Advertisement

Merkez bankalarının geleneksel para politikası araçlarından biri reeskont kredileridir. Reeskont kredisi, adı üstünde, bir banka tarafından iskonto edilmiş bir borç senedinin bir merkez bankası tarafından yeniden iskonto edilmesi karşılığında verilen kredidir. Şirket B, şirket A’dan ticari bir alışveriş karşılığında bir borç senedi alır. Paraya ihtiyacı olan şirket B, aldığı borç senedini çalıştığı ticari bankaya götürerek iskonto ettirip (kırdırıp) parasına kavuşur. Piyasaya para sürmek isteyen bir merkez bankası, ticari bankaların borç senetlerini bir kez daha iskonto edebilir (kırabilir) ve bu yolla piyasaya ek likidite sağlamış olur. Merkez bankacılığında en önemli ilkelerden biri, varlıkların olabildiğince kısa vadeli olmasıdır. Bir merkez bankası, reeskont penceresinden piyasaya likidite veriyorsa, reeskont ettiği borç senetlerinin kısa vadeli olmasına dikkat eder. Açık piyasa işlemi yoluyla bankalara para veriyorsa, verdiği paranın kısa vadeli (hatta gecelik) olmasını ister. Bir merkez bankasının varlıkları ne kadar kısa vadeliyse, para politikasında o kadar esnekliği var demektir. Arzu ettiği an daha önce verdiği likiditeyi çekebilecek demektir.

PARASAL TEŞVİK OLDU

1930 yılında çıkan ilk yasa da dahil olmak üzere, bizde de Merkez Bankası’nın vadesine en fazla üç ay kalmış borç senetlerini üç imza taşıması şartıyla kabul etmesi ilkesi getirilmişti: Birinci imza borç senedini veren şirket A’ya ait; ikinci imza borç senedini alıp ticari bankasına iskonto ettiren şirket B’ye ait; üçüncü imza da borç senedini iskonto eden ticari bankanın merkez bankasına borç senedini yeniden iskonto ettirmesi halinde atması gereken imza. Üç imza aranmasının nedeni, borç senedinin arkasında ticari bir ilişkinin olmasını aramaktan kaynaklanıyor. Birçok alanda olduğu gibi, bu alanda da evrensel kurallara uymakta zorlanan Türkiye kendine özgü bir sistem geliştirmekte çok başarılı oldu. Önce, borç senedinin arkasında bir teminat söz konusuysa (örneğin gayrimenkul ipoteği), üç imza şartı askıya alındı. Bir şirketin borç senedi hazırlayıp bankaya vermesi, bankanın da bunu iskonto edip merkez bankasına yeniden iskonto ettirmesinin yolu açıldı. Ardından, üç ay vade az geldi. Her üç ayda bir senetler yenilenerek Merkez Bankası’ndan çok daha uzun vadeli para kullanmanın yolu açıldı. Reeskont penceresi bir para politikası aracı olmaktan çıkıp ucuz faizle ekonomiye parasal teşvik vermenin bir mekanizması haline getirildi.

HASTALIK DEVAM EDİYOR

Merkez Bankası’nın verdiği orta vadeli yatırım kredileri böyle kredilerdi. Para politikasıyla hiçbir alakası yoktu. Olmadığı için de 1991 yılında uygulamadan kaldırılmıştı. Merkez Bankası’nın verdiği orta vadeli reeskont kredilerinin uygulamadan kaldırılması, o dönem için bir devrim olarak nitelendirilebilir. 2000’li yıllarda reeskont kredisi yeniden uygulamaya konulup Eximbank yoluyla ihracatçıların desteklenmesine yönelik kullanılmaya başlandı. Reeskont kredileri bir para politikası aracı olarak değil, teşvik mekanizmasının bir parçası olarak kullanılmaya devam etti. Anlaşılan, reeskont edilen senetlerin vadesinin en fazla üç ay olması şartı fiilen hiçbir öneme sahip olmadığından yasada yapılan bir değişiklikle vade sınırı kaldırılmıştı. Perşembe günü yapılan Merkez Bankası Genel Kurulu’nda da yasada yapılan değişiklik Banka Esas Mukavelesi’ne yansıtıldı. Bütün bunlar şunu gösteriyor: Para basarak teşvik verme hastalığımızdan kurtulabilmiş değiliz.