Advertisement

Cari işlemler açığı ya tasarrufların düşüklüğü ve/ veya yatırımların yüksekliğinden oluşur. “Düşüklük” ve “yükseklik” kavramları görelidir. Neye göre yüksek? Neye göre düşük? İç tasarruflar yatırımları karşılamadığı zaman cari işlemler açığı meydana gelir.

Son dönemlerde cari işlemler açığı düşüyor. Düşüşün hemen tümü, tasarrufların artmasından değil, yatırımların düşmesinden kaynaklanıyor. Tasarrufları artıramıyoruz. Aksine, iç tasarruflar düşme eğiliminde. Bir başka ifade ile, cari işlemler açığını kontrol edebilecek tek mekanizma yatırımların düzeyi. Yatırımları kısarak cari işlemler açığını düşürmeye çalışmak ise ilerideki ekonomik büyümeyi kısıtlayan bir etken.

GENÇLİK VE GÜVEN
Tasarrufları artırmanın yolu mevduatı teşvik etmek değil. Mevduat, finansal servetin değerlendirildiği araçlardan biri. Finansal servet birçok alanda değerlendirilebilir. Mevduatın teşviki finansal servetin bir bölümünün mevduata kaymasını sağlayabilir, ama tasarrufların artmasına katkı yapmaz. Tasarruf eğiliminin artması ancak tüketim eğiliminin azalmasıyla mümkün olabilir.

Konuyu böyle ortaya koyunca, araştırmamız gereken olgu Türkiye’deki ekonomik birimlerin neden gelirlerinin daha büyük bölümünü tüketime tahsis edip daha az bölümünü tasarrufa tahsis etmesi. Ekonomik birimler için tüketim tasarruftan daha cazip. Bir gazete yazısında bu konuyu irdelemek mümkün değil. Ama, bazı ipuçları ortaya konabilir.

Türkiye’nin nüfusu göreli olarak genç. Genç nüfus içinde orta gelirli kesim büyüyor. Tüketim doğal olarak bu kesimler için daha cazip. Bir anlamda, gelir dağılımı göreli olarak düzeldiğinde, ekonomideki ortalama tüketim eğiliminin artması şaşırtıcı değil. Türkiye ekonomisi bu sürecin içinde.

Tasarruf eğiliminin düşük olmasının bir başka nedeni tasarrufların ekonomik birimlerce yeterli güvencede olmadığı şeklinde algılanması olabilir. Güvence birkaç açıdan değerlendirilmeli. Ekonomi çok oynak. Enflasyon göreli olarak yüksek. Tasarruflarınızı TL cinsinden tutsanız, bir anda kur artışları ile mali servetinizin bir bölümünü reel olarak kaybetme riski altındasınız. Dövize yatırım yapsanız, uzun süre getiri elde edememe riskini alıyorsunuz. Enflasyon zaten mali servetinizin reel olarak erimesine yönelik en büyük tehdit. Konunun bu yanı piyasa risklerinden doğan güvence eksikliği.

Kamu otoritesine olan güven de eksik. Mali yatırım araçları üzerindeki vergiler duruma göre bir gün artırılıyor, bir gün düşürülüyor. 1999 yılının sonunda olduğu gibi, finansal araçlara geriye dönük vergi konabiliyor. Devlet finansal kuruluşların itibarını zedeleyici girişimlerde bulunabiliyor. Kısacası, mali servetin değerlendirilebileceği piyasa ortamı ve mevzuat düzenlemeleri çok kaygan. Böyle olunca, ekonomik birimler gelirlerini çarçur etmemek için tasarruftan çok tüketime daha fazla ağırlık verme eğilimine giriyor. Yarın tüketmek yerine bugün tüketmek daha cazip oluyor.

DEVLETTEN UZAK OLMAK
Türkiye’deki ekonomik birimler açısından altına yatırım hâlâ çok cazip. Döviz yatırımı cazip olmayı sürdürüyor. Yastık altı servet tutma çok yaygın. Tasarrufları gayrimenkulde değerlendirmek en popüler servet tutma araçlarından biri. Kira geliri faiz gelirine göre cazip olmayı sürdürüyor. Gayrimenkul aynı zamanda “sermaye kazancı” da sağlıyor. Büyük ölçüde bu çeşit tasarruf saklama araçları devletin kurallarını değiştirebileceği araçlar değil. Kısacası, tasarruf sahipleri tasarruflarını devletten uzak tutmaya çalışıyor.

Böyle bir ekonomide stopaj ya da munzam karşılıklar yoluyla mevduatları teşvik etmek ve sonuçta tasarruf eğiliminin artmasını sağlamak mümkün görünmüyor. Sorun çok daha derinlerde. Amaç, tasarrufu teşvik etmek olmalı, tasarruf araçlarını değil.