Advertisement

Küresel kriz, otoritelerin olduğu kadar, piyasaların da kimyasını bozdu. Bu cümledeki “piyasa” kelimesi yalnızca finans piyasalarını değil, tüm ekonomiyi kapsıyor. Piyasalar artık gördüğüne değil, otoriteler tarafından kendilerine söylenenlere daha fazla itibar etmeye başladı. Bu bir açıdan iyi, bir başka açıdan kötü. İyi; çünkü piyasaların gözlemleri ve gözlemlerinden çıkan sonuçlar ne olursa olsun, kamu otoritelerinin piyasaları yönlendirme gücü arttı. Kötü; çünkü, işler söylendiği gibi gitmeyip piyasalar ters köşeye yattığında, bir gün aldatıldıkları hissine kapılabilirler. Bu da kamu otoritelerinin itibar kaybetmesine yol açabilir.

Tüm ülkelerde ekonomiyi yönlendirme konusunda baş aktör para otoriteleri. Herkes para politikasının ne olacağını, mevcut politika duruşunun ne kadar devam edeceğini bilmek istiyor. O nedenle merkez bankaları konuşuyor, herkes susuyor. Para politikası belirleyici olurken, maliye politikası için “gölge etmesin yeter” deniyor.

YURTDIŞINDA

Amerika’da işsizlik yüzde 6.1’e geldi. Büyük bir olasılıkla doğal işsizlik oranına çok yaklaşıldı. Yıllık enflasyon yüzde 2’nin üzerinde. Krizden çıkışın barometresi olarak kabul edilen konut piyasasına yönelik göstergeler olumlu. Hisse senedi piyasası rekorlar kırıyor. Normal bir dönemde küresel piyasalar Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) parasal sıkılaştırmaya gitmesini, eli kulağında diye nitelendirirdi. Ama, artık verilere bakılmıyor. FED’in ne dediğine bakılıyor. FED faizlerin uzun süre düşük kalacağını taahhüt etmeye devam ediyor. “Daha çok işsiz var” diyor. “Parasal sıkılaştırmaya gideriz, ama daha değil” diyor. Piyasalar da FED’e güvenip “vur patlasın, çal oynasın” havasına devam ediyor. Bu hava ekonomik verilerin daha da iyi gelmesine mutlaka katkı yapıyor.

İngiltere’de de aynı durum var. İngiltere’de işsizlik daha önce İngiltere Merkez Bankası’nın (BoE) parasal sıkılaştırmaya başlama alanı diye tanımladığı yere geldi. Konut piyasasında balon olduğunu BoE bile kabul ediyor. Duruma para politikası yoluyla değil, makro ihtiyati önlemler adı altında konut kredilerini pahalılaştırarak müdahale etmeye çalışıyor. Bütün bunların yanında, BoE para politikasının daha uzun süre gevşek kalacağı yönünde açıklamalar yapıyor. Piyasalar verilerle değil, BoE’den duyduklarıyla hareket ediyor. Bu da İngiltere ekonomisinin olumlu performansına katkı yapıyor.

YURTİÇİNDE

Türkiye’de de benzer bir durum var. Merkez Bankası “Ölçülü faiz indirimlerinin zamanı geldi” diyor. Başbakan, “Merkez Bankası faiz indirmeli” diye demeçler veriyor. Ama enflasyon hedefinin yüzde 5 olduğu ülkede enflasyon yüzde 9’un üzerinde. Anketlere göre, bundan bir yıl sonra dahi, enflasyonun yüzde 7’nin altına düşmesi beklenmiyor. Böyle bir ortamda, Merkez Bankası faiz indirecek diye bono yatırımcıları neredeyse sıfır reel faize razı olduklarını gösteriyorlar. Reel faiz düşse dahi, mali piyasalar enflasyona endeksli bono alımlarını hızlandırıyorlar. “Faiz düşer, ama enflasyon düşmez” beklentisiyle para kazanmaya çalışıyorlar.

Türkiye’yi diğerlerinden ayrıştıran önemli bir fark var. Yurtdışında tüm ekonomiyi para otoriteleri yönlendiriyor gibi bir durum yaşanıyor. Veriler ekonomide karar vericilerin radarında uzak bir yerde duruyor. Buna karşılık Türkiye’de galiba veriler karar vericilerin radarında oldukça yakında bir yerde. Çünkü, faiz indirimlerinin beklendiği bir dönemde, ekonomik büyüme yavaşlama eğiliminde. Herkes faizlerin ineceğine inanıyor da, gerisine pek inanmıyor.