Advertisement

Son günlerde yeni bir söylev geliştirildi. Geçen yılın son aylarından sonra ekonomik faaliyetlerin iyi gitmediği görülünce, dikkatleri olumlu yöne çekebilmek için “Cari işlemler açığı tahmin edilemeyecek boyutlarda düşecek“ gibi beyanatları daha sık duymaya başladık.
Cari işlemler açığı neden düşer? Cari işlemler açığının en önemli bileşeni dış ticaret açığı olduğuna göre, dış ticaret açığını azaltan her türlü gelişme cari işlemler açığını düşürecektir. Konuya birkaç açıdan bakabiliriz. İç talep düşer, ithalat talebi azalır, dış ticaret açığı geriler. Bir başka yol ithalat talebi azalmasa dahi, ihracatın artmasıyla dış ticaret açığı düşebilir. Üçüncü yol, dış açıkları finanse edebilecek dış kaynak bulamadığımızdan, göreli fiyatlar öyle değişebilir ki, istesek de belli bir düzeyde dış ticaret açığı veremeyebiliriz.
“Cari işlemler açığı tahmin edilemeyecek düzeylere düşebilir” söylevinin arkasında ekonomik faaliyetlerin o denli parlak olmayacağı beklentisi var. Bunun da üzerinde, döviz kurlarının fırlamasıyla ihracatın çekici hale geldiği düşünülebilir. En büyük ticaret ortağımız Avrupa ekonomilerinin biraz canlanıp Türkiye kaynaklı mallara talepleri artarsa, ihracatımız da önemli boyutlarda artabilir. Dolayısıyla, dış ticaret açığı iki koldan (ithalatın daralması ve ihracatın artmasıyla) düşme eğilimine girebilir. Geçen yıl 15 milyar dolara varan altın ithalatının bu yıl aynı düzeylerde olmayacağını da düşünürsek, dış ticaret açığı gerçekten azalabilir. Ama, nereye kadar?

EKONOMİ DARALIRSA
Dış açıkların nereye kadar düşeceğini tespit edecek en önemli gelişme Türkiye ekonomisinin bu yıl dış borçlanma yapabilme kapasitesiyle yakından ilgili. Öyle görünüyor ki, Türkiye ekonomisinin riskini alınan siyasi kararlarla azamiye çıkarmak için elimizden geleni yapıyoruz. Dolayısıyla, dış borçlanma kapasitesinde (uluslararası sermaye akımlarını çekmede) geçmişteki kadar şanslı olmayacağımız görünüyor. Bu önemli bir kısıt.
Talep tarafından baktığımızda ise ekonominin reel olarak geldiği büyüklük belli bir ithalat talebinin de gerekli olduğunu gösteriyor. Eskiden ekonomi reel olarak daraldığında, Türkiye ekonomisi cari işlemler açığı verirdi. Örneğin, 2001 yılında cari işlemler fazlası 3.8 milyar dolar olmuştu. Aynı yıl ekonomi reel olarak yüzde 5.7 küçülmüştü. Aynı şekilde, 1998 yılında ekonomi reel olarak yüzde 3.4 küçülürken, cari işlemler fazlası 2 milyar dolar olmuştu. Bunlara karşılık, 2009 yılında ekonomi yine yüzde 4.8 küçüldüğü halde, cari işlemler dengesi, fazla değil, 12 milyar dolar açık vermişti.
1998 ve 2002 yıllarında Türkiye’nin milli geliri 200 milyar dolar civarındaydı. 2010 yılına yaklaştığımızda milli gelir 700 milyar dolara yaklaşmıştı. Artık bu düzeydeki milli gelir kaçınılmaz olarak bu yapıda belli bir cari işlemler açığını gerektiriyor, ekonomi daralsa dahi. Milli gelirimiz bugünlerde 800 milyar dolar civarında.

BAŞARI OLMAZ
2013 yılında cari işlemler açığı 65 milyar dolar oldu. Her şey aynı kalıp altın ithalatı sıfır dahi olsa, bu yılki cari işlemler açığı 50 milyar dolara geriler. Gerçekten ihracat artacaksa, belli bir ithalat talebi iç talepten bağımsız kendiliğinden oluşacak demektir. O halde, 55 milyar dolar civarındaki cari işlemler açığı gelinebilecek en düşük düzey gibi görünüyor. Ekonomi reel olarak daralacaksa, açık 50 milyarın biraz altına gelebilir. Bu düzey dahi milli gelirin yüzde 5.5’inin altında olmaz. Kısacası, bu düzeydeki milli gelirle cari işlemler açığını belli bir düzeyin altına çekmek çok gerçekçi değil. Ekonomi tahmin edemeyeceğimiz boyutta daralırsa, o başka bir hikâye olur. Ama, bu bir başarı hikâyesi olamaz.