Advertisement

Enflasyondan en çok çeken ülkelerden biriyiz. Hiçbir zaman hiper enflasyon (fiyatların bir aydan diğerine yüzde 100’ün üzerinde artması) yaşamadık, ama neredeyse 40 yıl çift haneli enflasyonla boğuşup durduk. Birkaç nesil tek haneli enflasyonla ancak son 10 yıldır tanıştı. Şimdilik tek hanede, ama enflasyon hâlâ yüksek. Tüm dünyada enflasyon düştü, bizde de düştü. Ticaret yaptığımız ülkelerde ortalama enflasyon yüzde 2 civarındayken, bizde yüzde 9’un üzerinde. Göreli olarak hâlâ yüksek enflasyonla boğuşuyoruz ve yüksek enflasyondan kurtulamıyoruz.

AKADEMİK DÜNYA

Üniversite yıllarımızda hocalarımız biraz enflasyonun gelişmekte olan ülkeler için aslında iyi bir şey olduğunu bize anlatırlardı. Artan fiyatların üreticiler için bir teşvik görevi gördüğüne, bu yolla ekonomik büyümenin hızlanabileceğine dair bizlere hikâyeler anlatırlardı. Onlar da 1950’li ve 1960’lı yıllarda çok popüler olan kalkınma ekonomisi üzerinde ahkâm kesen çoğunluğu Hintli, İngiliz ve Amerikan akademisyenlerden ilham alırlardı. Kalkınma ekonomisi iktisatçılarının etkilendiği görüşlerden biri de elbette 1940’lı yıllarda Batı dünyasını ikna etmiş olan Keynes düşüncesiydi. Keynes’e göre, aktif bir maliye politikası ekonomik büyümeyi hızlandırabilir, para politikası fiyat istikrarını bozmadan maliye politikasını destekleyebilirdi. Yani, büyümenin arkasına para politikası da koşulabilirdi. 1970’li yıllarda işin dozunu kaçıran Latin Amerika’da krizler patlayınca bu görüş sorgulanmaya başladı.

Akademik dünya şunun farkına vardı: Kalkınma ekonomisi diye bir şey yok. Gelişmiş ülkeler için bir ekonomi bilimi, gelişmemişler için bir başka ekonomi teorisi yok. Farkına varılan bir başka gerçek, enflasyonun ekonomik büyümeye hiçbir faydası olmadığıydı. Aksine, enflasyon ekonomik büyüme potansiyelini törpüleyen bir olgu. 2000’li yıllara geldiğimizde artık dünyanın belli başlı üniversitelerinde kalkınma ekonomisi diye bir ders okutulmuyor. Kalkınma ekonomisi iktisatçısı diye bir ayrım kalmadı. Gelişmekte olan ülkelerin yapısal sorunlarını irdeleyen iktisatçılara, kalkınma ekonomisi iktisatçıları diyemeyiz. Aynı araçlarla her türlü ekonomide yapısal sorunlar incelenebilir.

UYGULAMA

Akademik dünya büyük ölçüde 1950’li ve 1960’lı yılların çarpıtılmış ekonomik mantığından kurtulduysa da, politika yapıcıların bu hastalıktan kurtulduğunu iddia edemeyiz. Onlara göre, başka makro ekonomik hedeflere varabilmek için biraz enflasyondan zarar gelmez. Para politikasının diğer ekonomik politikaları desteklemesinin hiçbir yanlış tarafı yoktur. Bu bakış açısıyla bugün birçok gelişmekte olan ülkede para otoritesiyle siyasi otorite arasında çatışma yaşanıyor. Bizdeki çatışmanın da aslında ana nedeni bu.

1990’lı yıllardan başlayarak yalnızca gelişmiş ülkelerde değil, gelişmekte olan ülkelerde de para politikasının fiyat istikrarına odaklanması fikri genel kabul görmeye başladı. Gelişmiş ekonomiler bu yaklaşımı doğru olduğunu düşündükleri için uygulamaya koydular. Birçok gelişmekte olan ülkede ise fiyat istikrarına odaklı para politikası yaklaşımı, gelişmiş ülkelerin bastırmasıyla ve IMF gibi kurumların aracılığıyla zorla uygulamaya geçirilmeye çalışıldı. Bizde de 2001 yılında böyle oldu.

Zorla, diretmeyle hiçbir şey başarılamıyor. Fiyat istikrarına odaklı para politikası fikri yasal zeminde uygulamaya geçti, ama uygulamada “Enflasyona selam, çok hedefli para politikasına devam” şeklini aldı. Para otoritesinin bağımsızlığı ise hiçbir zaman hazmedilemedi. Dolayısıyla da, enflasyon bizim kaderimiz olmaya devam ediyor.