ne pahasına olursa olsun, Euro Bölgesi’nin dağılmaması ve Avrupa ekonomilerinin büyümeye geçmesi için eldeki her şey kullanılacaktır“ diyen ECB’nin bir şeyler yapması lazım. Enflasyon gibi, deflasyon da parasal bir olgudur. Enflasyon gibi, deflasyonla mücadele edebilecek tek kuruluş merkez bankalarıdır.
Deflasyonun ekonomik büyümeye geçişi zorlaştıracağı, hatta ekonomilerin küçülmelerine yol açacağı gerçeğini bir tarafa bırakalım. Almanya gibi ekonomilerin deflasyon sürecine girmesi Euro’nun yeni bir krize girmesinin nedeni olabilir. Euro Bölgesi’nde borç krizi içindeki “çevre ülkelerin” sorunlarını aşabilmeleri için daha rekabetçi olmaları olmazsa olmaz şartlardan biri. Bu ülkelerin rekabetçi hale gelmesinin bir yolu da aynı parayı kullandıkları halde Almanya’dan daha düşük enflasyona sahip olmaları. Ama Almanya’da fiyatlar düştükçe, Avrupa’nın en büyük ithalatçısına karşı çevre ülkelerin rekabet avantajı sağlayabilmeleri zorlaşıyor, olanaksızlaşıyor. Dolayısıyla, Euro’nun çatırdamaması için ECB’nin bir şeyler yapması gerekiyor.
Almanya gibi ülkelerin deflasyon sürecine girmeleri bizim için de iyi haber değil. Mallarımızı satabilmek için Euro bazında fiyat kırmak zorundayız. Son dönemdeki kur artışları belki Euro bazında fiyat düşüşlerini telafi edebilecek boyutta olabilir. Ama daha uzun dönemli baktığımızda, önümüzdeki dönemde eğer TL değerlenecek olursa, Avrupa’daki fiyat düşüşleriyle beraber en çok mal sattığımız Avrupa’da ihracat performansımız daha da bozulabilir. Dolayısıyla, ECB’nin bir şeyler yapıp Avrupa’da deflasyon riskini ortadan kaldırması bizim için de faydalı.

ECB NE YAPABİLİR?
ECB’nin asıl sorunu, para politikasını etkin kılması gereken mali sistemin bu işlevi yerine getirememesi. Avrupa’da mali sistem küçülmeye devam ediyor. ECB bilançosunu üçe katladığı halde, mali sistemin yarattığı kaydi parayı da içeren geniş para arzı bir türlü yükselmiyor, hatta bazı dönemlerde düşüyor. O halde, mali sistemin küçülmesini telafi edebilmek için ECB’nin bilançosunun daha da hızlı büyümesi lazım. Bunu da yapmak o denli kolay değil. Tercih, ECB’den çok mali sistemin.
Önümüzdeki dönemde ECB’nin alışılmış dışındaki para politikası araçlarını devreye sokması şaşırtıcı olmayacak. Bu politikaların çalışıp çalışmayacağına ise Avrupa’nın mali sistemi karar verecek. Sorun 1990’lı yıllardaki Japonya’nın sorunlarına çok benziyor. Ama ECB, o dönemdeki Bank of Japan’a göre çok daha aktif.