Advertisement

Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) açıkladığı bir dizi yeni önlem, küresel düzeyde paranın bollaşabileceği beklentisini doğurdu. ECB’nin daha önceki hamleleri de benzer beklentileri beslemişti. Ama, gerçekleşmeler beklentiler paralelinde olmamıştı. ECB piyasaya neredeyse sınırsız para verdi, ama verdiği para yine kendisine döndü. Çünkü, sorun, parasal aktarım mekanizmasının sakat olmasıydı.
Parasal aktarım mekanizmasındaki sakatlık devam ediyor. Dünkü yazımda da vurgulandığı gibi, bankalar kredi vermek istemiyor, kredi kullanabilecekler de, faizler çok düşük olduğu halde, yeni borçlanmalara gitmek istemiyor. ECB’nin açıkladığı hiçbir önlem bu hastalığı tedavi edebilecek nitelikte değil. ECB’nin yaptığı, “Para vereyim, siz de bu paraları bana getirmeyin” demekten öteye bir şey değil. ECB’den para isteyen yok ki!

ECB FED’İN KONUMUNDA DEĞİL
Parasal aktarım mekanizmasının sağlıklı çalıştığı bir ekonomide ECB’nin şimdiki kararları piyasaları uçurabilirdi. Parasal aktarım mekanizmasının göreli olarak daha sağlıklı çalıştığı Amerika’da Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) parasal genişleme yönünde aldığı kararlar piyasaları uçurdu. Amerika’da ve diğer ülkelerde hisse senetleri piyasası son dönemde tüm zamanların rekorlarını kırdı. ECB’nin girişimleri aynı tepkiyi yaratmıyor. Avrupa’da da son dönemde varlık fiyatları arttı, ama artış ECB kararları nedeniyle değil, çoğunlukla FED’in kararları nedeniyle oluyor.
Avrupa’da sermaye piyasası araçları Amerika’daki gibi hane halkı düzeyinde derinliği olan varlıklar değil. Dolayısıyla, varlık fiyatlarındaki artış “servet etkisi” yoluyla yatırım ve tüketim talebini pek uyaramıyor. Halbuki, Amerikan ekonomisinde son dönemde görülen toparlanmanın önemli bir bölümü varlık fiyatları artışları yoluyla elde edilen “servet etkisi” nedeniyle gerçekleşti. Bu anlamda, Avrupa FED’in politikalarından da olumlu yönde pek yararlanamadı.

MUCİZE BEKLENMİYOR
ECB’nin yeni kararlarının küresel likiditeyi artırabileceği beklentisiyle Türkiye gibi ülkelerde para politikasının gevşetilebileceği beklentisini yaratması bu aşamada çok gerçekçi değil. Böyle bir beklentiyle Merkez Bankası Türkiye’de kısa vadeli faizleri düşürebilir. Faiz düşüşüne devam etmek için iyi bir bahane bulunmuş olabilir. Ama, böyle bir karar çok prematüre (erken) olur. Bu aşamada, enflasyonun hedeften iyice uzaklaştığı bir evrede, Merkez Bankası beklentiyle değil, görerek hareket etmeli.
Ekim ayından sonra her şey değişebilir. Avrupa bankalarına uygulanan stres testi inandırıcı bir biçimde bankaların sermaye ihtiyaçlarını ortaya çıkarıp Avrupa bankalarının yeniden sermayelendirmesi başarı ile tamamlanırsa, parasal aktarım mekanizmasının bugünkü sakatlığı çok büyük ölçüde ortadan kalkmış olur. Sermaye yeterliliğine ulaşabilmek için bilanço küçültme stratejisinin sonuna gelinmiş olur. Bankalara verilecek yeni likiditenin ekonomiye akışı mümkün hale gelir. O takdirde, ECB’nin kararları piyasaları coşturacak niteliğe bürünebilir. Bunun için ekim ayını beklemeliyiz.
Avrupa’daki bankalar şimdi “bekle-gör” politikasını benimsemiş durumdalar. Gerçek resim ortaya çıkana kadar Avrupa’da bankaların bilanço büyütmelerini beklemek çok gerçekçi görünmüyor. Bilanço büyütmek hedef olana kadar da Avrupa ekonomilerinin sorunlarını çözmek pek mümkün görünmüyor. Dikkat edilirse, ECB’nin yeni kararlarına rağmen, ileride alabilecekleri yeni kararlara rağmen, Euro Bölgesi’nde enflasyon ve büyüme tahminleri üç ay öncesine göre düşürüldü. ECB de bu kararlarla bir mucize beklentisi içinde değil.

NOT: Cumartesi günkü yazımın başında verilen büyüme rakamları bankacılık sektörünün değil, ekonominin büyüme rakamlarıydı. Hata için özür dilerim.