Advertisement

1980’li ve 1990’lı yıllarda ortalama yüzde 50’nin üzerinde giden yıllık enflasyon bazı dönemler yüzde 100’ü dahi geçti. O yıllarda gerekli atılımlar yapılamadığından, enflasyon hiçbir zaman tek haneyi görmedi. Yaşanan enflasyon hiper enflasyon tanımına da girmedi. Türkiye bir anlamda “sürdürülebilir yüksek enflasyon” olabileceğini kanıtlamak üzereydi. 2001 krizi çıktı. Yüksek enflasyonun sürdürülemeyeceğini bu şekilde anlamış olduk.

2001 krizinin Türkiye’yi mecbur ettiği reformların en önemli ayaklarından biri Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ve para politikasının öncelikli hedefinin fiyat istikrarı olmasıydı. Diğer reformlarla beraber 2001 yılı sonunda yüzde 100 civarına gelen yıllık enflasyon 2004 yılında tek haneye indi. Enflasyon tek haneye inerken, uluslararası sermaye hareketlerindeki yayılma ve derinleşmenin de yardımıyla Türkiye ekonomik büyümeden hiçbir fedakârlık yapmak zorunda kalmadı. 2002-2004 yıllarında ortalama reel ekonomik büyüme yüzde 6.9 oldu. Bu dönemde, bundan önceki 40 yılın ortalama büyümesinin çok üzerinde bir performans söz konusuydu.

İSRAİL DENEYİMİ

2004 ve 2005 yılındaki gelişmelere bakarak Türkiye açık enflasyon hedefine geçmeye karar verdi. Bu dönemde ortalama yıllık enflasyon yüzde 8.4 civarındaydı. Enflasyonun o düzeylerde katı olabileceği yönünde de henüz bir kanıt yoktu. Hedef önce yıllık yüzde 4 olarak belirlendi. Enflasyon görünümü bozulunca önce hedef yüzde 7’ye yükseltildi, ardından tedricen yüzde 5’e indirildi. Son sekiz yıllık deneyime bakıldığında, “enflasyon hedeflemesi Türkiye’de bir fiyaskoydu” dense çok abartılı olmaz.

1990’lı yıllarda İsrail hiper enflasyon tanımına giren bir enflasyon deneyiminden sonra merkez bankasının ve para politikasının yapısını da değiştiren bir dizi reform yaptı. Enflasyonu yüzde 10’a kadar indirdi. O düzeyde tıkandı. Enflasyondaki katılığı o güne kadar yaptıkları reformlarla aşamayacaklarını anladıklarında, son koz olarak “enflasyon hedeflemesi” silahını çektiler. Gerçekten de, enflasyon hedeflemesi politikası İsrail’de yıllık enflasyonu göreli olarak kısa bir süre içinde yüzde 3’lere çekti.

MALİYETLİ OLABİLİR

Türkiye’de yıllık enflasyonun yüzde 7-8 civarında katılaştığını görüyoruz. Yıllık ortalama enflasyon hiçbir zaman yüzde 6’nın altına gelmedi, en fazla da yüzde 10’un biraz üzerinde oldu. Şu sıralarda yüzde 8.3 civarında. Halbuki, enflasyon hedefi yüzde 5 deniyor. Enflasyon hedefini yozlaştırdık. İnandırıcılığı yitirildi. Hedef, ekonomik birimlerin beklentilerini yönlendiren bir unsur olmaktan çıktı.

1980’li ve 1990’lı yıllarda “sürdürülebilir yüksek enflasyon” olabileceğini kanıtlayamadığımız gibi, yıllık yüzde 7-8 enflasyonu da çok uzun süre devam ettiremeyiz. 1960’lı yıllarda da ettirememiştik. Enflasyon ya yüzde 2-3’lere inecek ya da bir süre sonra yeniden çift haneli enflasyon ile yaşamak durumunda kalacağız. Enflasyonda yukarı mı, yoksa aşağıya mı gideceğiz?

Bu sorunun yanıtı katılaşan enflasyon beklentilerini yumuşatacak bir atılımı yapıp yapamayacağımıza bağlı. Enflasyon hedeflemesi, İsrail deneyiminde olduğu gibi, beklentileri kırma yönünde önemli bir silah görevi görmüştü. Artık bizim böyle bir olanağımız yok. Çünkü, bu politikayı zaten yozlaştırdık. Bize enflasyon beklentilerini kıracak başka bir atılım gerekli. Böyle bir atılım yapabilsek dahi, katılaşan enflasyon beklentilerini kırıp enflasyonu yüzde 2-3 düzeyine indirmenin ekonomik büyümeden fedakârlık etmeden başarılabileceği hakkında şüphelerim var.