Advertisement

Euro Bölgesi’nde işler iyi gitmiyor. Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) bunca çabasına rağmen, “beyan etkisi” ile piyasalar önce olumlu tepki veriyor, ardından eskiye dönülüyor. “Eski”, dönülecek hoş bir yer değil.

ECB enflasyon yaratmak istiyor, yaratamıyor. Enflasyon beklentilerinin göstergesi olarak kullandıkları beş yıllık enflasyona endeksli swap kontratları enflasyon beklentilerinin yeniden yüzde 2’nin altına geldiğini gösteriyor. Halbuki, ECB’nin yeni bir parasal genişlemeye gideceği açıklamasından sonra kısa bir süre için beklentiler yüzde 2’yi aşmıştı. ECB ısrarla “Deflasyon (ortalama fiyatların düşmesi) tehlikesi yok” diyor. Bunu demeye başladığında Euro Bölgesi’nde yıllık enflasyon yüzde 1 civarındaydı. Son veriler yıllık enflasyonun yüzde 0.3’e geldiğini gösteriyor. ECB hâlâ deflasyon riskinin olmadığından söz ediyor. Enflasyondaki gerilemenin en büyük nedeni de gıda, alkol ve tütün fiyatları. Bizde enflasyonu azdıran etkenler Euro Bölgesi’nde deflasyon tehlikesi yaratıyor.

BÜYÜME DÜŞÜK

Yılın ilk üç ayına yönelik veriler, ekonomik büyümede bir kıpırdanma söz konusu olabileceği izlenimini vermişti. İkinci üç ayda Euro Bölgesi’nde ekonomik büyümenin sıfır olduğu tahmini yapılıyor. Bankalar kredi vermek istemiyor. Üreticiler kredi almak istemiyor. OECD 2014 yılı büyüme tahminini yüzde 1.2’den yüzde 0.8’e, 2015 yılı tahminini yüzde 1.7’den yüzde 1.1’e indirdi. Uzun vadeli banka kredileri düşüyor. Draghi’nin “Euro’yu kurtarmak için her şey yapılacak” açıklamasından sonra bankaların portföyündeki devlet tahvilleri artmıştı. İki yıldır yine düşüş eğilimine girdi. Uzun dönemli özel kesim kredileri 20012 yılının ortasından bu yana düşüyor. Finans dışı sektörlere verilen krediler düşüyor. Hane halklarına verilen krediler düşüyor. Kısacası, birçok önemli finansal veri düşme eğiliminde. Yani, mali sistem çalışmıyor. Mali sistemin çalışmadığı yerde ne kadar para basarsanız basın, enflasyon yaratamazsınız.

Bankaların Euro Bölgesi dışındaki birimlere verdiği krediler son altı aydır artış eğiliminde. Euro Bölgesi’ndeki bankalar Euro Bölgesi dışı birimlerin riskini Euro Bölgesi’ndeki birimlerin risklerine tercih eder duruma geldiler. Finans sisteminin düzgün çalışmasının yanında, Euro Bölgesi’ni rahatlatacak en önemli gelişme Euro’nun diğer paralar karşısında değer yitirmesi. Euro’nun değer yitirmesi hem rekabet gücünün kazanılması hem de enflasyon yaratılabilmesi açılarından çok önemli. Yeni parasal genişleme beyanından sonra ECB, Euro’nun değer yitirmesini bekledi. Arzulananın pek gerçekleştiğini söyleyemeyiz. Son günlerde Euro’nun değerindeki hareket ECB’den çok Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) çıkışlarından kaynaklanıyor gibi bir izlenim var. Dolar/Euro kuru 1.32 civarından 1.29’a geriledi, ama yeterli olmaktan çok uzak. Çeşitli çalışmalar Euro Bölgesi’nin kaybolan rekabet gücünü kazanabilmesi için dolar/Euro kurunun 1.15 civarında inmesi gerektiğini gösteriyor. O noktadan çok uzağız. O noktaya gelinirse, FED’in sayesinde olacak. Öyle görünüyor ki, piyasa gözünde ECB’den çok FED’in çıkışları daha itibarlı.

BORÇ YÜKSEK

Avrupa’da 4-5 yıl öncesine göre “borç sorunu” hafiflemiş durumda. Hafiflemenin arkasında Yunanistan, İrlanda ve Portekiz gibi ekonomilerin görece olumlu mali (fiscal) performansı var. Ama Euro Bölgesi borç sorununu çözmüş sayılmaz. Maastricht tanımı içindeki borç/milli gelir oranı hâlâ yüzde 94 civarında ve yükselmeye devam ediyor. Cari işlemler fazlası, milli gelirlerinin yüzde 2.5’ine dayandı. Kamunun borçlanma ihtiyacı, milli gelirlerinin yüzde 3’ü kadar. O halde, özel kesim milli gelirlerinin yüzde 6’sına yakın tasarruf fazlası üretiyor. Halbuki, Avrupa’nın tüketime ve yatırıma ihtiyacı var. Bunun yapılabilmesi finansal sektörü çalıştırmaktan geçiyor.