Advertisement

Merkez bankalarının neyi nasıl gerçekleştirebileceği, oynama alanının genişliğiyle yakından ilgili. Oynama alanının ne denli geniş ya da dar olduğu, finans piyasalarındaki dengelerin para politikasının hedefi doğrultusunda olup olmadığına bağlı. Hedefin oldukça üzerindeki bir enflasyon ortamında çeşitli nedenlerle döviz kurlarının fırlaması, bir merkez bankasının oynama alanının oldukça dar olduğuna işaret eder. Ocak ayı sonunda Merkez Bankası’nın kısa vadeli faizi artırmasının tek nedeni, oynama alanının iyice daralması sonucunda olmuştu. Başbakan da bunu görmüştü. Büyük bir olasılıkla faiz artırımına “olur” vermesi, Merkez Bankası’nın oynama alanının iyice daraldığını görmesinden kaynaklanmıştı.
Merkez bankalarının oynama alanının genişlediği dönemler de olabilir. Enflasyonun hedef doğrultusunda, hatta hedefin altında gerçekleştiği dönemler olabilir. Böyle dönemlerde merkez bankalarının eli rahatlar, enflasyon kaygısı olmadan başka makro ekonomik büyüklüklere odaklanabilirler. Bizde de olduğu gibi, birçok merkez bankası yasası oynama alanının genişlediği dönemlerde para otoritesinin başka makro ekonomik değişkenlere (örneğin büyüme) odaklanmasına cevaz verir. Bizdeki sorun, enflasyonun hedeften hep uzak olması nedeniyle Merkez Bankası’nın oynama alanının gerçekte hep dar olmasına rağmen, oynama alanı genişmiş gibi hareket etmesi. Söylemlerinden anlaşıldığı kadarıyla, döviz kurlarında göreli istikrar olduğunda, Başbakan da Merkez Bankası’nın oynama alanının geniş olduğunu düşünüyor. Halbuki, durum öyle değil.

KOLTUK TEORİSİ
Başbakan’ın çeşitli kez Merkez Bankası’nı kamuoyu önünde eleştirmesi, iyi polis/ kötü polis senaryosunu hatırlatıyor. “Ben dediğim halde yapmıyorlar” görüntüsü vererek Başbakan, Merkez Bankası’nın siyasetten bağımsız olduğu izlenimini vermek isteyebilir. Merkez Bankası da hem Başbakan’ın istekleri doğrultusunda hareket ediyor, hem de Başbakan’ın söylediklerine uymadığı görüntüsü çizmeye çalışıyor olabilir. Genel izlenim ise oynama alanı göreli olarak geniş olduğunda, Başbakan ile Merkez Bankası’nın uyum içinde çalıştığı. Ekonomik birimler iyi polis/kötü polis senaryosunu inandırıcı buluyor. Eleştirilerden sonra faiz indirimi beklentisi güçlenip döviz piyasası göreli olarak asabileşiyor.
Bir merkez bankası idarecisi olarak siyasi kadrolara ne denli yakın olursanız olun, oynama alanınızın daraldığını, hatta yok olduğunu hissettiğinizde, koltuk teorisi devreye girer. Kendinizi oturduğunuz koltuğun gereğini yapmak zorunda hissedersiniz. Yakın olduğunuz siyasi kadrolar sizi eleştirebilir. Mevzuat izin verirse, sizi görevden alabilir. Görevden alamıyorsa, görevden almanın yollarını arayabilir. Hiçbir şey yapamıyorsa, süreniz dolduğunda sizi bir daha atamayabilir. Bütün bunları bildiğiniz halde, oynama alanınız daraldığında, kendinizi oturduğunuz koltuğun hakkını vermek zorunda hissedersiniz.

DOĞRU AMA HAKLI DEĞİL
Başbakan’ın “Gereğini yapıp bir daha atamayız” tehdidi, oynama alanı daraldığında merkez bankası idarecilerinin korkacağı bir tehdit olamaz. Oturdukları koltuğun hakkını veremediklerini düşündüklerinde istifa edebilirler. Bir daha atanmayıp yerine geleceklerin davranışı da değişmez. Merkez Bankası’nın oynama alanı daraldığında yeni atananlar da benzer bir tavır içine girer. Sorun, kişiler değil, oturulan koltuğun çok ağır olan sorumluluğudur.
Başbakan “Yıllardır enflasyon hedefini tutturamadılar” diyerek doğru bir noktaya değindi. Ama eleştiriyse, bu eleştirinin Başbakan tarafından yapılması çok inandırıcı olmuyor. Eğer Merkez Bankası enflasyon hedefini tutturmak için gereken adımları atabilseydi, ortaya çıkacak tablodan Başbakan memnun olacak mıydı? Büyük bir olasılıkla hayır. Zaten bu nedenle 10 yıldır yıllık ortalama yüzde 7-8 enflasyon düzeyinde debelenip duruyoruz.