Advertisement

Sanayileşme artık otomobil ya da buzdolabı üretimi olmaktan çıktı. Ekonomik büyüme daha çok otomobil ya da buzdolabı üretimi de değil. Ekonomik gelişme yaratıcılık ve yenilikçilikten geçiyor. Yaratıcılık ve yenilikçilik katma değeri yüksek ürünlerin üretilip satılmasının anahtarı durumunda.

“Hangi ülke hangi malları üretip ihraç eder, hangi ülke hangi malları daha az üretip ithal eder?” sorusuna 1900’lü yılların ilk yarısında verilen cevap göreli olarak sermaye zengini ülkelerin sermaye malları yoğun malları ihraç edeceği, göreli olarak emek zengini ülkelerin de emek yoğun malları üretip ihraç edeceği yönündeydi. Bu teori Amerika’nın otomobil ihraç edip Türkiye gibi ülkelerin tarım malları ihraç etmelerini öngörüyordu. 1900’lü yılların ikinci yarısında bu paradigma değişti. Gözlemlenen gelişmeler de farklı oldu. Sermaye kavramının içeriği değişti.

Otomobili Türkiye gibi ülkeler üretip ihraç ediyor. Amerika tarım ürünleri ve teknoloji yoğun ürünler ihraç ediyor. Dikkat edilirse, “Üretiyor” demiyorum. Teknolojiyi, yeniliği, buluşu ihraç ediyor. Malı başka yerde ürettiriyor. Apple ürünlerinin kaçta kaçı Amerika’da üretiliyor? Bilmiyorum, ama galiba cevap sıfır. Ama, Apple ürünlerinin Amerikan ekonomisinde yarattığı katma değer tek bir şirket için küçümsenmeyecek kadar yüksek.

STEM

Katma değeri yüksek ürünlerin yaratılması ve üretilmesi aşamasına gelinemedikçe, Türkiye gibi ülkeler için “orta gelir tuzağında debelenmek” kader olabilir. Bu tuzaktan kurtulmanın yolu yaratıcılığa ve yenilikçiliğe açık, ufku geniş, temel bilimlerde temeli sağlam, hesaplanabilir riskler alabilen nesiller yetiştirmek. Bu cümleyi kurmak kolay. Ama, bu cümlenin altını doldurmak, cümleyi kurmak kadar kolay değil. Böyle bir nesli yetiştirmek yalnızca para ile olmuyor. Merak uyandırmalısınız, ortam yaratmalısınız, eğitim sisteminizi bu yönde şekillendirmelisiniz ve her şeyden önce temel bilimlerin öğrenilmesini, öğretilmesini ve uygulanmasını her şeyin üzerinde görmelisiniz.

TÜSİAD’ın yayınladığı Görüş Dergisi’nin ağustos sayısının kapak konusu STEM idi. STEM, İngilizce bilim (Science), Teknoloji, Mühendislik (Engineering) ve Matematik sözcüklerinin baş harflerinden oluşuyor. STEM konusunda okunması gereken birçok yazı var derginin bu sayısında. Ülkeler giderek STEM kavramına daha fazla önem veriyor. Amerika Apollo programı ile genç nesli STEM konusunda heyecanlandırırken, şimdi Brezilya, Güney Kore, Hindistan gibi ülkeler STEM programını yaygınlaştırma peşindeler. 1900’lü yılların ikinci yarısında gerçekleşen Amerikan ekonomisinin büyümesinin yarısının teknolojik yenilik ve yaratıcılıktan kaynaklandığı hesaplanıyor.

EĞİTİM

Biz ne yapıyoruz? Pisa gibi uluslararası değerlendirmelerde öğrencilerimiz sonlarda yer alıyor. Doç. Dr. Selçuk Şirin’in yazdığına göre, 4. ve 5. sınıf öğrencileri ile 15 yaş grubunda yapılan ölçümlerde Türkiyeli öğrenciler fen ve matematik becerileri bakımından OECD ülkeleri arasında son sırada yer alıyor. Asya ülkeleri ise ilk sıradalar. Halbuki, matematik ve fen öğrenme motivasyonunda sıralamada birinci ya da ikinciyiz. Öğrenmek istiyoruz, ama demek ki, öğrenecek ortam, araç-gereç yok, öğretme konumunda olanlar öğretemiyorlar.

Aynı dergide Ali Nesin’in yazısı okuyucuda tokat yemiş hissi yaratıyor. Ali Nesin diyor ki “Mühendis ülkesiyiz, ama iyi mühendis ülkesi olduğumuz söylenemez. Dahi öğrencilerden vasat mühendis yaratan bir sistemle karşı karşıyayız!

Konu eğitim sistemine geliyor. Ali Nesin ve İsmet Berkan’ın ortak kanısı temel bilimlere ilginin çok az olduğu. Ali Nesin’in tespitiyle “Bu eğitim sistemi ve bu anlayışla varolan teknolojiyi kopya edebilirsiniz belki, ama yeni bir buluş yapmanız mümkün değildir.” Eğitim, yapısal sorunlarımızın en önemlilerinden biri.