Advertisement

Ekonomik büyümesi dış kaynak girişine endeksli tüm ekonomiler kırılgandır. Kırılganlığın kaynağı ekonominin iplerinin yabancı yatırımcıların elinde olmasından kaynaklanır. Yabancılar para vermediği takdirde, ekonomik büyüme durur, hatta ekonomi küçülür. Türkiye bu senaryoyu çok yaşadı.

Son dönemde “Kırılgan 5” başlığı altında Türkiye ekonomisinin kırılganlığı bir kez daha vurgulandı. Hangi göstergeye daha fazla önem verdiğinize bağlı olarak kırılgan 5’linin en kırılganı Türkiye ekonomisi de olabilir. Geçenlerde kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Irak’taki gelişmeler nedeniyle Türkiye ekonomisinin kırılganlığının arttığını beyan etti. Artık herkes biliyor: Türkiye ekonomisi kırılgan ve iç ve dış gelişmeler bu kırılganlığı daha da artırabiliyor.

KIRILGANI PAKETLEMEK

Kırılganlık kırılabilir olmaktır. Kırılabilir her şey mutlaka kırılacak anlamına gelmez. Kırılabilecek nesnelere kırılamayacak nesnelere göre daha fazla bir titizlikle ellenmelidir. Nakliye sırasında da, kırılabilecek nesnelerin bulunduğu paketin üzerine “Kırılabilir, dikkatli tutunuz” diye yazılır. Havaalanlarında bazı bagajların üzerinde kırmızı zemin üzerine beyaz harflerle “Fragile: Handle With Care” etiketini sıkça görürsünüz.

Kırılabilir eşyaların bulunduğu kutu örneğinden yola çıkarsak, kırılgan ekonomilere iki farklı açıdan bakabiliriz. Birinci açı yabancı yatırımcıların açısı. Yabancı yatırımcılar, içinde kırılabilir eşyaların olduğu kutuyu taşıyanlar gibidir. Nakliyecilerin bu kutulara özel bir dikkat göstermeleri gerektiği gibi, yabancılar da yatırım yaptıkları ülkeyi iyi tanımak ve ona göre dikkatli olmak zorundalar. Bunun karşılığını nakliyeciler ek ücretle, yabancı yatırımcılar da ek risk primiyle alırlar.

Kutunun içindeki kırılabilecek eşyalar aynı kaldığı sürece kutunun kırılganlığı artmaz. Kırılganlığı artıran, kutunun paketlenme şeklidir. Burada görev, kutunun içindeki eşyaların sahibine düşer. Kutu iyi paketlenmelidir, olağan şoklara karşı dayanıklı olmalıdır. Kırılgan ekonomilerde de politika yapıcılar dikkatli olmalıdırlar. Yabancı yatırımcıları ürkütecek düzenlemelerden kaçınılmalı. Piyasa gerçeklerine gözlerini kapatmamalılardır.

KABULLENİLECEK GERÇEKLER

Türkiye ekonomisine baktığımızda, kırılganlığı öne çıkaran en önemli etkenin Türkiye’deki ekonomi politikaları ve politika söylevleri olduğunu görüyoruz. Enflasyon hâlâ gelişmekte olan ekonomiler arasında en yükseklerden biri. Faiz takıntımız var. Ekonomik büyümenin dış kaynak girişine endekslenmesini azaltabilecek hiçbir reform girişimimiz yok. Geçmişte yarattığımız bağımsız düzenleme ve denetleme kuruluşlarına karşı bir husumet içindeyiz. Merkez Bankası’nın bağımsızlığını içimize sindirebilmiş değiliz. Kısacası, kırılgan nesneyi paketlememizde bir sorun var. O nedenle de, kırılganlık çığırtkanlığı birçok çevrede prim yapıyor.

Bazı gerçekleri kabullenmek zorundayız:

1Uluslararası sermaye akımlarının tamamen serbest olduğu bir ekonomide siyasetçilerin faizler konusunda bir önceliği olamaz.

2Bu nedenle, aldığı kararlarda Merkez Bankası siyasetin önceliklerini göz ardı etmek zorundadır.

3Bağımsız düzenleyici ve denetleyici kuruluşlar serbest piyasa ekonomisinin bazı risklerini azaltmaya yönelik işler yapan kuruluşlardır. Bu kuruluşların siyasi önceliklere gözlerini kapatması, görevlerini doğru yapmalarının ön şartıdır.

4Enflasyonu ticaret yaptığımız ülkelerin ortalama enflasyonuna indirmek zorundayız. Aksi takdirde, enflasyonu uzun süre bu düzeylerde tutamayız. “Kur artışı-enflasyon döngüsü”nde kıvranıp dururuz.

Bu gerçekleri siyasi otoritenin kabullenmesi kolay olmayabilir. Ama, kabullenmek zorunda. O kadar ki, ekonomik büyümemiz dış kaynak girişine endeksli olmaktan çıksa dahi, siyasi otorite uluslararası normları kabullenmek zorunda. Kabullenmediğinde, kırılgan ekonomi her an kırılabilir. Kırılgan olmayanlar ciddi hasar görürler. Geçmişte kırmadık mı? O nedenle, bu gerçekleri kabullenmesek dahi, kabullenmemiş görüntüsü vermekten uzak durmalıyız. Hoyratlık yapacak lüksümüz yok.