Advertisement

Rekabet, piyasadaki firmaların yalnızca kârlarını azamiye çıkarabilmek için birbirleri ile acımasızca mücadele edip en kaliteli malı en ucuza satmaları olgusu değildir. Rekabet aynı zamanda fırsat eşitliğidir; yaratıcı ve yenilikçi girişimlerin boy gösterebilme şansı olduğu bir platformdur; kayırıcılığın olmadığı, en iyinin, en beğenilenin öne çıktığı bir ortamdır. Rekabet olmadan ekonomide sürdürülebilir bir büyüme de olamaz.

Adam Smith 1700’lü yıllarda rekabetin önemini vurgulamış olsa da, “rekabet” kavramının hukuksal bir yapı içinde ele alınması 1900’lü yılları bekledi. Rekabetin hukuksal yapısı bizde daha önceleri yarım yamalak varken, 1990’lı yılların ortasında Avrupa Birliği’nin zorlamasıyla daha bütünsel bir yapıya kavuştu. Eskiden rekabeti perakendecilerin yılın belli bir bölümünde devletten izin alarak ucuzluk yapmaları olarak anlarken, şimdi daha anlamlı bir rekabet hukukumuz var diyebiliriz. Hukuki yapı içinde bağımsız bir Rekabet Kurumu’nun kurulmuş olması da doğru yönde atılan adımlardan biri.

DEVLET MUAF OLUNCA

Rekabet Kurumu’nu kurmak ve rekabet hukukunu oluşturmak rekabet kültürünün de aynı anda oluşmasını sağlayamıyor. Bunlar ayrı şeyler. Yıllarca rekabeti ekonomik sömürünün bir parçası olarak algılamış bir toplumun aslında rekabetin bozulmasıyla ekonomik sömürünün tohumlarının atıldığını kavraması kolay olmuyor. 1960’lı ve 1970’li yıllarda “gümrükleri kapa, kotalar koy, yüksek gümrük vergileriyle ithalatı kontrol et” anlayışının sanayileşme olduğunu düşünen bir toplumda siyasetçiler de, girişimciler de rekabet kavramına ancak savundukları görüş için destek verdiği ölçüde sarılırlar. Siyasetçilerin kafası rekabetçidir, kalbi her şeyi kontrol etme eğilimindedir. Kalpleri çoğu zaman baskın çıkar. Girişimcilerin ise kalbi rekabetçidir, beyinleri ise nasıl teşvik alırım da öne çıkarım diye çalışır. Böyle bir toplumda doğal olarak rekabet kültürünü yeşertmek zaman alacaktır.

Rekabet ortamı çeşitli nedenlerle bozulabilir. Hukuk içinde rekabet ortamının bozulduğunu tespit etmek ve gereğini yapmak Rekabet Kurumu’nun sorumluluğundadır. Rekabet ortamını bozan en büyük oyunculardan biri de devlettir. Devlet ve devletin kuruluşları, aldığı kararlar ya da çıkardığı yasalarla rekabet ortamını bozar. Rekabet hukuku devletin rekabeti bozucu davranışlarının tespit edilmesini ve gereğinin yapılmasını kapsamalıdır. Bizde konunun bu tarafı yok sayılır.

İki özel şirket rekabeti bozucu bir yaklaşımda bulunmuşsa, rekabet hukukunun konusu olurlar. Ama, devlet rekabeti bozucu bir yasa çıkarmışsa ya da bir devlet kurumu rekabeti bozucu bir girişimde bulunmuşsa, rekabet hukuku işlemez. Kısacası, Türkiye’de rekabet özel kesim ilgilendiren bir konudur, devleti değil. Halbuki, rekabeti bozan kuruluşların başında devlet gelir. Kayırıcılık ve ayırımcılık devletin dahil olduğu konularda çok daha yaygındır.

RANT OLUŞUYOR

2001 reformları içinde devlet ihale kanunu yeniden yazılmıştı. Zaman içinde bu kanun orası burası oynanarak anlamsız hale getirildi. Bu kanun çerçevesinde ihale yapmak zorunda kalan herhalde çok az devlet kuruluşu kaldı. Rekabeti sevmiyoruz, ayırımcılığı tercih ediyoruz. Bir başka ifade ile, rant yaratmayı seviyoruz. Rekabetin olmadığı yerde rant oluşur. Rantın olduğu yerde ekonomik büyüme potansiyeli düşer. Geçmişten iyi tanıdığımız Anne Krueger bunu 40 yıl önce söylemişti.