Advertisement

Türkiye ekonomisinin büyümesinin çok büyük ölçüde yurtdışından gelen kaynaklara endeksli olduğunu bilmeyen yok. Yurtdışından para geliyorsa (nasıl geldiği önemli değil), Türkiye ekonomisi büyümede rekorlar kırabiliyor. Yurtdışından para musluğu tıkandığında ekonomi reel olarak küçülebiliyor. İlerideki dönemlerde Türkiye ekonomisi ne kadar büyür sorusunu yurtdışından ne kadar kaynak gelir sorusuna yanıt bulmadan yanıtlamak mümkün değil.
Türkiye ekonomisinin bu özelliği değişmiş değil. Değişmekte olduğu yönünde herhangi bir işaret de yok. Dış finansman ve ödemeler dengesi baskıları devam ettiği sürece kredi notumuzun artmayacağını kredi derecelendirme kuruluşları açıkça beyan ediyorlar. Bu anlamda Türkiye ekonomisi köşeye sıkışmış durumda.

DIŞ KAYNAK ÜRETKENLİĞİ DÜŞÜYOR
Yabancı yatırımcılara cazip gelen en önemli gelişmelerden biri yatırım yaptıkları ülke ekonomisinin hızlı büyümesidir. Yüksek büyüme hızı ya da hızlı büyüme potansiyeli daima bir avantaj olarak sıralanır. Ama, büyüme hızlandıkça dış finansman ihtiyacının artması ve artan cari işlemler açığı yabancı yatırımcılar gözünde önemli bir risk olarak görülür. Küresel likiditenin bol olduğu dönemlerde yabancı yatırımcılar artan cari işlemler açığını o denli sorun yapmazken (2002-2006 ve 2010-2012 dönemleri), küresel likidite o denli bol olmadığında, cari işlemler açığı göze batmaya başlar.
Şimdi, Türkiye’nin cari işlemler açığı göze batıyor. İyiyi kötü göstermesinin cezalandırılmadığı, buna karşılık kötüyü iyiymiş gibi gösterirlerse cezalanacaklarından korkan kredi derecelendirme kuruluşları doğal olarak değelendirmelerinde cari işlemler açığını öne çıkarıyorlar. Türkiye’yi kırılganların en kırılganı olarak gösteriyorlar. Eğer öyleyse, Türkiye ekonomisi 2010-2011 yıllarında da kırılgandı, ama o dönemde parlayan gelişmekte olan ekonomiler içinde gösteriliyordu.
Türkiye ekonomisinin büyüme potansiyeline yönelik değişen yalnızca küresel sermayenin bakış açısı değil. O bakış açısı küresel likiditenin bollaştığı bir dönemde yine değişebilir. Değişen çok daha önemli parametre yurtdışı kaynakların ekonomik büyümeye olan katkısının giderek düşmesi. Bir başka ifadeyle, aynı ekonomik büyüme hızı için göreli olarak giderek daha yüksek cari işlemler açığı (daha yüksek dış finansman ihtiyacı) ile yaşamak durumunda kalıyoruz.
Bunun birkaç nedeni olabilir. Dış kaynakların finanse ettiği ekonomik faaliyetlerin yarattığı katma değer giderek düşüyor olabilir. Dış finansmanın geldiği dönemlerde döviz kurları çok fazla düşmesin diye para otoritesi döviz rezervi biriktirme tercihini artırıyor olabilir. Nedeni ne olursa olsun, bütün bu gelişmeler Türkiye’nin ekonomik büyüme potansiyelini ciddi bir biçimde sınırlayan bir rol oynuyor.

BÜYÜME POTANSİYELİ SINIRLANDI
2002-2007 döneminde Türkiye ekonomisinin yıllık ortalama reel büyümesi yüzde 6.8 olmuştu. Bu dönemde ekonomik büyümenin yüzde 9’u aştığı yıllar oldu. 2008- 2013 döneminde ise yıllık ortalama reel büyüme yüzde 3.2’ye geriledi. Bu dönemde de büyüme bazı yıllar yüzde 9’u aştı. Son altı yıldaki ortalama büyümenin düşmesinde küresel kriz elbette önemli bir rol oynadı. Küresel krizin yabancı yatırımcılarda yarattığı ruh hali de etkendi. Nedeni ne olursa olsun, Türkiye ekonomisinin büyüme dinamikleri değişti ve potansiyel büyümesi ciddi bir biçimde sınırlandı. Bu değişimde Türkiye yalnız değil. Dış finansmana endeksli ekonomik büyüme gerçekleştiren tüm gelişmekte olan ülkelerde durum aynı. Gelişmekte olan ekonomiler için sanki “yeni normal“ buymuş gibi bir durum var. Böyle bakınca, ekonomik büyüme konusunda önümüzdeki yıllar için pek fazla iyimser olunamıyor.